FAL: kahvenin gölgesi. (Taner Cindoruk)
FANUS: Kadınlara biçilen yaşam alanı. (Gülçin Sahilli)
FARBALA: Her görüşe yakın olan aydın, aydınımsı fırfır. (Eşref Karadağ)
FARE: Korkulan kadar korkutan hayvan. (Hüseyin Peker)
FARK: Gözetildiği ölçüde ortaya sunulan, var edilen. (Alper Ağdaşan)
FAŞİZM: Hayvani içgüdü, ruh sapması. (Fadıl Oktay)
FAŞİZM: Tanıma gelmeyen üniforma, duvar. (Ebuzer Saray)
FAZİLET: Herkesin aşık olduğu kadın. (Metin Cengiz)
FAZLA: Şiir okuyan politikacı ya da çocukları anlamayan bir gökkuşağı… (Emre Gürkan Kanmaz)
FENA: kimi rahatsızlıkların dile getirilişinde kullanışlı bir sözcüktür. (Erkan Karakiraz)
FERSAH: Kimi zaman uç uca ekleyip gitmek istediğin uzaklık. (Özlem Tezcan)
FESAT: Faili meçhul cinayet. Şiire de şaire de bulaşan leke. (Erkut Tokman)
FESLEĞEN: Avuç içlerinin yeşil hırkası. (Deniz Dağdelen Düzgün)
FIRIN: Anlamak. (Coşkun Şimşekli)
FIRTINA: Rüzgârın öfkeli hali. (Dilek Değerli)
FISILTI: Ahengini makamlardan alan düşlerin gizemli sesi. (Emel Koşar)
FINDIK: Dışı sert yara kabuğu. (Mustafa Ergin Kılıç)
FIR: Her yolu bilen bir tilkinin ringe çıkışı. (Neslihan Yalman)
FIRTINA: Rüzgarın küfrü. (Emel Kayalı)
FİGÜRAN: Çocuk sen değilsin esas oğlan diyen. (Adnan Metin)
FİKİR: Bilgiden doğarsa değerli, bilgisiz kişiden gelirse değersiz söz-yazı. (Muhsine Arda)
FİNCAN: Yok olana dek çocukluğun dalgalı sularında olmak. (Özgün Ergen)
FİRAR: İnsanın kendine sobelenmesi. (Özge Sönmez)
FİYONK: Önce dışlanıp sonra boynundan asılmış nezaket. (İsmail Cem Doğru)
FOTOĞRAF: Zamana atılmış çelme. (Özgür Sürek)
FOTOĞRAF: Zamanı askıya alan görüntü. (Seval Arslan)
FOYA: Kimi şiirlerin/insanların kısa erimli cilası. (Serap Erdoğan)
FULAR: Boynumda kış sarmalı. (Rahmi Emeç)