Yazar: İsmail Cem Doğru

Saat 05:50 Babası ölünce alışkanlıkları da değişir mi insanın? Mezardan dönerken onun en çok uğradığı kıraathanelerden birine gittim. Ya da hiç gelmiyordu buraya. Nerelere uğradığını pek bilmiyorum. Sanırım bilen kimse yok. Ama kuşku götürmez bir gerçek var ki babam iki gündür hayatta değil. Yaşıtları karşımda kâğıt oynuyor. Üç kişiler. İkisi birbirine babamın neden öldüğünü soruyor. Üçüncü hiç oralı değil. O ikisini tanımıyorum. Üçüncü ise bir dönem onun en yakın arkadaşlarından biriydi. Üstelik çocukluğumda sıklıkla diyaloğa girdiğim biri. Adını, soyadını, lakabını ve daha geçmişinde sakladığı her ayrıntıyı bildiğim biri. Adam dönüp başsağlığı bile dilemiyor. Babam mezarda, yaşıtları ‘Samandağ’ oynuyor. Samandağ sadece…

Read More

Bir yapısal olgunun varlık gerekçesini ve ne işe yaradığını konuşmadan önce bilmemiz gerekenler yok mu? En azından Müjdat Gezen’in Bekçi Murtaza filmini izlemeden bunu yapmak bizi yüreğimizin götürdüğü yeri bırakın, doğru metrobüs durağına bile götürmeyecektir. Doğru istikametin yönlendirici etkisini de fark etmek gerekiyor. Ne diyor Bekçi Murtaza: “Kutsaldır herhangi bir vazife, herhangi bir şeyden.” Tabii Trakya şivesiyle… Bir ayrıntıyı görev yapan şey ile onu kutsal yapan değerler arasındaki işbirliği her şeyi açıklıyor aslında. Bunun edebiyat ortamındaki karşılıklarını sorgularken söze her defasında “şairin” diye başlamak ifadenin tüm edebiyat çevresini kapsamasının önüne geçmeyi amaçlamıyor. Ama yazmadığınız bir yazın türü hakkında da söz…

Read More

Sanırım on iki yaşındaydım. Bir Fenerbahçe – Galatasaray maçı sonrası kardeşimle tekmenin küfürle ahengini sergileme şansı bulmuş ve bu fırsatı kaçırmayı reddetmiştik. Bizi ayırmak için yetişen rahmetli babaannem “Oğlum evde un yok, siz neyin derdindesiniz? Rıdvan kaç ekmek gönderecek size, Tanju kaç kilo pirinç bırakacak?” şeklinde felsefik bir karşılık arayışlarıyla durumu yatıştırmaya çalışmıştı. Babaannemin bu gollük pasını oldukça başarılı bir şekilde değerlendirdiğimi kimse inkâr edemez: “Ceyar ile Babi dün akşam ne kadar bıraktıysa o kadar.” Babaanem bu cevap karşısında çöktü, yıkıldı, tövbe edip Hatayspor altyapısında seçmelere katılıp futbolcu olmaya karar verdi. Kabul, hikâyenin bir kısmını ben uydurdum. Babaannem topa vurmayı…

Read More

kimsesizliği çizerken avcumun içine, anladım ki karanlıkla ulaşabilirim üstüme devrilen kapılara yalnız bir şarkının içinde ağlamış duvarlara sonra kirli bir çakı belki de, yırtıp duracak düşlerimi Yukarıda beğeneceğinizi umduğum dört dize hazırladım. Dürüst olun, bir şiir için fena bir giriş sayılmaz. Bu şiiri sürdürüp altına Büşra, Merve, Pelin gibi isimlerle başlayan bir imza icat edip, bir de ispatlanması mümkün olmayan bir özgeçmiş uydurduğumda bu şiiri pek çok editörün dergisinde hiç düşünmeden yayımlayacağını hepimiz biliyoruz. Hafif kafayı kırmış bir erkek profili de iş yapabilir. Oysa bu şiir Mustafa Fırat’ın ‘Karanlık Şiirler’ ve Ali Hikmet Eren’in ‘Red’ isimli kitaplarından rastgele seçtiğim üçer…

Read More

Türev Nedir? Değişim ve İtiraz: Bir kurgu üzerinden yaratı tasarlamanın sözcükler üzerindeki egemen tutumuna güvenmek için birçok gerekçemiz var. Bilinen tüm yazınsal biçimler üzerinde başarıyla uygulanan yöntemlerin birbirinden esinlenerek çoğaltılması, çok uzun zamandan beri “türetmek” sözcüğüyle açıklanabiliyor. Ama bir sözcüğü türetmek veya sözcük türetmek tek başına tüm gedikleri örtebilir mi? Aristoteles’ten bu yana doğa-sanat-insan üçgeninde biçimlenen ilişkiler, duyumsama yetisinin sağladığı olanaklar üzerinden açıklanmaya çalışılıyor. Taklitle başlayıp yaratıya kadar uzanan süreç bizi, somut olarak sahip olmadıklarımızı sanattan bekleme eğilimine taşımakta. Dolayısıyla her yaratının bize sahip olmadığımız bir değeri gösterme iddiasını, tarihten getirdiği sorumluluklar gereği taşımak durumunda olduğunu düşünebiliriz. Tabi sanat tarihi,…

