Gülçin Sahilli
“Yıl 2040. Başlangıcın üzerinden tam yirmi ateşli yıl geçti. Corona hâlâ başköşedeki vurucu gücünü koruyor. Tür, serpilip büyüdü. İlk versiyonları hayli olgunlaştı. Bilinçlendi de… Coronalar yaşam sistemlerine sızarak örgütlendiler. Kendi kültür ve geleneklerini oluşturdular. İnsan vücudunda hayatını kaybeden coronalar için, başlangıçları sayılan Aralık 2019 adına, her ayın 19’unda anmalar düzenliyorlar. Pek çok kentte mabetler kurdular. Kapılarında çok toplu, toparlak tanrılarının mermer heykelleri yükseliyor. Kendilerine özel bir bağlılık sistemi geliştirseler de diğer inanışlara karşı da radikal değiller. Bu hâlâ insanoğlunun beyin örgüsünde törpüleyemediği kambur bir eksiklik…
Dezenfektan milli içkileri oldu. Anma ve ayinlerde yüzde altmış sulandırılmış olarak tüketiyorlar. Fazlası immün sistemleri için yıkıcı etkiler yaratabiliyor. Kutuların üzerinde “Dezenfektan dostunuz değildir.” ibaresi göze çarpmakta. Bir de ünlü ressamları Covet’in kaleminden çıkan hamile corona resmi var ki yeniden yorumlanmış bir bereket tanrısı görseli. Top yutmuş top gibi gözüküyor.
Covidler aramızda mutlu mutlu yaşıyorlar. Hatta genç olanları kavak yellerine kapılıp, evlenip çoluğa çocuğa karıştılar. Mini mini corona bebekler, okul bahçelerinde insan yavrularını kovalıyor. Öyle sevimliler ki insanın alıp akciğerine koyası geliyor…
Bizler gibi farklı farklı tabiatları var. Ruh halleri, yaş değişimleri, dönemsel atakları… Evcimen ve tutumlu olanları biraz para biriktirip üzerine de 19 senelik ev kredileri çekiyorlar. “Virüssek, evimiz yurdumuz belli olmasın mı kardeşim?” dedi geçenlerde biri. Hak verdim. 19 uğurlu sayıları oldu. Bizdeki nazar boncukları yerine evlerine sayıyı içeren süsler asıyorlar. Süslere dokunup dokunup “Elemtere fiş, kem coronaya şiş” diye tekrarlıyorlar. Onları kötü corona ruhlarından koruyormuş.
Her yere yayıldılar. Vergi dairelerine, mezbahalara, inşaatlara… Her alanda en ucuz iş gücü onlarda. Amele pazarlarında sıranın en başındalar.” Ne iş olsa yaparım abi!” Mottoları. O yuvarlak halleriyle köşeyi dönüp, iş merkezleri dikenleri bile oldu. Coronaoğulları ülkenin en büyük maske üretim şirketine dönüşmüş durumda. Bizi mecbur bıraktıkları maskelerden onlar para kazanıyor. Şirketin sahibi Covid Coronaoğlu, kalbini bir insan dişisine kaptırdıktan sonra da onun için Cavit ismini alarak aramıza karıştı. Peşinden gelen yuvarlak kalabalıklar da benzer gönül seçimleri yaptılar. Ne iş ne de aşk konusunda insan soyu kadar ayrımcı değiller. Tabi bana göre bu mafyayla evlenmekten daha sert bir seçim. Ama gönül bu, Cavit’e de konabiliyor. Ben şimdilik sırtımda çantam, yüzümde maskem “corona free” halde gezip gözlem yapmakla yetiniyorum.
Coronalar yanı başımızda; komşularımız, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız oldular. Altın günlerinde, ikindi rakılarında, pazar mangallarındalar… Yemeniyi bağlayan ilk nesil, salça, turşu ve tarhana dahi yapmayı öğrendi. En çok katlı baklavalar Cavide teyzelerin oklavalarında. Dükkanların cam önlerinde tostoparlak oturup, minik minik covid biçimli mantılar açıyorlar.
Düğünlerde çeyrek altından aşağı takmadıkları için, davetli listelerinde başköşedeler. Halayda sosyal mesafe çubuğunun hemen üzerinden oyuna katılıyorlar. Düğün kapanışlarında damat tarafındaki coronalarla gelin tarafındakiler ayrı ayrı piste davet ediliyor. Hayli hürmet görüyorlar anlayacağınız.
Açık ve bulaşıcılığını esirgemez taraflarıyla siyaset ve sanat dünyasında da çok seviliyorlar. Top bedenlerine ne de yakışıyor laciler… Top modelleri de top top. Futbolda da başarılı olduklarını tahmin etmeniz zor olmayacaktır. Yuvarlak ne varsa reklamında onlar… Bonibon, lolipop, bezelye, covigra…
Bir covid ile sağlıklı iletişim kurmanın tek yolu hâlâ maskeli olmaktan geçiyor. Yoksa 2020 Mart ayından bu yana sürdürdükleri, renk, ırk ve cüzdan ayırmadan hasta ederiz tavırları son hız devam etmekte. Biz hâlâ adil olmayı beceremedik. Bireysel ve toplu vahşiliklerimize devam ediyoruz. Kendi türümüze tahammülsüzlüğümüz sonunda bizi bambaşka bir organizmanın tekeline bıraktı.
