İlknur Atalkın
“Bu hayat bana hiç yakışmıyordu.
Cevabı olmayan sorulara verdiğim yanıt buydu.”

Fleishman Is In Trouble, Taffy Brodesser-Akner’ın aynı adlı romanından uyarlanmış sekiz bölümlük bir mini dizi. İlk kez ne zaman bir roman uyarlamasını sinemada izlediğimi (film izlemek için sinemaya gitmekten başka bir seçeneğimiz olmadığı zamanlardan geliyorumJ ) ve hangi film olduğunu hatırlamıyorum ancak yaşadığım hayal kırıklığını unutmadım. Görsel bir hayal kırıklığından bahsediyorum öncelikle. Okurken zihnimde yarattığım karakterler, mekanlar ne kadar da farklıydı… Sonrasında, okuduğum bir kitabın film uyarlamasını izlemekten kaçındım genellikle. Hayalimde yarattığım dünya benim okumamdı ve bana özeldi, senaristin ya da yönetmenin okumasından uyarlanan film ya da dizide başkalarının gözünden bakmak istemiyordum belki dünyaya.
Bu diziyi bitirdikten sonra kitabı bulmaya çalıştım. Fleishmen Is In Trouble’ın Türkçesi yok, yayımlanmışsa da ben bulamadım. Görsel kısmına olan olmuştu bir kere, tüm mekanlar ve karakterler yapımcıların yönetmenlerin istediği şekilde serilmişti önüme peki madem de filmin konusu ve hikâyeyi işleyiş biçimi ilgimi çekmişti. Bir de kitaptan okumak isterdim doğrusu durdurup not ettiğim cümleleri.
Taffy Brodesser-Akner’ın kitabı yazmakla kalmayıp dizinin senaristliğini de üstlenmiş,bu durum okurların ve izleyicilerin ilgisini yoğunlaştırmıştı. Dizide bir anlatıcı var ve muhtemelen kitaptaki cümleleri dinliyoruz kendisinden “dış ses” olarak.
Klasik bir boşanma hikâyesi izleyeceğimizi sanıyoruz ilk bölümde. Ayrıldığı karısı Rachel gece yarısı çocukları Toby’ye bırakıp kayıplara karışmasıyla merak başlıyor. Boşanma ile baş etme yöntemi olarak flört sitelerine üye olmayı seçmiş, gençliğinde kadınlardan görmediği ilgiyi misliyle almaya başlamışken nereden çıkıyor Rachel’in ortadan kaybolması şimdi?
Kırklı yaşlardaki Toby’nin, bekar evinde yeni bir düzen kurmaya çalışırken çok sevdiği çocukları ile iletişim kopukluğuna, annelerinin ortadan kaybolduğunu nasıl anlatacağını bilememesine üzülmeden edemiyoruz. Flashback sahnelerde evlilikleri boyunca ilişkilerine hiç de erkeklik üzerinden yaklaşmadığını hatta tabiri caizse feminist bir bakış açısı olduğunu görüyoruz Toby’nin. İş hayatındaki başarılarının yüksek maddi getirisinden çok mesleğini hakkıyla yapan, insan hayatına değer veren idealist bir doktor olmayı seçtiğini anlıyoruz.
Zor bir dönemden geçerken bazen hepimizin gereksinim duyduğu gibi; kim beni en iyi anlar demiş olacak ki Toby, yıllardır görüşmediği üniversite arkadaşı Libby’yi arıyor. Yukarıda bahsettiğim anlatıcı kendisi.
Gençlik yıllarının sıkı dostluklarını biliriz. Koyu sohbetleri, sonsuza kadar dost kalacağımızı sandığımız kişilerle nasıl derin bağlar kurduğumuzu biliriz. Ve nasıl hem kendini hem dünyayı kurtaracağına inanır değil mi insan o yaşlarda?
Fakat anlaşılan o ki Libby’nin de hiç tadı yok. Dahası Toby arayıncaya kadar bunun farkında bile değil kendisi. Zamanında o da idealistlik hakkını yazarlıktan yana kullanmış, hatta hırslarına yenilip yanlış denizlere yelken açmayı bile göze almış, yazın dünyasında erkeklere verilen değerin kendisine neden verilmediğini anlayamadığı bir dönemde kendince yöntemler deniyor aslında kendi olmadığı…
Annelik rolüne hapsolmuş iki çocuğu ve “ideal koca”sıyla banliyoda yaşayan bir kadın. O da arkadaşı gibi kırklı yaşlarda şimdi.
