Yazar: Neslihan Yalman

ANA

Yıllar önce ‘‘Türkiye: Ne Yaşanabilir Ne Terk Edilebilir’’ eserini yazmıştım. Kitabın adını beğenenler çıkmıştı. Sanırım, fark etmeksizin birçoklarının ortak derdine tercüman olmuşum… Bu ülke yaşanması hayli zor bir yer; akıl sağlığınızı yitireceğiniz noktaya getiriliyorsunuz. Bütün bir yığın birleşmiş denli deli bir karabasan gibi sanaldan sokaktan, özelden genelden üstünüze geliyor. Çekirge istilasının sembolik düzlemliğinin tarifi bu coğrafya olabilirdi diye düşünüyorum. Aile, akrabalık, devlet, sokak, belediye, meclis, eğitim kurumları, bankalar, memleketliler, sanat ortamı vd. her yere sinmiş yapay bir gösteriş, baskı, mutsuzluk, tatsızlık hâkim… Bu tırtlığı hissedenlerin hemen hemen çoğu da susuyor, kimisi bundan yandaş ya da karşıt biçimde nemalanıyor. Ama önde…

Devamını Oku
ANA

POLİTİK SANAT ÜSTÜNE… ‘‘Filmlerim sert değil, izleyiciler yumuşak…’’ (Gaspar Noe) Dünya bitimsiz bir gerilim… Bunu anlamış bulunmaktayız. Kendisinin oluşumu bile ürkütücü… Toz ve gaz bulutundan meydana gelen minerallerle oluşan bir yapı… Atmosfer öldürücü düzeyde; zamanla avunulabilmesi içinse bir parça oksijen meydana geliyor. Sonra, arka arkaya canlılar ürüyorlar, karma bir ekosistem deryası. Konuyu mitolojiyle değerlendirelim. Yine bir gerilim… Kaos… Kozmosun bilinmezliğiyle kaosun sürekliliği arasında mitler uyduruluyor. Bu mitler insanlık tarihinin hikâyelerini, dinlerini, kültürlerini oluşturuyor. Hepsi iç içe ekşimiş çorba… Üstüne, medeniyet, sömürge imparatorlukları, savaşlar… Güneş kör edici, fazlasıysa iyiden iyiye zarar… Yani, her şey neresinden açıklanırsa açıklansın -bilim, sanat, inanç- kötücül,…

Devamını Oku
ANA

soy birden yorulduğun tüm sahtekârlıklara büyü demeyi geççocukluğun içerlenişi saflıktan üfürüğe döndü çiçeklere ikinci sınıf muamelesi yapmayı bırakın birinin sana duyguların paket programlar eşliğindebirbiriyle eşleşen oyunculara dönüştüğünü söylemesi lazımalnında çivili sopanın öpücüğüyle masaya çarparcasınavurup insanları tek tek odalarda balıkları ayaklarından koparmayı atletiklik sanmayın bu sokaktan sanat geçmiyorsaağlatmıyorsa, benliğinenaylon poşet yapışmış mavi hüznü de yoksaçevre etkisiyle emzirilen süt heykelduvar resimleri perspektifsiz, solgunarkadaşlara verilen ödenek payları açlık giderici yoksa biri, taklit yok(yok mu biri, bir şantiye işçisi sanatçısı bile hayatında?) savunduğunuz değerlerin tersini sikmeyi bırakın! mafya babasına benzeyen mamaların kolej göbeklerindensarkan randevulaşmaların edepli kıskaçlarıyla gülümsemeleri yavan, ciddiyetleri ıkınarakaşağılık yengeç sepetinde burjuva soy…

