Mualla Katip
Albert Camus “Kendi kendime de dünyaya da yabancı bir adamım.” şeklinde bir itirafta bulunuyordu insanın dünyaya fırlatılmış olduğundan ve bu anlamsız varoluşun yaşam boyu süregittiğinden bahsederken. Başı ve sonu belirsiz olan hayatın içinde sıkışıp kalmış insan bu durumun yarattığı daralmaya bir çıkış yolu arayacak, bu sonsuz özgürlük Sartre’ın ifadesiyle onda kaygı ve bulantıya sebep olacaktır.

Sıradan yaşam süren ve her insan gibi alelâde hobileri olan Meursault bir roman kahramanı olduğunun bilincindeymiş gibi hareket alanları yaratıyor Albert Camus’ya. Sigara içen, alkol alan, bilardo oynamayı ve yüzmeyi seven, işe gidip gelen Meursauult’ u diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise uyumsuz olması. Romana ismini veren de bu uyumsuzluk aslına bakılırsa. O, sıra dışı davranışlar sergileyen ve bulunduğu topluma yabancılaşan biri. Peki romanın başından sonuna kadar yaşamını mercek altına aldığı bu yabancı ile Camus bize neyi anlatmaya çalışıyor?
Camus varoluşçu bir yazar. Yabancı romanı 2. Dünya savaşı yıllarında basıldı. İnsanların boşluk ve kaos içinde oldukları toplumla aralarının açılmaya başladığı ve kendilerine yabancılaştıkları bir dönem. İnsan böyle bir dünyada kendini nasıl var edebilir? “Varoluş özden önce gelir” diyen varoluşçular insanı bu boşluk hissinden kurtarabilecek bazı çareler düşünür. Nietzsche çözümü insanın yeniden kendini var etmesi olarak görür ve “insan yaşamın bu tekdüzeliğinden ancak sanat yardımıyla kurtulabilecektir.” der. Çünkü Nietzsche’ye göre herkes her zaman hiç kimsedir. Sartre ise insanın varoluşsal süreçte seçimleriyle var olabileceğini dile getirir. Camus diğer tanrı inancı olmayan varoluşçulardan daha ileri seviyede bir varoluşçuluğu benimsemekte absürdizm akımının en önemli temsilcisi sayılmaktadır. Ona göre sonunda ölüm olan ve başlangıcı anlamsız olan bir yaşamda anlam aramak saçmadır. İnsan bu saçmalık içinde başkaldırarak yaşamda zafere ulaşabilir. Tıpkı kral Sisifos gibi.
Camus Yabancı’da prototipini var edip sistemle ve değerlerle olan çatışmasını, hayata karşı duruşunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla Meursault’un yaşamı üzerinden varoluşsal ilkelere dair ipuçları veriyor. İnsanın yaşam yolculuğu sırasında rutinle ve buna bağlı olarak can sıkıntısıyla ilgili mücadelesine değinmek, komşusu Salome’nin devamlı çatışma halinde olduğu köpeğiyle sekiz yıl süren alışkanlığa dönüşen ilişkisinin kendinde yarattığı can sıkıntısından yine sürekli aynı yoldan eve gelip gitmelerindeki alışkanlığın kendisini huzursuz etmesinden söz etmek anlamına geliyor yazar için.
İki ana bölümden oluşan romanda olay örgüsü oldukça başarılı. Yazar bu olay örgüsünü edebi anlatımıyla daha da ilgi çekici hale getirir. Meursault’nun çevresiyle olan ilişkisinden yola çıkar ve ilişkisindeki sıra dışı olan tavırlarını evliliğe dair düşüncelerini bize aktarır. Yabancı burada savaşın gölgesindeki 20. yüzyıl insanının duyguları kör ve sağır eden duyarsızlığına bir örnektir. Maria ‘nin onunla evlenmek isteyip istemediği ve kendisini seviyor olup olmadığına dair yönelttiği sorularına katı ve soğuk, isterse evlenebileceklerine dair hayatını ve seçimlerini önemsemeyecek şekilde cevaplar verir.