Maskelerin her türlüsü çıktı. Gece için ışıklıları, kış için keçelileri, yazlık olarak denizde şişenleri… Ki yüzme bilmeyenlerin favorisi onlar. Maskelerin yenilebilir olanları bile üretiliyor. Mevsim meyvelerinden yapılıyorlar. Ama o türleri pek tercih edilmemekte… Çünkü iş çıkışı aç karınla eve gelene kadar yenilip, yutuluyor. Ondan kelli ağız, burun ortalık yerde kalakalıyorsunuz.
Corona sisteme yayılalı beri, insanlığın etik kuralları ve utanma ritüelleri de değişikliklere uğradı. Artık sadece maske giyiyoruz. Don, sutyen ve diğer dikilmiş kumaşlar fora… Moda sektörünün ilkbahar-yaz maskeleri vitrinlerdeki yerlerini aldı bile. Makyajda ise göz makyajı trendleri takip ediliyor. Covid yüzdeki delikleri hedef aldığı için onlar kapandı mı gerisi alayına havadar. “K…çını başını açmak ‘’ deyimi “Yüzünü gözünü açmak” halinde yeniden anonimleşti.
Bir de maskeler sayesinde kimse kimsenin yüzünü görmüyor ya işte o rahatlık gibisi yok. Ülkece maskeli balo formatında cıbıl cıbıl geziyoruz. Yazın maske-terlik, kışın maske-çizme… Kemik hafızasına dek sinmiş olan kapan, örtün sıkıntısı artık yok! Küresel ısınma da dozunu arttırdığından en soğuk kış gecesi 19 derece. Sayının hikmeti! Coronaya rağmen nüfus da hayli arttı. Nedeni ne ola ki?
Covidler gelişim hızlarıyla evrim zincirine şapka çıkarttırıyorlar. Son sürümleri covid 39’u geçtiğimiz günlerde piyasa sürdüler. İnsanlık onlardan kurtulmaya çare aramaktan vazgeçmiş durumda. Yeni versiyon virüsler akciğerden çok beyni hedef alıyor. Beyindeki öğrenme algoritmaları üzerinde tuhaf bir etki yaratmaktalar. Vücuda girince pokerin inceliklerini hatta çeşitli dansları öğretenleri bile var. Hem de yıllardır ezbere biliyormuşçasına… Hastalık süresince durmadan tango ve cha cha yapan hastalar olduğu bilgileri yerel kanalardan tüm ülkeye yayılmakta. Hastane koridorları karnaval tadında görüntülere sahne oluyor. Tabi eski radikal kinci coronalar bu yaşananlara karşı. “Adabınızla akciğere saldırın!” diye bağırıyorlar balkondan balkona.
En büyük problemleri boydan kısa olmaları. Süt ve süt ürünleri ağırlıklı besleniyorlar. Bu yüzden bir kısmı kırsala yerleşti. Karantina süreçlerinden sonra pek çok köyü ele geçirip pala bıyık bıraktılar. Marabalar, covid ağalarının sağlığına duacılar…
Kendi biçimlerinden tasarladıkları tabak, çanak ve ev eşyalarıyla da global düzeyde üne kavuştular. “Yaz Covid yaz, Covid Tatilde, Covid Sınıfı, Eyvah Covid!” gibi pek çok çocuk eserini de kaleme alıp, farklı diller de yayınladılar. Altın Corona ödülleriyle de saygınlıklarına saygınlık katıyorlar. Şu aralar kendilerine ait bir dil geliştirme çalışmalarına başlamışlar. Ne kadar ileri giderler bilinmez. Geldikleri aşamalara bakarsak rahatlıkla onun da altından kalkacaklarına inanıyorum. Konuştuklarını anlamazsak sıkıntı ne kadar büyür tabi bilemiyorum”
Sıkıntı onlar adına çok büyüdü ve sonunda biz kazandık. Bu yazıyı dün eski Karşıyaka sahiline, yeni adıyla Koronayaka’ya vuran bir şişeden çıkardım. O yıllarda bir insan yazmış olmalı. İlgimi çekti ve bugünkü köşemde sizlerle paylaşmak istedim. Demek o zamanlar zafere henüz ulaşamamışız. Aralarında yaşamayı sürdürüyormuşuz. Ve ne yazık ki insanlar da bizim kadar çoklarmış. Neyse ki artık gezegeni tamamen ele geçirdik. Onlardan kalan son örnekler, baş şehirdeki “İnsan Bahçesi’nde” sergilenmekteler. Bu fiziksel ve mental olarak yetersiz var edilmiş türün meraklıları ve gidip görmek isteyenleri için ek bilgi olsun. Corona ana bizi korusun!
Virüssel Haber Sitesi
Mrs. Coronaki