SELDA AKTAŞ
-Aziz Nesin’in Zübüklüğün Sonu Yok Eseri Üzerine Bir İnceleme-
Aziz Nesin, hikâyelerini, sosyal hayattaki olumsuz tiplerden ve toplumun çarpıklıklarından yola çıkarak kurgular. Eserlerinde her kesimden insan yaşamı gözler önüne serilir. İnsan ve toplum aksaklıklarını mizah çerçevesinden bakarak gösterir. Öykülerinin çoğunda samimi ve rahat bir anlatım dikkat çeker. Onun anlatımını takip ederken, dikkat çekmeye çalıştığı kurumlar, işleyiş ve insan tiplemelerine yabancılık hissetmeyiz.
Aziz Nesin, çağdaşları Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Kemal, Haldun Taner gibi toplumcu gerçekçilik temalarını ön plana çıkarmıştır. Kentli insan yaşamını göz ardı etmemiş Türk öykücülerinin öncülerinden biri olmuştur. Halkın yaşam gerçekliğini tüm açıklığıyla gözler önüne seren, halkın gözünü açmaya çalışan Aziz Nesin ve çağdaşları hapse atılma, sürgün edilme gibi birçok problemle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Olumsuzluklar onları yıldırmamış, tam tersine malzeme üretmeye katkı sağlamıştır. Hikâyelerini anlatırken sadece göstermek ve güldürmek değildir amacı. İnsanın daha iyi yaşam sürmesinin gerçekliğini savunur. İnsan, bu gerçeklere duyarsız kalmamalı, gözünü açmalıdır.
Kitabın giriş sayfası şöyle başlar:
“Şimdi çok iyi anladım ki, zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyümezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra kendi zübüklüklerimizin bir tek zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz.”
Aziz Nesin’ in bu kitabı, farklı temaların işlendiği on yedi öyküden oluşuyor:
Hiçbişey Kalmamış
Bu dünyanın işlerini yoluna koyduğu gibi diğer dünyanın işlerini de yoluna koyduğunu düşünen büyük bir iş hanının altıncı katında ticarethanesi olan iş adamıdır kahramanımız. Yanında çalıştırdığı insanlara ödediği aylıkları zekât, devlete verdiği vergiyi fitre, düşürüp kaybettiği parası olursa onu sadaka sanan bu adam önceki yıl da hacı olmuştur. Haksızlıktan, yolsuzluktan dem vuran rüşvetçi, sahtekâr iş adamı kendini anlatırken bunun hiç farkında değildir.
O Ne Namussuzdur O
“Aaah, ah! … Onun ne alçak, ne namussuz olduğunu bilmezsiniz monşer. Hiçbir sözüne güvenilmez, on paralık haysiyeti yoktur. Yıllar var, onunla konuşmuyorum. Selam sabahı kestim artık.” Hikâyede kahramanımız, en yakın arkadaşı tarafından sürekli kandırılır ve kötü işlere bulaştırılır. Her seferinde kandırılmayı başaran adamın, arkadaşına kızmaktan başka elinden bir şey gelmez.
Ali Beyle Bir Konuşma
“Ali Bey de kim, diye sormayın. Hepiniz tanırsınız. Başım belaya girmesin diye adını değiştirdim, adını Ali Bey yaptım. Siz ona kendi adını verin. Tanınmış adamdır, gazetelerde resmi çıkar. Partilerde mühim işler başında. Tanıdınız Ali Bey’ i artık. Geçenlerde yanına gittiğimde tersinden kalkmıştı. Tersliği üzerindeydi. Ne söylese her şeyin tersini söylüyordu. Kemal Yahya, ne güzel söylemiş: “ bildiğin yolda hak gideceksin.” Efendim Kemal Yahya değil, Yahya Kemal… sonra mısra da Tevfik Fikret’ in. Bunun gibi bir dolu terslik. Senelerdir Ali Beyin doğru oturup eğri konuşmaktan, politika hayatında, karaya ak, aka kara demekten sahiden tersi dönmüştü. Zavallı ali bey.”
