Geçtiğimiz günlerde Paris’in simgesi olarak bilinen Notre Dame Katedrali’nde restorasyon çalışmaları sırasında yangın çıktı. Bunun sonucunda çatısı çöktü ve yapının büyük bir kısmı harap oldu. Önde gelen mimarlardan birinin televizyonda söylediği söz ise acı vericiydi: “Onarılsa bile tekrardan açılışını görmemize ömrümüz yetmeyebilir.”

Yanan sadece karakteristik bir eser değildi; Avrupa kültürünün taşıyıcı temellerinden biriydi. Eşsiz mimarisi, heykelleri, tabloları ve dinî eserleriyle bilinen bir baş yapıttı. Milyonlarca insanda anılar biriktiren bir mirastı. Bu yüzden yangın herkesin yüreğinden bir parça kopardı.
Yangın sırasında Seine Nehri kıyısında toplanıp “Ave Maria” isimli ilahiyi hep bir ağızdan söyleyen halk ve turistler yangının bir an önce söndürülmesi için gözyaşlarıyla birlikte dua etti. Üzerlerinde büyük bir karamsarlık ve keder vardı. Tabii bu felaket onları üzdüğü kadar bizi de çok üzdü ve üzmeliydi de zaten. Neden mi?
Bunun bir değil birçok sebebi vardı. En basiti bu kültür mirası sadece o ülkede yaşayan insanlara ait değil, onlar kadar bütün dünyaya ait olması. Yüzyıllar boyu önemli olaylara tanıklık eden bu miras, yaklaşık dokuz asır boyunca saldırılara uğramış, yakılıp yıkılmaya çalışılmış. Ancak bütün bunlara rağmen ayakta kalmayı başarmış.

Daha sonra 19. yüzyıl Fransası’nda, ihtilal zamanı çok fazla zarar gören gotik mimari eser Notre Dame Katedral’i yönetim tarafından yıkılmak istenmiş. O yıllarda gotik mimari de “kaba” ve “çirkin” tabir ediliyormuş. Amaçları da Gargoyle heykelleriyle ürkütücü görülen bu yapının yerine daha “güzel” ve “gözalıcı” yapılar inşa edilmesiymiş.
Buna şiddetle karşı çıkan Hugo, katedrali kurtarmak ve halkın ilgisini çekmek için “Notre Dame de Paris” romanını yazar. Dünya klasikleri arasına giren bu roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını da sağlayarak yenilenmesinde de büyük bir rol oynar. Hatta roman o kadar sevilir ki, bütün halk Katedral’e tutkuyla sahip çıkar ve Katedral Fransa’nın simgelerinden biri haline gelir. İşte edebiyatın gücü…
Gelelim Notre Dame ile anılan “Notre Dame de Paris”e. Konusu da tam bir imkansız aşklar silsilesidir. Güzel Çingene kızı Esmeralda’nın danslarını görüp de aşık olmayan erkek yok gibidir. Dînen aşık olması yasak bir kilisenin rahibinden tutun da altın kalpli çirkin zargoç Quasimodo’ya ve nişanlı olmasına rağmen Esmeralda’nın güzelliğine karşı koyamayan subaya kadar herkes. Bu esmer tenli, siyah saçlı, dans ettikçe parıldayan gözlere sahip bir peri kızıdır. Hayır peri kızı değil, eşi benzeri olmayan güzellikte bir çingenedir.

Bundan sonra her şey tam bir drama dönüşür. Hikâye, toplumu
ve gücü, özellikle de kiliseyi eleştiriyle doludur. Çok güzel bir kadının
bahtsızlığını da en iyi şekilde anlatan karakterlerden biridir Esmeralda. Çünkü
güzel kadınlar, erkekleri etkileseler de, onların yanlarında bulunan kadınların
sonsuz düşmanlıklarını çekerler. O kadınlar da bir süre sonra erkeği tekrar
yanına çekip o güzel kadınların cellâdı oluverirler. Phoebus’un nişanlısı
gibi…
Sonra hepinizin bildiği hazin bir sonla biter hikâye. Genç subay aşık olduğu Esmeralda’dan
olaylar yaşadıktan sonra uzaklaşır. Nişanlısı çok zengin ve soylu bir aileden
gelmektedir ve Subay Phoebus’a harika bir gelecek vaat eder. Phobus’a,
nişanlısı Esmeralda’yı astırması şartıyla kendisine geri dönecektir. Zaten Esmeralda’nın
para için kendisini yaraladığından şüphelenen Phoebus da bu teklifi kabul eder.
Hikâyenin sonunda Esmeralda tutuklanır, ölüm cezasına çarptırılır. İyi kalpli,
çirkin Quasimodo aşık olduğu kadını son ana kadar korumaya çalışır ancak idam
edilmesini engelleyemez. Ve böylesi imkansız bir aşk hikayesi ile Notre Dame, Esmeralda
ve Quasimodo’nun ruhları ile özdeşleşir.
Yakın zamanda da yüzyılın en iyi müzikallerden birine konu olur. “Notre Dame de Paris” İstanbul’da ilk defa 2014’de Zorlu PSM’de sahnelendiği zaman alkışlamaktan ellerim kıpkırmızı olmuştu.
Müzikâldeki şarkılarda öyle derin anlamlar da vardı ki, tek tek beynimize kazınacak türden. Meselâ; “Bir kadını rahip aşağılarken, şair yüceltir.”, gibi…
Ve yüzyılın en iyi şarkılarındandır “Belle”
“Ruhumda çıplak dansediyor ve uyku bana gelmiyor.
Ve notre dame’a ettiğim bu dualar işe yaramıyor.
Söyle, ilk elini kaldırıp taşlayan kim olurdu?
Ben o kişiyi yüceltir ve sonra yalnız başına ölmesini izleyip gülerdim.
Lucifer lütfen bırak beni Tanrı’nın aşkının ötesine geçeyim.
Ve parmaklarımı onun saçlarında gezdireyim Esmeralda’nın…”
Müthiş etkileyici, insanın yüreğine işleyen müziği ve derin sözleriyle. Bir de Belle’yi Garou’dan dinleyebilseydik, çok daha uzun süre etkisinden kurtulamazdık.
Dileriz ki, sanata böylesi katkıda bulunan, milyonları gözyaşlarına boğan, yüzyıllara tanıklık eden baş yapıt Notre Dame Katedrali’nin onarımı yapılabilir. Quasimodo ve Esmeralda öksüz kalmaz. Temennimiz, birçok sanat eserinin ve Hugo’nun ilham kaynağı Katedral’in açılışını bizler göremezsek de önümüzdeki nesiller görür ve yapı nesiller boyunca ayakta kalır.
Belle “Notre Dame”.