Yazar: Mustafa Ergin Kılıç

ANA

                                                                               Belki de Eylül kendine sıkışıp kalmış şairin nefes almasıdır. Rutin ve sıradan akış; şairleri daima rahatsız etmiştir. Şair iniş çıkışı ve hareketi sever. Bu yüzden mevsim geçişleri şairlerin kendilerine dönme zamanları, kendileri ile yüzleşme zamanlarıdır. Şairler dalgalı suları sefer. Yelkenlerini dolduracak rüzgarı sever. Eylül demek de yazın sakin seyrinin birden bire devinerek yaprağa, ağaca, suya, doğaya, düşünceye ve duyguya vurmasıdır. Hem de tam anlamıyla ateş ederek vurmasıdır. Ama öldürmeden yaralı bırakarak, şiire evrilmesine yol açmasıdır. Eylül insanın kırılma mevsimidir. Hassaslaştığı, ateşlendiği, dalgınlaştığı, efkarlandığı, cigara yaktığı, yandığı bir mevsimdir. Kedere hasta kalıp, bir daha da iyişlemk istememesidir. Eylül insanda…

Devamını Oku
ANA

sibel’i us… 5.senfoni yanağın değer de toprağaboy atar bodur ağaç midilli at bütün baharı boş geçiren sardunyapeli kan olur bulunamayan damara bir dilim kesince nektardanşerbeti toplanır ya kesiğineöyle toplanırsın kesiğime saç diplerinde toplanan kışakşamlarının karını isini koklarımkendimi bir denizin buruşan yüzünüöpe öpe açmaya toplarım hiçbir şey bulamasam bu sağanaktasığarım kokteyl şemsiyenin altına tokanla tutturursun hayatı bir yanımapuf böreği olur kabarır yürek saçlarını ayırdığın yerde otururumdünyayı bir gecede notalarımı çıkardınhani en zor şarkıydım duvardaki yağlı boya dalisen baktıkça deli bir koya çevirdi kendini bütün vakitler boşdolmazsan bana yazdan mısır ayıkla yine bezelye koy buzluğabir yerden kaldırıp bir yere koyamadığım dertleri sırf…

Devamını Oku
ANA

O gölü oradan çektim, yerine seni koydum. O dağı oradan çektim yerine seni koydum. Her yan eksikti her şey eksik. Tamamlandıkça yeniden eksiliyordu her şey, tamamladıkça yeniden. Yap boz parçalarını her gün kaybeden, bir adam düşün. Hep bir yanı eksik bir fotoğraf, hep bir yanı eksik bir anlam. O ovayı oradan çektim, yerine seni koydum. O kiraz ağacını oradan çektim seni koydum yerine. O kirazdan daha iyi çiçek açacağını biliyordum bir kere. O kirazdan daha beyaz bakacağını, bembeyaz. O kirazdan daha kırmızı atacağını kalbinin. Ah o çekirdek işte, içindeki, o çekirdeğe daha çok sahip çıkacağını. O çekirdeği tek diş darbesiyle…

Devamını Oku
ANA

Geçmişten günümüze Türk edebiyatına baktığımızda Elif Şafak’tan Orhan Pamuk’a, Dranas’dan İlhan Berk’e , Cahit Sıtkı’dan Cemal Süreya’ya, bir çok yazar-şair (yabancı yazarlardan yaptıkları intihallerle) zan altında kalmıştır. Yumuşak anlamıyla edebiyata yakışır bir naiflikle yapılan hırsızlık diye nitelediğimiz intihal bazen boyutta değiştirmiştir. Yine kendi edebiyatımızda Murathan Mungan’ın Melih Cevdet’ten, Ahmed Arif’in Enver Gökçe’den, Behçet Necatigil’in Divan Şiiri’nden, Serkan Özağaç’ın Lale Müldür’den, Ersan Erçelik’in Veysel Çolak’tan aşırdığı söylenilen dizeler edebiyatımızda yer tutmuştur. Günümüzde yeri olan önemli şairlerden Oktay Rifat, Melih Cevdet, İlhan Berk, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi şairlerin Fransız edebiyatında Verlaine, Baudelaire, Rimbaud, Apollinaire, Nerval, Mallarmé, Valery gibi şairlerden…

Devamını Oku
ANA

dolar yükseliyor gözlerim doluyor… dolar yükseliyor dağlar gibi insanlık her gün biraz daha yerle bir oluyor. dolar yükseliyor dolmayanlar ceplerini daha fazla doldurmak için yükseliyor. uçaklar yükseliyor dolar daha fazla yükseliyor. uçaklar iniyor. dolar hiç inmiyor. anne bir bilen var mı hakikaten ülkede neler oluyor… dolar yükseliyor. gözlerim doluyor. dolar yükseliyor. yanaklarım gözyaşı ile doluyor! dolar durmuyor. dolar yükseliyor. peki ya dolar yükseldikçe bu boşluklar neden dolmuyor! dolanlar boşalanlar, boşalanlar dolanlar. nasıl bir çark bu! çık çık nereye çıkacağını şaşırmış dolarlar. dolanlar, ya dolamayanlar! birbirine dolananlar, birbirini dolandıranlar, dolarlar boşalırlar. kova kova dolarlar kova kova doldururlar! artık dağlar yükselmeye dursun.…

