Seçkin Çoban
Bazı filmler, film olmaktan çok daha fazlasıdır. Beyaz perdede izlediklerinizden ve görebildiklerinizden ibaret değildir. Tarihi kendi avucu ile şekle sokan bir yorumlama ve etkileme gücüne sahiptir.
*Bence ‘’ÇAĞRI’’ bu filmlerin en önemlilerinden biri. Size bugün Çağrı filmini anlatmak ile sadece film anlatmayacağıma inanıyorum. Hazırsanız başlayalım;
*Mustafa Akkad, Suriye asıllı Amerikalı Müslüman bir yönetmendir. Onun biyografisini okuyan birinin, Çağrı filmi serüvenine ‘’Lawrence of Arabia – Arabistan’lı Lawrence’’ filmini dahil etmeden başlayabileceğini düşünmesi, neredeyse imkansızdır.
*Lawrence of Arabia filmi çekimlerinden, özel sahnelerine; müziklerinden, senaryo yazımına kadar birçok alanda Mustafa Akkad’ı etkilemiş bir filmdir. Bu etki öylesine derin ve tesirlidir ki ‘’Çağrı’’ filmini, film olmaktan çıkarıp bir davaya dönüştürmüştür onun nezdinde.
*Fakat çekimi ve yapımında bulunduğu birçok Hollywood filmlerinden çok daha ayrı ve farklı olarak, Çağrı filminin kendi alanında aşılamamış çıtasının ardında bilmeyenler için tahmini zor bir yolculuk yatıyor.
*Çekeceği filmde Hz. Muhammed’in yaşamını ve 7. yy da İslam’ın doğuşundan çok daha fazlasını anlatmak istemesi, tabii ki onun dünya görüşü ve yaşamı kavrama biçimi ile çok ilgiliydi. Mustafa Akkad, Çağrı filmi ile bir anlayışı beyazperdeye taşımak istiyordu.
*O anlayış, İslam’ın devrimci yorumuydu. Bu yoruma dayanan bir filmin, senaryosundan başlayarak çekimlerinin her bir anına kadar yansıyacak büyük zorluklar ile karşılaşacağının farkındaydı. Bunun önüne geçmek için senaryoyu İslam bilginlerine gönderme kararı aldı
*Senaryo Kahire de ki El-Ezher üniversitesinde ki İslam alimleri tarafından satır satır incelendi. İncelemenin sonunda ilk yasaklar geldi. Hz. Muhammed’in yanı sıra, Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz. Ömer ve Hz. Osman gibi halifelerin filmde gösterilmeme kararı alındı.
*Bu yasaklı listesine takılmayan ve gösterilmesinin izni verilen tek isim Hz. Hamza oldu. Fakat birçok noktada kendini gösteren Mustafa Akkad etkisi, burada da devreye girdi ve gösterilme izni çıkan Hz. Hamza, filmde çok etkili bir noktaya yerleştirildi.
*Hz. Hamza’yı canlandıracak isim için dünyaca ünlü bir aktöre teklif götürmesinin nedeni buydu. Hz. Hamza’yı Anthony Quinn canlandıracaktı. Film başlarda Kuveyt, Libya ve Fas hükümetleri tarafından finanse ediliyordu.
*Fakat bu finans desteği Dünya Müslüman Birliğinin projeyi reddetmesi ile sekteye uğradı. Aslında projenin reddedilmesinin sebebi, yine filmin devrimci İslam yorumu ile hazırlanmış bir senaryoya dayanmasıydı. Projenin mali desteğini,monarşi ile yönetilen ülkeler sağlıyordu.
*Önce Kuveyt emiri, ardından Fas kralı projeden tüm desteğini çekti. Filmin çekimleri için Mekke ve Medine düşünülmüştü. Fakat Suudi Kral’dan çekimlere izin çıkmadı. Bununla birlikte 1974 yılında Fas’da başlayan çekimler, yine Suudi Kral’ının baskıları ile yarıda kaldı.
