AlfonsinaStorni:
AlfonsinaStorni, 1892 İsviçre doğumludur. Dört yaşındayken, anne babasıyla Arjantin’e taşınmışlar,çocukluk yaşları çalışmak ve hayatta kalmak için verdiği mücadelelerle geçmiştir. Bir süre tiyatroyla ilgilenmiştir. Gençlik yıllarına geldiğinde öğretmen olmuşve bu yıllarda, evli bir adamla olan aşkından bir oğlu dünyaya gelmiştir.
Hep çalışmıştır Alfonsina; çok sayıda işe girip çıkmıştır. İlk şiir kitabı La inquietud del rosal (Gül Ağacının Tasası) 1916 yılında, 24 yaşındayken yayımlanmış,önemli ödüller almıştır. 1920’lerde, Latin Amerika’nın önde gelen şairleri arasındadır artık.
Önceleri hece ve uyakla şiir yazan AlfonsinaStorni, 1930’lu yıllarda, Avrupa’daki şiir akımlarından da etkilenerek serbest dizeye yönelmiş, 25 Ekim 1938’de, 46 yaşındayken, Arjantin’deki Mar del Plata meydanından denize doğru yürümüş ve bir daha geri dönmemiştir. Arjantin’in pek çok yerinde olduğu gibi, o meydanda da bir heykeli vardır Storni’nin; taştan bir heykeli…
Tozan Alkan’ın çevirisini yaptığı, AlfonsinaStorni’nin seçili şiirlerinin yer aldığı Denize Doğru adlı kitabındaki önsözden,kısa bir özetle…
…
AlfonsinaStorni, Latin Amerika, özellikle de Arjantin şiiri için tarihteki yerini almış, kitapları Avrupa dillerine çevrilmiş, önemli bir şair.
Ben’den yola çıkılarak yazılan şiirler onunkiler; farklı örnekleri olsa da, çoğunlukla kendinden, iç dünyasından, basit olaylardan yola çıkarak, doğayla bütünleşen, doğanın ve aşkın yorumlandığı ve yoğrulduğu şiirler.
Şiir tekniği açısından, nadiren de olsa, anlatımcı, üçüncü kişileri muhatap alan bir şiirde yazmıştır AlfonsinaStorni.
Storni’ye göre, insanlar ve nesneler doğanın asalaklarıdır; hatta tanrının bile asalaklarıdır. Hayatı, alışkanlıkları ve günbegün sıralanan ritüelleri doğaya karşı bir ihanet olarak görür. Doğayı, zihninde apayrı bir yere konumlandırırken, tanrı sevgisinden, bu olağanüstü uyumun tanrısal bir yanı olması gerektiğinden ve -bana göre de- bu tanrıyı ‘doğa’ olarak tanımlamaktan çekinmez; bir ‘biçimi’ bile olmayan, yıldızlarla görüp, denizlerle yumruk atan o tanrıyla…
Dalgaları tanrının yumruğu olarak gören Alfonsina, 46 yaşında, hayatın ve şiirlerin ona ayırdığı zamanın sonuna geldiğini, yorulduğunu hissettiğinde, tanrının yumruğuyla ölmeyi seçmiştir; denizle; sessizce…Doğanın bütün ahengini alarak yanına, yine tanrılaştırdığı o doğa’nın yumruğuyla, uyumaya gitmiştir bütün yorgunluğuyla…
Storni’nin bu sonrasız yorgunluğu, doğaldır ki, sonsuz bir rahatlama arayışına dönüşecek, ilk kitabında (Gül Ağacının Tasası) sözünü ettiği ‘kim olduğuna dönmek, hatta bir cisme bile; varlığından habersiz bir bitki gibi yaşamak’ uğraşı, doğayla bütün olmaya ve sonrasında da bu nafile çabada ‘içe dönük’ şiirlere bırakacaktır kendini.
Naturalist, doğayla mutluluğu ayrı düşünemeyen;acılarını, aşklarını ve hayatın çetrefilli yanlarını ancak ve ancak doğayla yorumlayabilen, daha on yaşındayken,yıllar sonra bir ‘Pazar günü’ olduğunu hatırlayacak kadar bile beyninde yer eden, ‘sorumlusu olmadığı bir hırsızlık yüzünden suçlandığı’ için, kendisini anarşistolarak da tanımlayabilen bir şair o.