Read More

Şairlerin çok hassas hırslarının olması, kırılgan varlıklar oldukları algısı oluşturan bir yanılsama yaratıyor olabilir mi? Bu tür bir yargıya kendileri hariç tüm toplumun neden bu denli inanma eğilimi taşıdığını anlama olanaklarını zorlamak gereksiz… Hiçbir şairin hassas olmak gibi bir övgünün ardına sığındığına tanık olmadığımı söyleyip işe bir yalanla başlamak, geçersiz ve kimliksiz bir heyecan arayışına ışık tutabilir. Sahi şairler en çok niye kırar? Niye kırıldıklarının yanıtı bir kurgudan ibaret ve yalan dolandan beslenir. Şairlerin niye ve neye kırıldıklarının yanıtı niye ve neyi kırdıklarında gizlidir. Çünkü şairleri en çok bilmediklerini fark etmek ve bunu zamanında fark etmemiş olmak kırar ve…

Read More

Belirli bir geçmişi olan ve bu açıdan önemli kabul edilen ödüllerin neredeyse tümü, bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalar yaratmayı sürdürüyor. Ödülü alan, alamayan, ödülü uygun bulan herkesin bu tartışmadan payına düşeni aldığına şüphe yok. Necatigil özelinde ortaya çıkan bu durumun tüm ödülleri kapsadığına tanık oluyoruz. Oysa teknik olarak bu konunun uzun yıllara yayılan tutarlı bir gerekçesi olduğunu söylemek imkânsız… Yani ödülleri belli çevrelerin aralarında paylaştığı söyleniyor. Son on beş yılın sonuçları bu gerekçeyi doğrulamıyor. Bir ekolün ödülünün aynı ekolün temsilcilerine verilmesi gerekliliği ise başlı başına bir sorun. Ödülü V. B. Bayrıl aldığında da Ali Hikmet Yavuz aldığında da bu gerekçeyle kıyamet…

Read More

Goethe’nin “Şiirin Üç Tabii Şekli” yazısında, şiir türlerini kendince bölümlendirirken belirttiği “insanları sahneye koyan şiirler” tanımını tüm kötülüklerin başlangıç noktası olarak görmek arzumu bastıramıyorum. Bir idam sehpası peşinde değilim. Ama aklanmanın tüm yollarını kapama arzumu da yadsımıyorum. İnsanı sahneye koyma eğiliminin yalnızlığı çoğaltmak gibi bir de işlevi olmalı… Ne çok şey bekliyoruz şiirden. Şiir yalnızlığımızı hatırlatmalı… Çünkü kendimizi sorgulamadan kişisel gelişimimizi tamamlayabileceğimiz inancını ortadan kaldırmak için durmadan poetik metinler kaleme alıyor şairler. Bizi sahneye koyan şiirin sahneden insanlara bakmayı bize öğretmediğini de düşünürsek ne derdimiz var şiirle ve ne bekliyoruz? Bizi nasıl bir ortama çekmesinden memnun olacağız?  “Bir şiirden ilk…

Read More

Bir süredir, genç şairlerin sıkıntılı hallerini konuşuyoruz. İletişim dilindeki pervasızlığını, tırmanış hızıyla baş döndürmeyi amaçlamış egosunu, şiire dair yapılacak tüm işleri yapmış da kanıtlayacak bir şeyi kalmamış havasını… Öfkeyle şaşkınlık arasında bir yerde, bunları ve daha onlarca anlaşılması güç tavrı düşünürken, devralacakları miras onları anlamamızı gerektiriyor aslına bakılırsa. Ama bu durum bir yanıyla tüm ümitlerin iyice yok olmasına yol açıyor. Çok eski yılları hatırlamıyorum. Ama seksenli yılların siyaseti pişkinlik odaklıydı. Yöneticileri de siyasetçileri gibiydi. Futbolcu kaçıran yöneticiler televizyonlarda boyuna sırıtırdı. Doksanlı yıllar polemik yıllarıydı. Karşılıklı konuşan ve ne dediği belli olmayan bir yönetici holiganizmi siyasetten iş dünyasına tüm alanlarda hâkimdi.…

Read More

Artık kimsenin tanık olduklarına şaşırmadığı bir ortamda, olup biteni izleyenlere şaşırdığımız dönemler geride kaldı. Bunu kanıksadığımız ortada. Ama durumu izlerken ortaya çıkan bildirimler, bakış açımızı başka bir yöne çevirmemiz gerektiği işaretlerini veriyor bir süredir. Toplumdaki ayrışma herkesin dilinde. İki kutuptan söz ediliyor. Ama sanki ikiden daha fazla kutup söz konusu… Bunları sıralarsak: Olup bitenin keyfini çıkarıp uygulayıcılarıyla aynı tarafta olanlar Olup biteni endişeyle izleyip uygulayıcılarıyla aynı tarafta olanlar Bunların tersi de doğru. Böyle yirminin üstünde yeni sürüm insan topluluğunun bir yerinde biz de yerimizi aldık. Gerçekten kiminle aynı tarafta olduğumuzu bildiğimizi sanıyoruz, hiç şüphe yok. Mesela çocuğunun eğitimiyle ilgili…

Read More

Ülkü Tamer’in ölüm haberi sosyal medya paylaşımlarıyla daha çok duyuldu. Uzun süredir pek çok insanın ölüm haberini almanın tek yolu oldu bu. Oysa “Ülkü Tamer uzun zamandır ve kesintisiz aralıklarla ölmüyor muydu?” diye sormaktan alamıyor insan kendini. Ülkü Tamer ve onun temsil ettiği kuşağı en son birkaç gün önce, üstelik meclis gibi bir yerde öldürmüşlerdi ve bunu da film izler gibi izlemiştik. Her şeyin başladığı yer neresiyse oraya dönmek gerek belki de. Kadının sahneden indirilmesi, evine kapanmasının istenmesi, kadını öldürme hakkını meşrulaştıran iyi hâl indirimlerine ve kocasına arkadaşını önerme cüretinden öncesine. Kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesinden de öncesi belki.…

Read More