Devamını Oku
ANA

‘‘Gerçek daima şaşılacak bir şeydir; kurgudan daha fazla şaşılacak bir şey.’’ (Lord Byron) Uzun süredir dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri bir bitki donukluğuyla izliyorum. Hatta, artık bunlar da yetmiyor, uzayda neler oluyor, ‘SpaceX’ adlı araç oraya neden insan gönderiyor onları da takip ediyorum. Her şey üç boyut kazanmaya başladı. Olaylara tarafgir şekilde bakmanın etkisi de giderek önemini yitiriyor. Şüphesiz, insanın bir kendiliği, duruşu olmalı; lakin, bu kimi zaman diğer görüşlerle çarpışıyor, kaynaşıyor, iç içe geçiyor. Öyle ki, bir şeyi kıyasıya eleştirirken, benzerini yaptığınızı yahut yakın çevrenizden kişilerin de aynısını yaptıklarını görüyorsunuz. Bu ne demek?! Eksiz bir varlık tasarımı yok demek!.. Olaylara…

Devamını Oku
ANA

SENKRONİK EZAN polisin şiddeti bir şiire konu olmalıdırİzmir-merkez / 21 Temmuz9 Eylül ve muzaffertacize hayır!on üç iğneli voodoo bebekkızları saçlarından dövüyorlar başlamaya suratına yumruksırtına dirsekters kelepçe başkandan açıklama bekliyoruz yok- ‘delete’ başkandan bir açıklama daha bekliyoruz ben devletimkapa çenenisen kimsin? başkandan üçson bir Allah tekerlek kafa kasketli enginarlarla dolaşıyorkarısı ‘instagram’da domates doğrarken bir başkan karısı pınarın kurusuvarilde az pişmiş, etleri diri diri Atatürk’e çağrı: koş bizi kurtar kuşlar denize dökülüyor kurtuluş savaşını kiminle yapacağız? HANGİ KADIN SEVİŞİYORSA Sopor Aeternus seven bir kadına… hangi kadın sevişiyorsa acıdandıraşkı yataklarda aramanın çelişkisine düşerkol bileklerini, nabzını, kirpiklerinine varsa titrediği, üşüdüğü yaralarındanöpsün ister anlam yüklediği…

Devamını Oku
ANA

Neslihan Yalman 1 Temmuz 2020 -İzmir Y.A.N.G.I.N öfkeyi diri tutmak lazım;öfkeyi, burnun kanamadan unutmadan ateşe ittirilerek gömülenleriİbrahim’in inandığı yer fıstığı mutantınınsadist sulama kanallarını geçmişe dolamak öfkeyi diri tutarak, ‘‘Matrix’’te bu’dünkadar çayırlara açılan bir kara ormanvicdan bekçilerine silahın sunulduğuyanardağın dibinde bekliyor Madımak on dört yaşında kız çocuğusizden hesap soracakbekaretini kursun odalarındayazmasından asılarak adalete değil, öfkeye dönüyorum öfkeyi diri tutmak lazım;öfkeyi diri tutarak bastırılan kafa burnunuza atılıp saçları kibrite nefretle sardınız M.E.R.D.İ.V.E.N.İ üstüne Bobo kahve içiniz! … 2 Temmuz 1993- Sivas Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli yakılmış; bazı şairlerin ve düşünürlerin de aralarında bulunduğu 33 kişiyle birlikte, 2…

Devamını Oku
ANA

( Şiir Serpiştirilmiş Kitap’Dizi’Film Önerileri) İçinden geçtiğimiz süreç, bizi ilginç tecrübelerden de geçiriyor. Meselenin salt koronayla ilgili olduğunu zannetsek de, bunun ırkçılıktan ekonomiye, iklim değişikliğinden iletişimsizliğe birçok ayağının da bulunması, bizleri yakın yahut uzak mesafeden de etkilemeye başladı. Öncesinde birikim yapan birçok durum, böylesi ani bir sıkışmayla fışkırmayı sürdürüyor. Aşırı sosyallik aşırı izolasyonu da getirdi. Artık, kimse güvende değil. Plazaya arabasıyla giden iş adamı da, bahçesine çiçek eken emekli öğretmen de, halkın arasına karışan devlet başkanı da, telefonda sevgilisiyle konuşan genç kadın da… Bizler Türkiye’de başımızı eğip, koyun gibi kendimizi işle güçle oyalarken, çevremizdeki küçük güç odaklarına taparken ve günden…