Storni’nin, ilk kitabında yer alan, İstiyorum (Yo quiero) şiiri ile yaşamının ve şiir serüveninin son dönemlerinde yazdığı ve sonrasında, hem kendisi hem de şiiri adına son sözlerini söylediğine inanarak denize doğru yürüdüğü Uyumaya Gidiyorum(Voy a dormir) şiirleri arasında bir bağ kurmak zor olmasa gerek. Daha da önemlisi, kadınsal sorunları, yalnızlığı ve çaresizliği, belki ‘sanal’ aşklarını işlediği şiirlerini, bu iki şiir arasında yer alan, iki tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadideki yolculuk olarak tanımlamak yanlış olmasa gerek;
İstiyorum
Kim olduğuma dönmek, belki bir cisme / Varlığından habersiz bir bitki gibi / Hayatın keyfini çıkarmak, güzellikler içinde / Bengi suyunu içmek, kırıp dökmeden kadehi.
İstiyorum şiiri.
Ayrıca, Uyumaya Gidiyorum şiiriyle aynı dönemde yazdığı Tatlı İşkence’nin(Dulcetortura),Storni’nin dinginliğe olan ihtiyacının, bir işkencenin, ‘tatlı bir işkence’ sonrasının, olgunluğunun ve yaşadıklarının özeti olarak da algılamak gerekir;
‘’…’’ // Güzel kokum ellerinde kaldı; / Boşalmış bir parfüm şişesiyim şimdi. // Tatlı azap sessizce ne çok acı çekti / Karanlık bir keder ele geçirdiğinde ruhumu, / O işini bilirdi, bense hayatımı bitiren / İki eli öperek geçirdim günlerimi! // ‘’…’’
Tatlı işkence şiirinden.
‘’…’’ // hazırla bana yeryüzünün örtülerini / yosundan yorganları hazırla. / Uyumaya gidiyorum, yatır beni sütninem. / Yatağımın baş ucuna bir lamba koy / bir takımyıldızı koy, sevdiğin / her şey harika, sadece biraz indir. // Bırak beni; sürgünler kırılıyor bak… / Tanrısal bir ayak sallar beşiği / ve bir kuş notalar çizer uçarak. // ‘’…’’
Uyumaya gidiyorum şiirinden.
Şiir biraz da serüvendir ne de olsa, planlayarak çıkamayacağınız bir yol bekler sizi; gerçekler sonradan da çıkabilir ortaya, değişebilir de…Storni’nin yazma serüveninde ise bambaşka bir durum söz konusudur;ilk şiirleri ve son şiirleri arasında, varlığın sırlarını bulma çabasında, doğanın, ki bence tanrısının, ona yardım etmesini, umar olmasını beklemekle geçmiştir Storni’nin hayatı.
Storni, son dönemlerinde ‘Evet’ ve ‘Hayır’ arasında gidip gelir. Firar eden düşünceleriyle baş başa kalmayı bu dönemde kanıksar. Zaman zaman, bir bardak çayı bile, onu bile, bu ölümlü dünyada kendisini yaşama bağlayan, kuvvetli, hatta tek bağ olarak görür.Sol tarafında, hayatın bütün matematiksel denklemleriyle var olmasına karşın, sağ tarafında sonsuzluğu taşır hep.
‘Kederli bir hayvanın tanrının yumruğunu arzulaması’dır, hayatındaki son dönemin de özeti…
Gözlerimin önünden / bir bardak çay geçiyordu, / beni bağlayan tek bağ / ölümlü zincirime / ben, kederli hayvan.’’
Kurbağa ve deniz şiirinden…
AlfonsinaStorni Şiirinde İzlek:
Storni’nin şiirlerindeki ana izlekleri şu şekilde sıralamak mümkündür;
- Bitkinlik / Yorgunluk
- Doğaya teslimiyet
- İsyan / Çaresizlik
- Tek başınalık / İçe dönüklük
- İmkânsız aşk
- Deniz / Ölüm
Kronik bir ‘hayat yorgunu’durStorni; yazmaya ilk başladığı dönemden, hayatının sonunu planladığı döneme değgin şiirlerine yansımaktadır bu yorgunluk. Buna bağlı olarak da sıklıkla ölümü, ölme biçimlerini düşünmekte, bu düşünce sistemine de,doğadan da yardımını istediği farklı ölme biçimleri eklemektedir.
Şiirin doğadan geldiğini, doğanın ona sunduğu bir ‘ikram’ olduğunu düşünür hep. Sonsuz kere minnettardır bu yüzden de doğaya. Ne var ki bu minnetin yanında, doğanın o kendi sistematiği ve matematiğine de isyan halindedir sürekli. Kuralları sevmez. Hayatın kanıksanan gerçeklerine, önceden belirlenen, matematik formüllerine benzeyen işleyişineisyan eder hep.