Devamını Oku

“Kendini sevmenin telaşsız sınırları bizi içeri almıyordu; sokağımızı da alıp oradan uzaklaştık.” BAY AKSİ son yıllarda okuduğum hayli ilginç kitapların başında geliyor. Sanatsal anıların, edebiyat ve şiir yaşam geçmişinin bu denli güzel öykülerle anlatılması, anlatırken ince ironilerle düşündürmesi, sarkastik dilin kitabın geneline yedirilmesi ve tüm bunların yanında da kahkahalarla güldürmesi belki de bir ilk. BAY AKSİ’de aynı anda çoşkuyla akan bir ırmağın yavaşlaması hatta durması mümkün. Duru bir gölün ansızın çoşkulu bir nehre dönüşmesi de. Her şey anlık. Şaşırtıcı ve vurucu. Kitapta anlatılan anılarda beklenmedik anlardaki gelişmeler; birden duran ve birden ivmelenen şaşırtıcı hikaye akışları insanı çok heyecanlandırıyor ve her…

Devamını Oku
ANA

ölüm değil hiçbir intihar yaşayamadığımızın cevabı tanrıya! Senden sonra kaç şiir damarı kurudu bir bilsen. Yarı yolda kaldı kaç kirli kan, temizlenmek için kalbine geri dönerken. Kaç yaprak kurudu da dalında, kendini toprağa bırakamadı. Ölüm olmasın diye adı. Kaç güvercinin hiç ötmeden daha sesi kısıldı. Kaç çocuk koca birer soru işareti olarak kaldı hayata. Şiirinin izini sürdü kaç şair, yalnızlık imgesine ölüm izleğini. Kaç şair gözden geçirdi, kesilen soluğunu bilmem. Kaç ressam gökyüzünün her gün biraz daha kirlenen havasını tuvaline ve korulukların kaygısını yeşil pastellerin derinliğine koydu. “Kaderini sev, kaderini yaşa” der ya Nietzsche. Sanki senin kaderinde bir ayrıntı olarak…

Devamını Oku

Ey kalpler üstadı, ey sevmeler yalvacı, ey şiirden daha şiir. Şimdi sana nasıl seslensem? Ne diye hitap etsem, az gelir. Koca bir sözcük bulmam lazım. Koca bir sözcük. Ağza sığmadığı kadar kâğıtlara da sığmayacak! Abidin Dino, sana bir mektubunda “aslan kardeşim” diyordu.  Bertolt Brecht Berlin’den 10 Mart 1954’te sana gönderdiği mektubuna “Sevgili Nâzım Hikmet” diye başlayıp, “sizin Bertolt Brecht” diye içli bir söylemle bitiriyordu. Yine Abidin Dino, sana kaleme aldığı bir mektubunda “Aslan Kardeşim” diye mektubuna başlıyor “tümen tümen sevgi” sözleriyle bitiriyordu. Sen de 25 Ocak 1963 yılında Sovyet Birliği Kominist Partisi Merkez Komitesine gönderdiğin bir mektuba ”Sevgili Yoldaşlar” diyerek…

Devamını Oku

KAN KIRMIZI HAYAT ÜZERİNDEN    VEYSEL ÇOLAK ŞİİRİNİ OKUMAK İÇİN 10 NEDEN 1- Seksen sonrası şiirinden ve Yeni Bütüncü Şairler’den ayrılarak; o dönemin zaman zaman tek düzeye ve tekrara düşen şiirinden sıyrılarak bu eksenden ayrılmış ve kendi şiir dilini özgünleştirerek, iyice inceltip etkin bir hale getirmiştir. 2- Kendini aynılaştıran ve sıradanlaştıran bir şiirden hep uzak durmuş; hep taze ve yeni imgenin peşine düşmüş, yaşı ilerledikçe yaratıcılığını kaybetmek yerine şiirini hep dinç tutarak, yaşanılan hayatın çarpıcılığını imgeleştimeyi, hep yeni kalmayı benimsemiş ve sevmiştir.   (/Yaşadıklarımız derimin altında mayalanıyor/,  /bir yerlerde canım bölüşülüyor/,  /kanında dolaşan paslı bir çivi, bir yırtık anı/, /acılardan…

Devamını Oku

Bir gün arabada radyo frekanslarını gezerken TRT klasik’te bir eserin ruhuma inceden inceye işlediğini fark ettim. Hep öyle olur ya radyo kanalları arasında gezerken birden durursunuz. Size hitap eden kalbinizin bir köşesine dantelâ gibi işlenen bir müzik sesi sizi alır götürür. Hep derim sözden önce insan beynine işleyen ve duygularını alt üst eden müziktir. Bu frekansa beni kilitleyen ve bir nehrin görkemli akışını çağrıştıran bu eserin sahibi genelde geç romantik anlayışın bestecisi olan Finlandiyalı bir virtüözdü.  Gerçek bir keman virtüözü. İçinizi titreten cinsten. İsminin okunuşunda ilk anda beniz cezbeden bir şey yoktu müziği kadar. Ancak asıl cezp edicinin isminin yazılışı…

Devamını Oku

Şu an on sekiz yaşında olsaydım, on sekiz yaşında yaptıklarımı harfiyen şu bulunduğum yaşımdaki tecrübem ve hayata bakış açımla yapmak isterdim… Kronometreyi hiç beklemeden çalıştırır, yaşam aracını 1 Ocak’tan 31 Aralık’a hızla sürerdim… Bu sarmalın, bu sarmaşıklığın, bu kırılganlığın içerisinde neler olurdu peki… Bir çınara sırtımı vermeden önce sırtını sıvazlardım, bir taflanı dalından koparmadan önce buğusunu silerdim… Sonbaharda dalından düşmesin için bir yaprağı uzun uzun okşardım… Yarım kalmış şiiri hiç tamamlamazdım. Yaralarımı iyileştirmeden olduğu gibi bırakırdım… Paranın hep yazı gelmesini isterdim, sonra da şiir. Yani yazı şiir oyunu oynardım. Paradan turayı atardım… Bu enerjiyle ve bu yalnızlıkla dünyayı kaç kez…

Devamını Oku