*Fas’da sadece 15 dakikasının çekimleri yapılabilen film için 300 kişilik bir ekip çalışmıştı. Hz. Muhammed döneminin Mekkesi’ni Fas çöllerinde oluşturmak beş ay’a yakın bir süre çalışmak ile mümkün olmuştu.
*Sonunda Suud Kral’ının baskıları işe yaradı ve Fas kralı Mustafa Akkad’ın ülkesini terk etmesi için 15 gün süre verdi. Akkad yüzlerce oyucu ve teknik ekip, tırlar dolusu ekipman ve kostüm ile bir başına kalmıştı.
*Bunun üzerine Kaddafi’den bir randevu istedi ve yanına Anthony Quinn’i de alarak Libya’ya geçti. Libya lideri Kaddafi Mustafa Akkad’ı dinledi. İçinde bulunduğu durumun farkına vardı ve şu sözleri söyledi;
”Merak etme. Hz. Muhammed’in hayat hikayesini anlatan böyle bir film sahipsiz bırakılamaz. Topla bütün ekibini. Çöl ise çöl, para ise para. Bunlar bizde de fazlasıyla var. Filmini Libya topraklarında tamamla.”
*Böylelikle Akkad oldukça zor bir sürecin ardından, filmi Libya topraklarında çekmeye başladı. Çekimlerin devam ettiği sırada Akkad, Muhammed Ali’den bir teklif alır. Ali, Bilal Habeşi’yi oynamak istediğini iletir. Fakat Akkad, bu teklifi reddeder.
*Sebebi, Muhammed Ali’nin filmde ki varlığının mesajın verilmesinin önünde set oluşturacak başka bir çekim merkezi oluşturacak olmasıdır. Çekimler sırasında ki büyük problemlerden biri, İslam’da Hz. Muhammed’in tasvirinin yasak oluşudur.
*Hz. Muhammed’in hayatını da konu alan bir filmde, suretinin gösterilmeden çekim yapılabilmesi oldukça büyük bir problemdi. Sureti dışında, gölgesinin bile çekimlere yansıması halihazırda büyük siyasi baskılar ile çekimlerine devam edilen projeyi zora sokacaktı.
*Akkad, bu meseleye oldukça yaratıcı bir çözüm getirmişti. Peygamber’in varlığı, oyuncular doğrudan kameraya bakarak konuştuğunda ve Hz. Muhammed’in sözlerini tekrar ettiklerinde anlaşılabiliyordu. Akkad, kameranın görüş açısını peygamberin görüş açısı olarak sunmuştu.
*Bence bu bir çeşit çekim tekniği olması ile birlikte, aynı zamanda dahice bir matematiktir. Yönetmen, peygamberin özelinde başka bir endişeyi daha taşıyordu. O endişe Hz.Muhammed’in masallaştırılmamasıydı.
*Paganizm ile mücadele etmiş, somut, hayatın içinden, hiçbir şekilde dinsel romantizme kaçmadan bir lider tasvir etmek istiyordu. Bu isteğinde ona en çok gençlik yıllarında sıkı bir sosyalist olan H.A.L. Craig ve Tevfik El Hâkim destek oldu.
*Bu sebeple Hz. Muhammed’in hayatının ayrıntılarına hiç temas edilmedi. Mucize olarak anlatılabilecek hiçbir hadiseyi, senaryoya yerleştirmedi. Çünkü Akkad’ın aklında, bir devrimcinin hayatını buna uygun doneler ile ele almak vardı.
*Bu sebeple filmin hiçbir sahnesinde mistik bir atmosfere rastlayamazsınız. Arap toplumunun sorunlarını ve İslam’ın doğuşunu en gerçekçi hali ile izlememizi sağlayan bir mantığa bağlı kalır.
*Filmin içinde bir ismin imzası vardır ki kişisel olarak beni çok etkilemiş ve üzerine uzun uzun okumaya itmiştir. Bu isim Maurice Jarre’dir. Maurice Jarre ‘’Lawrence of Arabia – Arabistan’lı Lawrence’’ filminin müziğini besteleyen sanatçıdır.