Devamını Oku
ANA

Yazacak çok konu biriktiğinde, nereden başlayacağımı bulamadığım için, kendime klasik yöntemlerle yarı serbestlik içeren bir şablon çıkarmaya çalışırım. Yarı serbestlik ifadesini özellikle kullanıyorum; çünkü, yıllardır yazma deneyiminin içinde bulunan, sanatı yaşamsal bir nefesle kavrayan biri olarak, belli bir disiplin, belli bir pratik edindiğimi söyleyebilirim. Yine de, motivasyonumun düştüğü, tıkandığım, zihnimi toparlayamadığım noktalar da nüksedebiliyor. O zamanlar, yangını kontrol altına almak bağlamında, işin teknik kısmına geri dönüp, orada biraz oyalanıyor; ardından, bunu fazla abartmadan, düşüncelerimin süzgecinden geçirdiklerimi sözcüklerle dışa doğru çerçeveliyorum. Yazmak öncelikle saf kendiliğimden geçiyor; başkası benden bir yazı rica ettiğinde, bir eseri, bir kitabı, bir olayı değerlendirmemi istediğinde; eğer,…

Devamını Oku
ANA

COVID-19, N95, Fizik, Matematik, Korku… Bi’dolu bi do… ‘‘Her aptal onu beğenen başka bir aptal bulur.’’ (Nicolas Boileau) ‘‘Corona’’ Edebiyatında Yıkım’’ başlığını seçmemin iki sebebi olduğunu belirtmek istiyorum. Birinci sebebi, çevredeki gelişmeler dahilinde, gördüklerim… İnsanların geçmişi hiç anlayamamaları, ölümü algılayamamaları, şimdiyi görememeleri, yaşadıkları çağın zerre farkında olmamaları… Sürekli ortalarda döndürülen, kopyalanan, genişletilen bir kafa karışıklığı… İkincisi, bu anlamda, bilim insanlarının tavırlarındaki yetersizlikler; sanatçı, düşünür, aydın görünen kişilerin olayları hiç değerlendirememeleri yahut işlerine geldikleri minvalde değerlendirmeleri… Aranılan öncü insan modelinin yoksunluğu… Bir düşünce sisteminin bulunmayışı, tekil bakışlılıklar… Ortalarda şöyle ifadelerin anlık şekilde, rahatça dönüvermesi: ‘‘Evden sakın çıkmayın’’, ‘‘evde oturun, kitap okuyun;…

Devamını Oku
ANA

‘‘Sanat ve bilimin ortak noktası, tekniktir.’’ (Edward Bulwer-Lytton) Güncel Sanatın Sınırlarını Zorlamak Ve Türkiye Gerçeği: Rönesansın ve ‘‘commedia dell’Arte’’nin çıktığı İtalya’da, Maurizio Cattelan’ın ‘‘Komedyen’’ (‘‘Comedian’’) adlı çalışmasının Paris merkezli Art Basel Miami’de sanatseverlerin huzuruna çıkarılması, üstüne 120 bin dolara satışa sunulması gündemi fazlasıyla kapladı. Bir koli bandıyla duvara tutturulan bu muz, daha sonraki günlerde Amerikalı performans sanatçısı David Datuna tarafından herkesin gözleri önünde yenildi. Tüm bu gelişmelerle birlikte, Marcel Duchamp’tan tutun da, Andy Warhol’a kadar yapılan atıflara kadar, birçok insan sanatın sınırlarını yahut ileriki noktada nereye gideceğini sorgulamaya başladı. Sanat eleştirmeni Avelina Lesper de, sergilenen eserlerin retoriğe boğularak etkisizleştirildiğini,…