Gençlik yıllarından gelen bu beklenmedik telefonla da Libby’nin sorgulamaları başlıyor; Yazmaya karar verdiği bir roman vardı, iki senesi var, tek satırı yok. Yazar olamamıştı ama iyi bir eş ve anne mi olmuştu peki? Neydi hayattan istediği üniversite yıllarında? En son ne zaman gerçekten kendisi olmuştu, kimdi Libby?
Üniversite yıllarında ayrılmaz üçlünün bir diğeri de hiç evlenmemeyi seçmiş Seth’di. Belki de aralarından bir tek oydu kendisi gibi kalan. Öyle miydi?
Toby’nin bu zor dönemi atlatmaya çalıştığı dönemde üç kafadar tekrar eski günlerdeki gibi sık sık bir araya gelip gençlik yıllarındaki gibi sohbetlere dalıyorlar. Hem kendilerinin hem de birbirlerinin hayatlarından öğrenecekleri çok şey var. Buradan sonrasını not ettiğim cümlelere bırakayım da izlediğim ve çok sevdiğim filmi henüz izlememiş arkadaşıma sonuna kadar anlattığım halime dönmeyeyim gençlik yıllarımdaki gibi;
- Facebook’un ilk çıktığı zamanlarda tanıdığımız herkesi araştırdık, yetişkin olunca herkesin anne babasına benzediğini gördük, hatırlar mısın?
Hepsinin sonları aynıydı sanki, ilginç insanlar olarak geriye sadece akıllılık edip Facebook hesabı açmayarak gizemlerini koruyanlar kalmıştı.
- Nasıl oldu da böyle olduk? Nasıl oldu da hepimiz aynı yola girip aynı sıkıcı hayatları yaşamaya başladık?
- Bu kadar kusurlu bir sistemde olabilecek en iyi seçenek o, sorun kocam değil. Özlem duymayı özlüyorum, arzulamayı özlüyorum. Ama bu işin tabiatı gereği, arzunun, özlem çekmenin tabiatı gereği istediğimiz şeye asla erişemiyoruz. Çünkü eriştiğimiz anda o duyguları artık hissedemiyoruz. O duyguları hissetmekten hoşlanan sadece ben miydim? Galiba bende bir sorun var. Eskiden böyle değildim, değil mi?
- Kendi başıma kalınca hep gençliğimin müzesine giderim. Kendim olduğum son yeri bulmaya çalışırım.
- Erkekler yazmayı tarif etmek için savaş terimleri kullanırlardı; Canına okumuş, fena benzetmiş, ele geçirdiği köyün ümüğünü sıkan bir general gibi yazmış…
- Onda olanı istiyordum. Hayata gerçekten dahil olmak istiyordum. Onun ve dergideki erkeklerin yaptığı gibi dünyayı ele geçirmek istiyordum. Ama kullandığım yöntem yanlıştı.
- O sırada anlamamıştım ama sahip olduğum asıl güç bir yükümlülüğümün olmamasıydı. Ne istersem yapabilirdim. Yetişkin hayatının sunduğu güvenliği elde etmeye çalışırken o gücü kaybedeceğimi bilemezdim.
- İnsanlar eşlerine ihanet etmek için değil başta kim olduklarını hatırlamak için gizli ilişki yaşarlar.
- Bu hayat bana hiç yakışmıyordu. Cevabı olmayan sorulara verdiğim yanıt buydu. Hayat adil mi? Bu noktaya nasıl geldim?
- Birisinin anlattıklarını dinlerken her zaman akılda tutulması gereken bir şey var. Hikâyedeki diğer kişi. Hakkında konuşulan kişi burada olsa ne derdi?
- Gerçek hayatta kötü karakter olmaz, kahraman da olmaz. Herkes harikadır, herkes berbattır. İstisnasız herkes kusurludur.
Fleishmen Is In Trouble
Yayın Tarihi: 17 Kasım 2022
Tür: Dram
Yönetmen: Shari Springer Berman , Robert Pulcini ,
Jonathan Dayton , Valerie Faris , Alice Wu
Senarist: Sarah Timberman , Taffy Brodesser-Akner ,
Sezon: 1
İlknur Atalkın, 26.03.2023
1 Yorum
içeriğiniz gerçekten hoşuma gitti teşekkürler