Çoğu zaman çaresizdirStorni; elinden hiçbir şey gelmemesinin, kalemi, penceresi ve penceresinden gördüğü dünya ile duyumsadıkları arasındaki çaresizliğidir bu.
Bütün zamanını evde geçirdiğini söyler ve ev’den bakar dünyaya; doğaya, şehre ve denize. Pencereleri ve perdelerinden, bahçede gördüğü ağaç dallarından, güllerden, kuşlardan ve cama vuran yağmur damlalarından bakar şiire de, dinler. Şehri ve limanı bile gördüğü olur o pencereden; denizde boğulan insanları, hayatın ritmini…
Bir denizkızı’dırAlfonsina; esmer bir denizkızı. Böyle tanımlar kendini. Tanrısal bir im bulur denizde. Ölümünü de denizle planlar bu yüzden; tanrının yumruğu olarak gördüğü denizde. Denizin dibinde yaşar çokça, orada geçirir günlerini. Yangınlar düşler denizin dibinde.
Tanrının bir biçimi olduğunu hiç düşünmedim // ’’…’’ // Hiç gözleri olmadı, yıldızlarla görür. / Hiç elleri olmadı, denizlerle yumruk atar. // ‘’…’’
Asalaklar şiirinden.
Deniz, onun için tanrının yumruğudur; denizden gelir tanrının yumruğu.
Bütün yazdıkları doğayla bütünleşme, ‘bir’ olma çabasıdır onda. Dünyadan, sıradanlaşmış bir yaşamdan uzak kalmak isterken doğaya sığınır hep. Yalnız kalmak, rahatsız edilmemek, bir başına olmak ister.
AlfonsinaStorni Şiirinde Fonetik Yapı:
Şiir sözcüklerle yapılır ve bu sözcükler barındırdıkları harflerle (seslerle) bile anlamı oluşturabilir. Bu durum şiir yazan öznenin algısıyla, yazdığı şiirin ritmi ve seslerin ahengiyle ilgilidir. Kullanılan sözcüklerin ahengi, müziği ve şiirin görselinde oluşan resim, aynı zamanda şairin üslubunu, şiirinin biçemini, en önemlisi de o şairin poetikasını oluşturur.
Şiir sadece sessel yapıyla bile bir anlam kazanabileceği gibi, ses ve anlamın bir arada olduğu ve bana göre de sıkı şiirin oluştuğu noktada, biraz işçilikle, ‘yapılan’ bile olsa, Storni’nin şiirlerinde de olduğu gibi, zamanlara kalması, şiir adına ses ve anlam bütünlüğünden söz etmek için de bir zorunluluktur.
AlfonsinaStorni şiirlerindeki fonetik yapı, ilk dönemlerinde yazdığı ve ‘heceleyip uyakladığı’ şiirlerinden tutun da, son dönemlerinde, kırık dizelerle yazdığı ve uyaktan uzaklaştığı şiirlerine kadar, kendi içinde bir bütünlük gösterir ve bunu, şiirleri orijinal dilinde okuduğunuzda, İspanyolca bilmeseniz bile, anlamlandırmanız çok da zor olmaz.
Yo quiero
Volver a loquefui, materiaacaso / Sin conciencia de ser, como la planta / Gustar la vida y en bellezatanta / Sorber la savia sin quebrar el vaso.
İstiyorum
Kim olduğuma dönmek, belki bir cisme / Varlığından habersiz bir bitki gibi / Hayatın keyfini çıkarmak, güzellikler içinde / Bengi suyunu içmek kırıp dökmeden kadehi.
Storni, ilk dönem şiirlerinde, anlamı ve sesi de elden bırakmadan, uyaklı ve şiire yeni başlamanın da çekincesiyle, bir ‘öğreti şiir’ yazmıştır da denebilir. Zamanla, şiiri olgunlaştıkça, hayatı ‘rayına oturdukça’ biçimsel denemeler yapmış, 1930’larda, kısa, kırık dizelerle de anlamı buluşturmayı başarabilmiştir.
‘’…’’ // Sağ tarafımda / uzanıyordu/ sonsuzluk / solumda / matematiksel bir noktaparçalıyordu / paslanmış / yosundan / bir yeşili. // ‘’…’’
Kurbağa ve deniz şiirinden.