Sen Biraz Bekle
Bu hikâye, saf ve kurnaz çatışmasını ele alır. Yaşam zorlukları en dürüst insanı bile nasıl sahtekârlığa zorlar onu gözler önüne serer. İnsanların tedarik edemediği eşyaları aramak için gittiği yerdir kahvehaneler. Kahvede oturan kahraman, müşterinin istediği şeyi bulacağını söyleyip parasını alır ve ortadan kaybolur. Kimsenin ne onu aramaya niyeti ne de gücü vardır. Her seferinde farklı kahvede oturup müşteri bekler ve kazandığı paralar geçim kaynağı olur. Geçim sıkıntısı işçinin, memurun, kısacası halkın ortak sorunudur. İmkânsızlıklar insanı her türlü yolsuzluğa iter.
Yirmi beş Kuruş
Bütün yaşamı boyunca bir kez emek karşılığı olmadan para verilmek istenmişti. Bu para, bağış mıydı, rüşvet miydi, armağan mıydı, küçük bir emeğin karşılığı mıydı, belli değildi. Otuz beş yıl önce çalıştığı yere bir adam getirmişler o da nöbetçi olarak adamın başında beklemekle görevlendirilmişti. Adam sigara aldırmış kalan yirmi beş kuruşu ona vermek istemişti. O birden elini havaya kaldırmış. Rüşvet yok! demişti. Yıllar boyu kime anlattıysa bu olayı her defasında paranın değerini arttırıyordu. Yıllarca anlata anlata kendisinin bile inandığı, hatta verilen iki yüz bini almadığı için olayı her anlatışın da göğsü gerilir, sesi titrerdi.
-İkiyüzellibin lira bu efendi, ikiyüzellibin!.
İnsanın Sosyalist Olacağı Geliyor
Maddi durumu yerindeyken sosyalistlere veryansın eden kahraman kendisi de sefalet ve kimsesizlik yaşamaya başlayınca sosyalist olur. Eleştirdiği sosyalist yazarın artık daha çok sosyalizmden bahsetmesini ister onu destekler ta ki tekrar maddi durumu düzelene kadar.
Bu vatan haini solcular, memleketi felakete solculukla sürüklüyorlar.
Derin Saygılarımı Sunarım
Yazar Hasan bey’in hayranları büyük bir saygı ve ilgiyle karşılarlar onu. Onların aşırı saygılı tutumları ve dalkavuklukları onu iyice sıkar. “Zatıaliniz”, “Estafurullah”, “Malumualiniz…”, “Beyefendiciğim…”, “Arz ettiğim gibi…” konuşmalar olayın seyri değiştikçe Hasan, Hasancığım, Hasan yahu, Bu Hasan var ya, Ulan Hasan, Hayt aslan bee gibi gereksiz bir samimiyete dönüşür ve bu Hasan bey’i çileden çıkarır. Onlara bağırır. Hayranları bu tepki üzerine geri adım atar ve eskisi gibi saygıyla konuşmaya devam ederler. Hasan bey onları affetmiştir. Hatta aradan yıllar geçse de onlarla mektuplaşmaya devam eder. “Pek sayın” ya da “Sayın Üstat” diyen mektupları “Derin saygılarımı sunarım”, diye bitiyor.
Arsa
Yalnız Hüner Emlak Bürosu sahibi İhsan bey’le Garanti Yapı ve İnşaat Bürosu sahibi Yaşar bey’in amansız rekabetini anlatır. Arsaları birbirlerine satıp sonra yeteri kadar kar elde etmediklerini düşünüp tekrar birbirinden alan iki emlakçı sürekli kazıklandıklarını düşünür.
Elbet Bir Bildiğimiz Var
Hikâyenin kahramanı işini soğukkanlılıkla yapar. Onun kendinden emin tavırları, sahtekârlıktaki başarısı girdiği hapishanede bile efsaneleşmesini sağlar. Dilden dile dolaşan işleri vardır ama işlerinin yöntemi hep aynıdır. Elbet Bir Bildiğimiz Var.
Ne Enayiler Var!
Kahramanımız Pırpır Enver önüne gelen herkese bir şeyler satıyor. Eminönü Meydanındaki saati, tramvayı, trenleri nasıl sattığı dilden dile dolaşıyor. Koğuşa daha kendi gelmeden namı gelmiştir. Koğuş Ağası Kürt Apo, Pırpır Enver’in ensesine dostça şaplak indirdi. – Ulan Pırpır, yoksa bu sefer de karakol binasını mı sattın? diye sordu. – Yok ağa, bu sefer camiden yakalayıp getirdiler, dedi. “Camiden yakaladılar” demek, hapishane dilinde “suçsuzum” demektir.
