İntihal ve intihar arasında kalan l’nin boynunu bükmesi, almak ve çalmak arasındaki tek fark olan kuyruklu bir c kadar gerçek. Malik olma isteğinin, topyekun, el birliği ile şişirilen bir egonun ve nesneye duyulan doyumsuz arzunun sonucudur o kuyruklu c!
Yan inşaattan çalarak evinizin duvarlarına koyduğunuz birkaç tuğla, eğretiliklerinden düşecektir bir zaman sonra. Ev, başınıza yıkılacaktır doğal olarak. Sizinkiler zaten duymaz da aparttığınız o tuğlalar hiç duymaz yardım çığlıklarınızı.
Peter Shaffer‘in “Küheylan” adlı oyununu, yıllar sonra Derviş Zaim‘le “Tabutta Röveşata,” Altan Erkekli ile de “İnadına Yaşamak” adıyla yutturabilirler size o zaman. Hatta Orhan Pamuk’a başka bir yerde, hiç gitmediğiniz bir sokakta rastlayabilirsiniz kendinize de.
Neyi var neyi yok, hepsini satarak başlar hırsızlar yeni güne, yoksuldurlar, açtırlar. Sesleri kısık uyanırlar o yüzden de sabaha.
Tanrılardan ateşi çalmak varken zaten ortalıkta dolaşan ve hiçbir suçları olmayan sözcükleri apartmaya çalışmak ancak ve ancak o sözcüklerin aslında sahibi olduklarını anlayamayan, benlikleri değersizlik ve kıskançlıkla kuşatılmış kifayetsiz muhterislerin işidir.
Birkaç gün önce, sosyal medyada Cihan Oğuz’un bir yorumunu okumuştum ilgili konu hakkında; “Çalana madalya takılmayan tek mecra edebiyattır!” diyordu Oğuz… Egoları onlara ne teklif ediyorsa iki katını verebiliriz, çekilebilirler…