Valery’nin ‘şiir, ses ve anlam arasındaki uzun bir kararsızlıktır’ sözü, Storni gibi, anlamdan yola çıkarak şiire içkin estetik kaygıları ve hayata dair keşfettiği ritmi bir arada barındıran bir şiir yazma çabasındaki şairlerde, zamansal kalıcılığı da sağlayan, çoğu ‘yazanın’ keşfedemediği ve bu yüzden de kalıcı olamadığı ‘gizli’ bir şifredir.
Storni şiirlerindeki gizli şifreyi anlamak, şiirleri yazıldıkları orijinal dilden, İspanyolcadan okuyarak mümkün olabilir. İlginçtir ki, Storni şiirlerinde, dize sonlarında, doğanın ıslık sesinin, s sesinin hakimiyeti okuru şaşırtacak denli göze batar. Bu ses aynı zamanda, yer yer şiirdeki ana sesi oluşturmak için dize başlarında da tekrar eder.
‘’…’’ // Rios de sangre / bajan de mis manos / a salcipar el rostro / de loshombres. / Sobre la cruz del tiempo / clavadaestoy. // ‘’…’’ // Kan ırmakları / akıyor ellerimden / insanların yüzüne / dökülüyor. / Mıhlandım / Zamanın çarmıhına.
Alev şiirinden.
AlfonsinaStorni şiirlerindeki hakim sesler; s, c, r, l, ve m olarak görülmekte, bu sesleri de genellikle a, e ve o seslileri desteklemektedir. Bu sesler şiirin ritmine göre kimi zaman çok yoğun olarak art arda, belirgin, kimi zaman da sözcük içlerinde gizlenmiş, aliterasyonlar olarak çıkar karşımıza.
Storni’nin şiirde ses oluşturmak ve anlamı pekiştirmek adına yoğun olarak kullandığı bu seslerin yanında, dize içlerinde nokta, noktalı virgül, üç nokta vb. kullanarak, kimi zaman uzun, kimi zaman da kısa dizelerle, aslında şiirdeki resmi öteleyerek, bu seslere özellikle vurgu yaptığını, duyulmasını, hissedilmesini özellikle istediğini söylemek de yanlış olmaz.
‘’…’’ // Cuántadulcetorturaquietamentesufrida / Cuando, picada el alma de tristezasombría, / Sabedora de engaños, me pasabalosdías / ¡Besandolasdosmanosque me ajaban la vida!
Tatlı işkence şiirinden.
Çevirilerde de durum çok farklı değildir; Tozan Alkan Storni’nin şiirlerini çevirirken, aynı ses dizimine dikkat etmiş, dizenin ses yapısını bozmadan, belki farklı seslerle ama içerik olarak aynı ahengi ve müziği oluşturabilmiştir.
Storni’nin Türkçeye çevirisi yapılmış şiirleri incelendiğinde, elbette iki farklı dil ve bu dillerin sözcük yapılarından söz ediyoruz, başka sesler çıkmaktadır karşımıza.
Çeviri şiirlerdeki en belirgin ses k sesidir. Tıpkı Storni’nin, şiirlerinde s sesini fazlaca kullanması gibi, Tozan Alkan’ın çevirilerinde de k sesinin büyük oranda hakim olduğunu görmekteyiz. Elbette çeviri adına, şiirlerin ruhunu ve müziğini anlamak adına da, bir ‘başarı’ olarak değerlendirmek gerekir bu durumu.
Storni şiirinin Türkçe çevirilerinde k sesini, yoğunluğuna göre, n, r, y, ş, g ve z sesleri takip etmektedir.
Çevirmen, orijinal şiirlerde olduğu gibi, kimi zaman şiirin ritmini sadece bir sesle, kimi zaman da birden çok, çoğunlukla iki ve nadiren de üç sesle oluşturmuştur. Dikkati çeken bir konu; iki farlı sesin tekrarlanmalarında k – n seslerinin yanında y ve s seslerinin, m – y seslerinin yanında da z ve ş seslerinin sıklıkla kullanılmış olmasıdır.
‘’…’’ // Ah, ruhum gibi kuru bedenimden / Sıkıp çıkaramayacaklar tek damla / Ararsan buradayım, kayalar üzerinde / Bir mezar, tozlu, bin yaşında.
Tozlu mezar şiirinden.
Kaynak:
AlfonsinaStorni, Denize Doğru, Şiir, MedaKitap Yayınları, 88 s. Eylül 2016, 1. Basım