Popipos Milli Dava
Yaşam hakları için grev yapan işçilerin politikacı Sait Küplü tarafından uydurulmuş milli dava propagandası ile grevin bastırılmasını konu alır. Popipos… popipos… diyen Sait Küplü grev yapan işçilerin üzerine doğru gitmektedir. Grevciler de ne anlama geldiğini bilmedikleri Popipos lafını duyunca, oldukları yerde kalakalmıştır. İşçi kardeşlerim! davamızın önemini bilmektesiniz! Buna inanıyorum diye söze başlar. Grevciler sus pus dururlar. Zam istiyorsunuz hakkınızdır. İstediğiniz de azdır ama davamızın bu günlerinde her zaman birlik beraberlik içinde olmalıyız. Grevcilerin ellerindeki kazmalar ve kürekler yere düşer. O konuştukça grevciler iyice sakinleşir. Artık Sait Küplü omuzlar üstündedir. İşçi kardeşlerim, artık davamız için eskisinden daha çok çalışacağınızı biliyorum der ve otomobiline binip otelin yolunu tutar.
Çok İlerledik
Halkının içinde bulunduğu ekonomik durumun farkında olmayan ve sürekli çok ilerledik diyen politikacının hikâyesidir.
– Bugün çok ilerlemiş bulunuyoruz. Bazıları bunu inkâr etmeye çalışıyor. Hiç güneş balçıkla sıvanır mı? Sıvanmaz. Mademki güneş balçıkla sıvanmaz, öyleyse güneşi balçıkla sıvamaya çalışanlara, yani geri kaldığımızı söyleyenlere inanmayınız. Yollar, gemiler, elektrik ışıkları,radyo, telefon, düdüklü tencere,naylon çorap,lasteks mayo, üniversite bi düşünün bunların hiçbiri yoktu. Kim ne söylerse söylesin inanmayın! Görüyorsunuz ki, çok ilerledik!…
Eşek Şakası
Celo’nun suçu çok. Boğduğu kadının kanını içmiş, karı kocayı baltayla kesmiş, etlerini tuzlamış. Üç şoförü yol üstündeki ağaçlara asmış. Celo’nun suçlarını öğrenmek ancak insanın sinirlerini bozar. Bütün bu cinayetleri işlemiş ama bunun suç olduğunun farkına bile varmamış. Kendisine verilen idam cezasının farkına bile.
Naylon Milyoner
Yahudi MüsüLevi ile Hacı Mümtaz’ın ortak açtıkları naylon fabrikanın öyküsüdür. Açılan fabrika üç yıl çalıştı. Ne bir santim iplik girdi, ne bir milim kumaş çıktı. Ama yine de fabrikaydı, hem de kazanan bir fabrika. Bütün işler kâğıt üzerinde görülüyordu. Fabrikaya alına sakar, aptal Hıdır sonradan milyoner oldu. Şimdi çok zengindir… o kadar aptal adam nasıl mı milyoner oldu? Zengin olmak için akıl istemez ki, para ister; bi kere yüz bin oldu mu gerisi kolay.
Ticari Namus
Yani bu ticari namus, başka namus çeşitlerine benzemez. Çünkü bir insan, gerek iradesiyle, gerek iradesi dışında, bir kez pezevenk oldu mu, gerekirse karısını boşar, namusunu geri alır. Gelgelelim, bonoyu ödemeyip de ticari namusun elden gitti mi artık gitti gider, bir daha ne yapsan yok…
Vatan Sağolsun
“Kirli bir sanayicinin” milli duyguları genç kuşaklar karşısında nasıl kullandığını anlatıyor.
Ulusal Gelir Kaynaklarımızdan Bayan Döviz
Bayan Döviz diye anılan Betül Hanım ülkesinin kalkınmasına Avrupa’ya, Avustralya’lara gönderdiğimiz işçilerimizden daha fazla fayda sağlamıştır. Gemiler dolusu eşya Betül Hanım sayesinde ülkeye sokulmuştur.
Uzun ve verimli bir hayatın sahibi olan Aziz Nesin çok yönlü bir yazardır. Kişiliği, gazeteciliği, öykü ve roman yazarlığı, mizah anlayışı döneminin Türk Edebiyatına büyük katkı sağlamıştır.