Ressam Orçun Çadırcı ile “Ödünç İmgeler II” adlı solo sergisi üzerine…
- Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdiğiniz ve 17 Nisan’a kadar açık kalacak “Ödünç İmgeler II” adlı solo serginiz için kutlarım. Aynı temalı ilk serginizi 2018’de 15 eserinizle beğeniye sunmuştunuz. Bu kez tuval üzerine akrilik boya ile çalıştığınız 14 eserin yer aldığı devam serginizle ilgili neler paylaşmak istersiniz?
Öncelikle bana bir söyleşiyle daha fazla kitleye ulaşmam için verdiğiniz fırsattan ötürü teşekkür etmek isterim. Ödünç İmgeler sergisinin bu ikinci edisyonu bir serinin tamamlanması adına gerçekleştirilmesi gereken bir gösterim idi. Sizin de söylediğiniz gibi ilk versiyonu da MTSO Sanat Galerisinde izleyiciye sunulmuştu. Bu devam sergisinin aynı galeride sanatseverlerle buluşması bu açıdan özellikle anlamlı. Zira görücüye çıkan ilk sergiye yer veren bir galerinin devam sergisine de ev sahipliği yapıyor olması ilki hakkındaki genel kanının anlaşılmasını sağlar. Ek olarak söyleyebilirim ki imgenin ödünç alınması, t/üretilmiş görselliğin temellük yoluyla çoğaltılıp dolaşıma sokulması sanatlar arası çoğulcu dilsel bir işbirliğinin karşılığıdır.
- Oluşturduğunuzu söylediğiniz evren tasarımı; bu evrende yer alan tekil figürlerle arka planda somuttan soyuta evrilen derinlikli renkleriniz ve fırça izlerinizle kurduğunuz resimlerinizle ilgili neler söylersiniz?
Evren tasarımı denilince 20. Yüzyılın ilk yarısında Almanya’da dünya sanatını etkileyen bir öğretiyle tarih sahnesine yerleşmiş olan ve ikinci dünya savaşı yıllarında kapanan Bauhaus Okulunu anmadan geçmek olmaz. Bu okulda hocalık da yapmış olan ve Modern sanatın önde gelen isimlerinden Paul Klee’nin teorize ettiği olası evrenler tasarımı fikri üzerine inşa olan evren tasarımı resimlerimde her bireyin kendi evreninde yaşadığı düşüncesine dayanır. Yapıtlarımda peşine düştüğüm bu tasarımlar, resme başrol olacak tekil figürlerin halet-i ruhiyelerinin karşılığıdır aslında. Hal böyle olunca arka plan renkleri de kullanılan figürün vücut dilinde görünür hale getirilmesi planlanan düşünce ve duyguları, hatta kaygıları görselleştirebilecek tonlarda seçilir. Bildik evrenden farklı olarak resimlerimde inşa etmeye gayret ettiğim evren, gerçek dünyadan soyutlama yordamıyla ayrılmış, gereksiz gerçekçi detayların ayıklandığı görünümler olarak ortaya çıkar. Böylelikle figürün vücut dilinin yüklendiği anlam arka plan boyamasına angaje olarak okunaklı ve güçlü hale gelmiş olur. Gerek grileşen, ölgünleşen renk tercihleri, gerekse derinlik yanılsamasına hizmet eden fırça izleri az önce bahsettiğim gereksiz gerçekçi detayların ayıklanmasında başat rol oynar. Böylelikle detaylarından arındırılarak minimalizmin referanslarıyla modern resmin sınırlarına dahil olan bu boyamalar, figüratif tercihlerle birey düşüncesine gönderme yaparak varoluşçu bir soruşturmayı dolaşıma sokar. Yalnız burada yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için bir şeyi özellikle belirtmek isterim, resimlerim Minimalizm akımına giren çalışmalar değildir ve bir tarafı Varoluşçu felsefeye yaslanıyor olsa dahi bu da en fazla minimal bir temastan ibarettir. Yanlış anlaşılmak istemem. Demek istediğim felsefeyle resim yapmıyorum, ama belki de resim yaparak felsefe yapmaya çalışıyorum.
- Tercih ettiğiniz minimal dil ve Varoluşçu felsefenin eserlerinizle olan ilişkisini biraz daha açabilir misiniz?
