Salazar’ın üç fe’sinden biri futbol da niyeyse futbolu, hakemi, çizgileri ve topu tartışmaya devam ediyoruz. Ben de içindeyim bu üçgenin.
Çocukken, sırf abime inat olsun diye onun rakip (bizim futbolcu eskisi futbol yorumcularımıza göre şapkalı bir a ile yazılan rakip) bildiği bir takımı tutmaya başlayıp, başladım futbol hayatıma, bırakamadım da, nasıl tuttumsa…
Ne çok uyutmuş abim beni… Uyutmuştu da, gecekonduda!
İş yerinde, molada, yemekhanede, server’da yasaklı değilse, günlük gazetelerin web sayfalarında hep futbol; futbolla uyuyan, onunla uyuyan bir halk kaldık zamanla…
Neymiş efendim, hakemler hafif homoseksüel, taraftar delikanlı… Federasyon desen o biçim… Kırmızı kart… Kim kaç dakika yok ki… Dakika ve skor. Tuvalet kağıdı. Top.
Uzun zaman geçti aradan…
Abimi daha çok sevmeye, anlamaya başladım; tuttuğu takıma, ona inat olsun diye tuttuğum karşı takıma da soğumaya başladım; uzatma dakikalarını yaşamaya başladım futbolun.
Abim kafası yarılmayan, taşlayan, çakmaklayan, küfreden ve paralayan taraftı; haklıydı!
Öteki taraf kafası yarılan, taşlanan, çakmaklanan, paralanan taraftı; bizdendi, haklıydı o da!
Nen abime inat, durduğum yerde, öteki idim onun satın aldığı görüntüleri izlerken. Doksan sonrası, uzatma dakikalarını bile satın alabiliyordu abim; vardı parası.
Bir sürü gürültü sonra… Şifresiz ve adresi belli bir kanala “niye reyting yaptırdık ki” pişmanlığı. Şifreli olsaydı keşke, sonradan duyardık duyarlığı… Sonra kırk yıllık bir Galatasaraylının birdenbire bir Ankaragücü taraftarı olması.
Bu hafta Rizespor-Ümraniyespor maçı var; maç yarıda kalmaz da Rizespor yener ve Ankaragücü de 3 puanı alırsa, ligin bitimine bir hafta kala şampiyonuz inşallah!
Siz hiç Ankaralı bir futbol takımını destekleyen İstanbullu gördünüz mü?