Yazarın hapse giren bir mahkumun yaşamıyla özgür bir insanın yaşamı arasında da fazla bir fark görmediği dikkat çeken bir diğer ayrıntıdır. Patronunun işiyle ilgili değişiklik yapmak isteyip istemeyişine sorduğunda Meursault’un verdiği cevap da oldukça manidar. “İnsan hayatını hiç değiştiremez ki… Zaten herkesin hayatı birbirinin aynıdır.” Çünkü hayat rutin bir şeydir ve mahkûm olmakla özgür olmak arasında ona göre bir fark yoktur.
Romanın ikinci bölümünde Meursault’un tutukluluk süreci ve hapishanedeki yaşamı anlatılır. Burada varoluşçuluğun insanın seçimleri olduğu yaklaşımıyla karakterin özgür olmayışı arasında paralel giden bir yaklaşım göze çarpar. Hapishanede sigara içmek ve cinsel arzularından mahrum kalan Meursault’a gardiyanın verdiği cevap varoluşsal çerçeveyi ortaya koymaktadır. ‘Zaten burada yapmak istediğiniz şeylerden mahrum bırakılmak üzere alıkoyulmuyor musunuz?’ Bir anlamda hayatta olmak bizi hayata bağlayan şeylerden mahrum olmaktır. Esaretin verdiği ıstırap ve nihayetinde rutine bağlılık ve sonuçta rutin geçen hapishane günlerinin ardından alışkanlıkların unutulması ve haz veren şeylerin yoksunluğuyla her şeyin sıradan hal alması.
Varoluşçuların önemli çıkış noktalarından biri de şüphesiz ki ‘ inanç’ kavramı eserde çarpıcı şekilde ele alınmaktadır. Mahkemede yargıcın sorusuna istinaden Tanrı’ya inanmayan biri olarak Meursault’a verdiği yanıt inanç anlamında varoluşçu düşünce açısından bakıldığında hayatın anlamsızlığını doğrular niteliktedir. Çünkü yargıcın ağzından dökülen şu ifadeler sonu ölüm olan hayatta insanın Tanrıya inanmak dışında bir çıkış bulamayacağına yöneliktir. İnançsız bir insan eserde toplum ahlakı için de bir tehlikedir ve cezalandırılmalıdır.
Yabancıya ilgi çeken bir giriş yapan Camus kitabı yine varoluşçu felsefenin mihenk taşı olan toplum ve ahlak kavramları üzerinden sonlandırır. Karakterin, annesi öldükten sonra haz alıcı eğlencelere dalan bir adam olarak bir hiç yüzünden ahlaksızlık sorununu temizlemek adına bu cinayeti işlediğini dile getirilir. Mersaoult’un avukatı sanığın burada annesini gömdüğü için mi yoksa birini öldürdüğü için mi yargılanmakta olduğu sorusunu mahkeme salonuna yönelttiğinde dinleyiciler gülecek ve yazar eseri savcının ağzından dökülen şu ifadelerle sonlandıracaktır: ‘Bu adamı anasını bir cani yüreğiyle gömmüş olduğu için cezalandırıyoruz.’
Yabancı şüphesiz 20. Yüzyıl insanını olduğu kadar 21. Yüzyıl insanını da yansıtan bir roman olarak Dünya edebiyatının eşsiz eserlerinden biri haline gelmiştir. Camus, kendine ve dünyaya yabancılaşan bir insanın yaşamını konu alarak kendisini olduğu kadar dünyayı da etkisi altına alan bir yabancılaşmayı ve bunun sakıncalarını topluma yabancılaşmanın insanı sürüklediği iç bunalımı da burada bize aktarıyor. Varoluş sürecinde yalnız olan insanın kendiyle ve yaşadığı toplumla kurduğu ilişkiyi ve yaşadığı çelişkileri bize anlatıyor. Bu roman her geçen yüzyılda yabancılaşmanın eşiğine gelecek insanoğlunun yaşamını ele aldığı için daha önemini ve değerini arttırmaya devam edecekmiş gibi görünüyor.