Bilindiği üzere Varoluşçuluk insanı salt düşünen özne olarak değil, duyumsayan, eyleyen, yaşayan bir birey olarak merkeze alır. Özgürlüğün tepe noktası olarak görüldüğü bu düşünsel hareketin asıl ilksel erdemi otantisitedir. Otantisite bireyin sosyal uyuma yönelik dış baskılara rağmen eylemlerinin değerler ve arzularıyla uyumlu olması anlamına gelir. Bireyin başlangıç noktası olarak da adlandırılan ‘varoluşsal tutum’ görünürde anlamsız, hatta absürt bir dünya karşısında bir kopma (yabancılaşma belki) duygusu ile nitelendirilir. Çalışmalarımda tekil figürleri ve indirgenmiş doğa soyutlamalarını tercih etmem bahsettiğim bu varoluşçu dinamikler olanağında anlamlı hale geliyor diyebilirim. Yani günbegün daha da absürtleşen, nitelikten yoksun hale gelen bir dünya, bir gerçeklik karşısında giderek ayrıksılaşan bireyin dramını görünür kılma çabaları da diyebilirim.
- “Ödünç İmgeler”de yer alan eserlerinizin yaratım süreci hakkında neler söylemek istersiniz?
Çalışma sürecimin bir yanıyla ziyadesiyle tasarımsal bir yanıyla da bir o kadar doğaçlamaya dayalı olduğunu söyleyebilirim. Tüm çalışmalarım önce de söylediğim gibi olası evren tasarımları fikrinden hareketle, indirgemeci bir tavırla giriştiğim soyutlamacı edimle başlar. Gene bir Paul Klee öğretisi olan ruhsal doğaçtan yaratma davranışıyla başlarım arka plan boyamalarına. Bu boyamalar bazen gezip gördüğüm yerlerin soyutlamaları bazen de düşsel mekânların karşılıkları olarak ortaya çıkabiliyorlar. Her iki durumda da planlama veya ön çalışma aşaması olmaksızın akrilik boya ile çoğunlukla suluboya tekniğine başvurarak başlıyorum resmetmeye. Kimi zaman akıtma, sıçratma ve damlatma tekniğine, kimi zamansa fırça dinamiğinin yarattığı izlerle elde ettiğim dokulara başvuruyorum. Tatmin edici bir sonuca ulaşana kadar tuvallerin üzerinde çalışmaya devam ediyorum. Dilediğim gibi olduğuna ikna olduğum bu yüzey boyamalarını bir kenarda biriktirerek beklemeye alıyorum. Zira her yüzey boyaması her projeye uygun çıkmayabiliyor. Burada projeden kastım yapmayı planladığım seriye uygunluğuna göre tasnif etme isteğim. Örneğin “Ödünç İmgeler II” serisi yaklaşık kırk beş yüzey boyamasının içinden seçilen on dört soyutlamadan oluşuyor. Bu tuvallerin fazlalarını başka seriler için kendi aralarında sınıflandırıyorum.
Seriye uygun olanların bazılarına mimari detaylar, bazılarına ise doğrudan figür ekleyerek devam ediyorum çalışmaya. Bahsettiğim mimari detaylar da elbette yalınlaştırılmış geometrik detaylar oluyor. Demeye çalıştığım okunaklı bir bina, ev vb. göndermesi olmayan geometrik prizmaları tercih ediyorum. Burada gerçekçi referanslardan kaçınmamın sebebi hem yapıtı hem de izleyiciyi gereksiz estetik kaygılardanuzak tutmak. Tam da burada minimalizmin az çoktur ilkesi işe yarar hale geliyor. Yani ne kadar yalın o kadar güçlü. Elbette mimari unsurların dâhil olduğu resimler de figüratif eklemelerle tamamlanıyor. Zira hedeflediğim içeriği inşa etmek figürün taşıdığı jest, mimik ve renklendirme tercihleriyle mümkün.
- Bir resme başlamadan edindiğiniz referanslar ve çalışma disiplininizle ilgili neler paylaşmak istersiniz?
Aslında bu soruya yukarıda bir parça yanıt verdim sanırım. Yani çalışma disiplinimi veya yöntemimi yeterince ifade ettiğimi düşünüyorum. Referanslar kısmına gelecek olursak; söyleşinin girişinde de bahsettiğim üzere üretimlerim hem sanat tarihinden, hem günümüz sanatından beslenen bir yapıya sahip. Bazı eserlerde fotoğrafik unsurlar net biçimde göze çarparken bazılarında sinema, heykel, felsefe hatta şiir gibi disiplinler arası görünümler dahi ortaya çıkabiliyor. Bu çoğulcu ortamda Mağaradan Ortaçağ resmine, Rönesans’tan Modernizme kadar her şeyin işlevsel referanslara dönüştüğü günümüzde, sanatçı dilediği gibi söyleme/eyleme hakkına sahip görünmektedir. Postmodern dilin bize sunduğu bir olanak olarak görülebilecek bu ortam kültürel bir dekadansa dönüşmediği sürece günümüz sanatının üretim alanı olarak kabul edilebilir.
Teşekkür ederim. Ben de teşekkür ederim; özellikle başta da söylediğim gibi bana bu olanağı tanıdığınız için…