Devamını Oku

‘‘İdeal “aile çiftliği” fikri bir fanteziden ibarettir. Ve hayvanların yaşamları çoğu zaman aynı kesimhanede son bulur. Her durumda, hepsi katledilir.’’ -(Gary L. Francione) Eric De Volder adlı Belçikalı yazarın, Karaburun’da yazdığını öğrendiğimiz ‘‘Gece Sempozyumu’’ adlı oyun, Mesut Arslan tarafından İstanbul’da sahnelendi (2018). Oyun metnini de okumuş biri olarak söyleyebilirim ki, bir Hıristiyanlık ve kapitalizm -İsa ve Marks paradoksu- hikâyesinin devletin en küçük yapı birimi olan aileye nasıl kan sıçrattığını izledik. Aklıma, yine gerçek bir olaydan yola çıkılarak Jean Genet tarafından yazılan ‘‘Hizmetçiler’’ oyunu geldi. Oyunu 2009-2010 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izlediğimde, tanıtım kitapçığının arkasında yer alan iki kadının fotoğrafını anımsıyorum.…

Devamını Oku

‘‘İnsanların inandıkları şeyleri yazma cesaretleri olsaydı, kimse bir kelime bile yazmazdı.’’-  (Henry Miller) Eğer, iyi bir yazarsanız, yazmak yaşam biçiminiz halini almışsa, kafanızı meşgul eden konu ya da konular (belli bir birikim ve bağlam noktasında) sizi çevrelemeye başlıyor. Kendinizi yazarak ifade eden biriyseniz, ne yaparsanız yapın, hangi uğraşla ilgilenirseniz ilgilenin, hangi ortama girerseniz girin ve kiminle tanışırsanız tanışın, bu konular sözcükler vasıtasıyla akmak istiyor. Duramıyorsunuz, durdurulamıyorsunuz. Yazmak, öncelikle öznel perspektifinden dünyaya bakma, ona yeniden bir yanıt verme çabasıdır. Bu yüzden, her yazarın da etkisi sarsıcı olmayabilir. Nitekim, tecrübeler, konumlar, cesaret, samimiyet, karizmatiklik, ortam, zaman, mekân vd. gibi birçok parametre…

Devamını Oku

Uzun süre hangi konu üstüne yazacağımı düşündüm. Gerek verdiğim sanat eğitimleri, gerek özel çalışmalarım ekseninde yoğunlaşmaya çalışmam, gerekse devreye dış dünyanın girmesi birkaç parçaya bölünmeme yol açtı. Ülkenin ve dünyanın içinden geçtiği süreç, insan ilişkilerinin kırılganlığı ve kimi yerde sahteliği, zihnin uyuşması ya da fazla uyarılması, özgün sanatsal faaliyetlerin daha da fazla aranır olması bende bir dumur hali yarattı. Öyle bir noktaya geldim ki, ne hakikattir, gerçek olan nedir, neyin hakkında nasıl düşünmeliyiz vb. meseleleri çevresinde durağanlıklar, gel-gitler yaşadım. Sanatın ve özelde yazarlığın/şairliğin yanında dansa da bulaşmam, daha ortalama insanları görmeme, teknik bir amaç uğruna (dans eğitimi) onlarla bir arada…

Devamını Oku

Bu aralar garip zamanlardan geçiyorum. Uzun süredir ilk defa yazma dürtümü ve motivasyonumu kaybettim. Yazmak için klavye başına geçtiğimde, ekrana boş boş baktım, fikirlerimi sansürlemekle sansürlememek arasında gidip geldim.  Sonunda da, dış dünya, dış dünyanın ölçüleri, maddi dünya beni esir aldı ve aptallaştım. Kelimenin tam anlamıyla aptallaştım, hatta aptallaştırıldım. Geçenlerde Aslı Erdoğan’ın bir röportajını okudum. Kendisi, bu ülke bana intihardan ya da delirmekten başka seçenek sunmuyor demişti. Onu çok iyi anladım. Çünkü, kendisi içeri alındığında, ben de demiştim ki, bir fırıncı nasıl ekmek yapmayı, bir terzi nasıl elbise dikmeyi biliyorsa, Erdoğan’ın işi de düşünmeyi ve yazmayı bilmektir. Bir düşünürün, bir…

Devamını Oku