Hasret BALABAN
Tabiata ve yaratılışa âşık olan Halikarnas Balıkçısı, “Ege’nin Dibi” adını verdiği öykü kitabında; hayvanları, dağları, denizleri, kayaları ve yakamozları kişileştirerek her birinin duyguları olduğunu söylüyor.
Kitaptaki on beş hikâyenin ikisinde, yani “Domino Ayşe” ve “Dört Kaptan” hikâyelerinde anlatıcı, olayların geçtiği yerde kendisinin de olduğunu hissettiriyor. “Değirmenci Ateşoğlu Nasrattin”de ise anlatıcı, kahramanlardan biri. Diğer öykülerde yazar, tanrısal bakış açısını kullanmayı tercih etmiş. Dil, anlaşılır ve duru. Yazardan okuyucuya duygu geçişinin önünde engel yok. Öyküler olay hikâyesi tarzında kaleme alınmış. Cevat Şakir, on ikinci hikâye olan “Ege’nin Dibi” adlı öyküsünü, kitaba adını vermeye layık bulmuş. Bu hikâye, diğerlerinden daha uzun ve daha şaşırtıcı bir sonla bitiyor.
Halikarnas Balıkçısı’na göre, yaşadığımız dünyada, aslında her varlık bizimle iletişim kuruyor ve her varlığın bize anlatmak istedikleri var. Bakıp da görmeyen/göremeyen her insan kendisine sunulan bağışı itip geçiyor. Kitabı okuduğunuzda, hayatta her canlının, her türlü duruma düşebileceğini göreceksiniz.
Bazen, yağız çehreli, toraman bir tosun; cebi para pul dolu, sadece fukaralıktan utanan Bay Haşmet’ten daha duygulu olabilir.
Bazen, çingene olarak hayata gözlerini açan, fakir diye hakir görülen, parayla cellatlık yapmayı reddedip aldığı altını denize fırlatıp atan Ali gibi onurlu doğabilir; bazen, fena yola düşmüş Domino Ayşe gibi kaderin oyuncağıyken süngerci bir gence tutulup, aşkla temizlenip vesikanızı parçalayabilirsiniz.
Kimi zaman bir ailenin son erkekleri, şarkılar söyleyerek alabora olan kiralık teknelerinde, Karabulutoğulları gibi yok olabilir. Bazen de Fosforlu Handan gibi güzel yaratılışınıza lanet edebilir, bir tenhada bıçaklanarak öldürülebilir, ardınızda bağrı kanayan gözü yaşlı bir delikanlı bırakabilirsiniz.
Gün gelir; yapayalnız dolaşırken Galiçya cephesinde savaşmış, altın buğdayı kar gibi un yapmayı seven, müşterisinden dayak yerken bile gülen, insanlara bardağın hep dolu tarafını görmeyi öğreten Değirmenci Ateşoğlu Nasrattin ile karşılaşabilirsiniz.
Okumak için on bir yaşında, babası tarafından üç gün sürecek vapur yolculuğuna çıkarılan Mehmet’in, gemide nasıl aç kalıp, denize itilerek öldürüldüğünün hikâyesi ciğerinizi yakabilir.
Hayat bu ya, dünyaya bir kaçakçının oğlu olarak gelebilirsiniz. Hırsızlık, mesleğiniz olabilir; her türlü suçun faili olarak görülen Haydut Hasan gibi, tüm yaşamınızda, yaptığınız tek iyilik yüzünden yaylım ateşine tutulabilirsiniz.
Hayatta her şey olur.
Öğretmen olarak atandığınız köyde cahil bir gence gönül verip onunla evlenebilirsiniz. Hatta tıpkı Öğretmen Seniha gibi, nikâhta kocanızı ezmemek için kalemi reddedip deftere, onun gibi parmak basmayı bile tercih edebilirsiniz.
Selim Dede gibi, şu yalan dünyada, insanlardan kaçıp bir martıyla arkadaş olabilirsiniz. Ölen arkadaşınızın yavrularına uçmayı öğretirken uçurumdan düşüp un ufak olabilirsiniz ve arkanızdan konuşanlar sizden bahsederken “Zaten aklını kaçırmıştı.” diyebilir.
Aşkı uğruna adadan adaya yüzen Fatma gibi eliniz koynunuzda kalabilir ya da Raziye gibi sevdiğinize kaçmak için atlarla ittifak kurabilirsiniz.
Hayat şaşırtıcıdır.
Bay Haşmet’in batık gemideki paralarını kurtarmaya inen, tecrübeli dalgıç Aliş gibi, iki aydır haber alamadığınız sevdiğinizin cesedini bir adamla aynı kamarada bulabilir, onun çakır gözleriyle lacivert sularda karşılaşabilirsiniz. Belki de Aliş’in yaptığı gibi “Ege’nin Dibi”nde ölmeyi seçebilirsiniz.
Halikarnas Balıkçısı, Ege’nin Dibi, Yeditepe Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1971.