ÇABUK: İşin zamanı kandırarak oldurulan hali… (Çağla Meknuze)
ÇAMUR: Beyazı kötülerden saklamanın en iyi yolu… (Gülçin Sahilli)
ÇALI: Çiçeksiz ve dikenli, dedikoducu insan. (Aslıhan Tüylüoğlu)
ÇARDAK: Kalbin altına konulduğu göğüs kafesidir. (Mustafa Ergin Kılıç)
ÇATLAK: Hâl değişiminin habercisi; açık ara… (Alper Ağdaşan)
ÇARE: Beklenmedik anda çıkan hayat piyangosu. (Erkut Tokman)
ÇARK: Gezmek için dışarı çıkıp dolaşmak; maskesiz mi bilinmiyor. (Neslihan Yalman)
ÇEKÜL: Hep düşmeyi anımsatan uçurum ölçüsü. (Rahmi Emeç)
ÇEVRE: Korunması gerekirken kirletilen güzellik… (Muhsine Arda)
ÇIDAM: Sabırdan eskimiş olan. (Güney Özkılınç)
ÇIĞ: Aşkın son gününde ah sesiyle yuvarlanan yürek parçası. (Özlem Tezcan)
ÇINGI: Sıçrayan, çıtırdayan en küçük ateş parçası… (Seval Arslan)
ÇIRAK: Sağ elime yardıma koşan sol elim. (Eşref Karadağ)
ÇİÇEK: İnceliğin gücü. (Coşkun Şimşekli)
ÇİLE: Hayat örgüsünü örerken ucundan çektikçe dolaşan yumak. (Dilek Değerli)
ÇİĞDEM: Tarihin kanattığı yaraları saran kadınların direnci… (Emel Koşar)
ÇOCUK: Gülen gökyüzü ya da fotoğraf albümü. (Ebuzer Saray)
ÇOCUK: En güzel gülen. (Salih Öztürk)
ÇOCUKLUK: Rüya hasar raporu. (Serap Erdoğan)
ÇÖMLEK: Yeryüzünün eski tanığı, bellek nesnesi. (Zahide Koçyiğit)
ÇÜNKÜ: Esas yankının dolaylanarak ağırlığını yitirmesi için kullanılan bağlayıcı heceler bütünü. (Açelya Büşra)