CADDE: İnsan ve araba tarlası. (Dilek Değerli)
CAM: Kırılganlığın kıyısına vuran ışık hazinesi. (Emel Koşar)
CAM: Yüz bin gözlü zaman, insanın kum tanesi olduğu zamanlardan… (Emre Gürkan Kanmaz)
CAN: Sevdiğimizde, sevindiğimizde, öfkelendiğimizde, özlediğimizde, acı çektiğimizde, ağrı hissettiğimizde var olduğumuzu hatırlatan varlık ve varlığını varlığımızda hissettiğimiz öteki varlık. (Aslıhan Tüylüoğlu)
CAN: Duyan. (Coşkun Şimşekli)
CAN: Mütemadiyen eskiyen yara birimi. (Gülçin Sahilli)
CAN: Sevincin deryası. (Taner Cindoruk)
CANAN: Canın yaşam sevinci. (Yelda Karataş)
CARTA: Ormanın en güzel paragrafında karşılaşılan yazım hatası. (Eşref Karadağ)
CAZİBE: Suyun kendiliğinden akışı; yakınlaştıran çekim; esinti. (Alper Ağdaşan)
CEMRE: Çok uzaklardan dönen baharın havayı, suyu ve toprağı kucaklaması. (Özlem Tezcan)
CENNET: Kalpte öten kuş. (Özgün Ergen)
CESET: Ruhu bedeninden ayrılan et ve kemik torbası. (Seval Arslan)
CEVAP: Herkesin verdiği ama nadiren doğru olanı belirten cümle (Muhsine Arda)
CEVİZ: ağza süt tadı bırakan çerez. (Hüseyin Peker)
CEZA: Suçun ortağı. Ektiğini biçen eylem sonuç birlikteliği. Adaletin kamçısı. İnsanın kendine ettiği iyilik de kötülük de. Şiirin cezası ise tekrar, samimiyetsizlik ve gösteriş. (Erkut Tokman)
CIVIR: Akışkan, koyulmamış beden sıvısı, üreme başlatıcısı, ilişki sonlandırıcı. (Neslihan Yalman)
CİKLET: devletin ağzında halkı evirip çevirmesi, çiğnemesi ve tükürmesi. (Mustafa Ergin Kılıç)
COP: Devletin şefkatli sopası. (Fadıl Oktay)
CÜRET: Alnımıza astığımız yaşama ya da olma cesareti. (Zahide Koçyiğit)
CÜRÜM: Baş eğdiren tüm hallerin kabulü sonucu bedenin ve ruhun hüküm giymesi. (Açelya Büşra)