ABORJİN: Âşkın sokağından bile geçmediği halde şiir yazan erkek. (Eşref Karadağ)
ACI: Susuzluğun diğer adı; şefkate, aşka ve duyarlılığa mesela…Ya da buna benzemeyen şeylerle ilişki kuramayan faşist eylemler karşısında kalkansız kalma halinin kalpte ve ciğerdeki yakıcı tezahürü. (Yelda Karataş)
AĞIR: Kaldıramamanın, taşıyamamanın, dayanamamanın eşiği; değeri “artık”, oranı “ağrı”. (Alper Ağdaşan)
AĞLAMAK: Sessizliği deşifre eden gürültü (Salih Aydemir)
ÂH: Kalbin ve gözün aynı anda yaş dökmesi. (Açelya Büşra)
AHLAT: Gökten düşen ağaç. (Hüseyin Peker)
AKİDE: Çocukluğun kıtır zevki (Muhsine Arda)
AMAN: Zamanın “şimdilik” olduğunu kavrayabilme yetisi. (Hilmi Haşal)
AN: Yakalayamadığımız damla. (Dilek Değerli)
AN: Gelip geçen bir sahnedir. (Hülya Altay Atılgan)
ANA: Yaşam (Coşkun Şimşekli)
ANILAR: Hesabı dürülmüş yaşantılar, düşünceyle şişen delik torbalar. (Hilal Karahan)
ANİ: Anda olan, anda çarpan, anda kalan. (Çağla Meknuze)
ANKA: Yoklukta var eden, varlıkta yok olan içimizdeki bir mucize türü. (Sezen Çiğdem)
ANLAM: Hayatı dolduran, ağır ve uçucu töz. İnsana ceza diye verilen yegane bağış. (Zahide Koçyiğit)
ANTEN: İnsanların körleşmiş duyu organlarını geliştirmek için böcek beslemesi. (Mustafa Ergin Kılıç)
ANTİKA: Bütün zamanlarda sevebilmek. (Özgün Ergen)
APAK: Ruhu güzel olan. (Güney Özkılınç)
AŞ: Menzili açlık olan. (Gültekin Emre)
AŞAĞILIK: Yetenekli, donanımlı, erdemli şairler hakkında iftira atan kişi; komplekslerini aşamamış, kifayetsiz ve kindar şahıs; ahlak ve vicdan duygularını yitirmiş ya da bunlara hiç sahip olamamış mahluk. (Baki Ayhan)
AŞIKNAZ: Bekleten sevgilinin geç kalışından öte telaşsızlığı… (Hakan Cem)
AŞK: İki kişi arasında bir samanyolu heyülası. (Adnan Metin)
AŞK: Seyyaha eyledikleri bir nefeslik can imiş. (Ali Ekber Ataş)
AŞK: Kaçarken yakalandığımız, kovaladıkça yitirdiğimiz netameli his. (Aslıhan Tüylüoğlu)
AŞK: İki kişinin aynı yalnızlığa sığmasıdır. (Cuma Duymaz)
AŞK: Onun karşısında her seferi elleri ve ayakları yanlış giymek. (Emre Gürkan Kanmaz)
AŞK: Yaşlandıkça dörtnala uzaklaşan atlı. (Fadıl Oktay)
AŞK: Sık görülen bir gramer hatası. (Serap Erdoğan)
AŞK: Açması zaman alan bir çiçek adı. (Seval Arslan)
AŞK: Zamanın kanat sesi, suların güneşidir. (Zübeyde Seven Turan)
AT: İlk akşamda görülen ressam bulutları, en çok beyaz. (Ebuzer Saray)
ATLAS: Gök kubbeyi omuzlarında taşıyan kibir. (Emel Koşar)
AVAZ: Yaz yıldızları yıkılırken yükselen tiz. (Gülçin Sahilli)
AY: Gökyüzünde çember çizen bir hülya… (Fatma Aras)
AY: 1. Rakıya damlayan ışık kaynağı (Salih Öztürk)
AY: Yeryüzünün vicdanı. (Taner Cindoruk)
AYARSIZ: İlkeyle metaforu bazen birbirinin değişkeni gibi kullanıp toplumun yorgunluğundan faydalandığının fark edilmediğini sanan şair… (İsmail Cem Doğru)
AYAZ: Ayrılığın ilk aylarında kalp evinde yaşanan dondurucu soğuk. (Özlem Tezcan Dertsiz)
AYNA: Her şeyi gören, her şeyi ören şey. Yansıması ve kırılmasında ruhun görünür ve görünmezi kendi kendine içine ve dışına dönen evren. Işıkla karanlık arasındaki perde. Şiirin aynası insan, yaşam, gizem ve damlayan kadim bilgi. Ötesi. (Erkut Tokman)
AYRILIK: Yolları kavuşmaya bağlamak ağrısı. (Berna Olgaç)
AYRILIK: Ölçülmesi ve katlanması en zor uzaklık birimi. (İlkiz Kucur)