*Mustafa Akkad, Arabistan’lı Lawrence filminin müziğinden de öylesine etkilenmiş olacak ki Çağrı filminin müziğini yapması için Maurice Jarre’ye teklifte bulunur. Maurice Jarre, Arabistan’lı Lawrence, Doktor Jivago ve A Passage to India filmlerine bestelediği müzikler ile üç defa Oscar ödülü kazanmış, dört kez Altın Küre, bir kere de Grammy ödülünü kazanmış bir sanatçıdır.
*Fakat Çağrı filmine yaptığı müthiş besteler kadar, bu besteleri yapış metodu da oldukça etkileyicidir. Maurice, Akkad’dan teklif alınca yanına İslam ve İslam tarihi kitaplarını alarak çekimin yapıldığı çöle gitti.
*Çöl’de kimsenin olmadığı bir alanda çadır kurdu ve iki ay o çadırda yaşadı. Filmin müziklerinde ortaya koyduğu başarı, bence bu metot sanatçılığında gizli.
*Müziklerini, geceler boyunca çöl sesini dinleyerek inşa etmesi ve çöl atmosferini Londra Senfoni Orkestrası gibi üst düzey bir orkestraya entegre edebilmesi bence onun alanı da ki dehasını gösteriyor.
*Bir Arap yorumcusu konu ile ilgili şöyle bir söylemde bulunmuş; ” Hiç anlamıyorum. Bu filmin müziklerini bestelemekle görevlendirilmiş, milliyeti ve dini bizden olmayan biri bizim kimliğimize ve mirasımıza nasıl böylesine erişebildi.
*Bundan nasıl böyle büyük bir prestij elde edebildi. Ben bu filmi bu müzik olmadan bir an bile hayal edemiyorum. Bu müziği ne zaman duysam diyorum ki; Maurice Allah tarafından affedilmiş bir kişidir. Çünkü o bu müziği bestelememiş.
Onu sahradan, doğanın içinden, kayaların altından hazır bulmuş gibidir. Çünkü bu müzik kumsal ve güneş ile doludur. Allahım sen Maurice’yi affet.” Bu sanırım bir sanatçının alabileceği en büyük ödüllerden biri.
*Maurice bu müzik ile 3 Nisan 1978’de düzenlenen 50. akademi ödüllerinde Oscar’a aday oldu. Fakat ödülü Star Wars’ın bestecisi John Williams’a kaptırdı. Akkad’ın aklındaki anlayış, en çok müslümanlara uymuyordu! Bu çok aşikardı.
*Çağrı filminin çekimlerinde yaşanılan tüm problemler, müslüman ülkelerde; müslüman liderlerin baskıları ile vuku bulmuştu. Sadece çekimler değil. Filmin yayınlanmasında da büyük problemler ile karşılaşıldı. Filmin ilk ismi ”Tanrı’nın elçisi Muhammed” olarak düşünülmüştü.
*Fakat ilk gösterimi yapılacak Londra’da, gösterimden haftalar önce sinema binalarına tehdit telefonları yağdı. Bu baskının sonucu olarak filmin ismi ”The Message” olarak değiştirildi. Basit bir değişiklik gibi gözüken bu değişiklik bile, Akkad’a ciddi maliyetlere sebep oldu.
*Ardından resmi yasaklar geldi ve yasaklar ile kalmayarak kan aktı. Film ardı ardına Suudi Arabistan, Mısır ve Kuveyt’de yasaklandı. Amerika’da 1977 senesinde siyah milliyetçi bir grup Washington Dc de bir kaç bir kaç binayı rehin aldı. İstekleri ilginçti.
*Hanefi hareketinin militanları; Malcolm X in katillerinin ve Hamas Halis’in akrabalarını öldüren militanların kendilerine teslim edilmesini ve ayrıca Çağrı filminin gösterimden kaldırılmasını talep etti. Üç gün süren eylemin sonunda iki kişi hayatını kaybetti.
*Bu eylemi Hamas Halis’e yaptıran asıl mesele Çağrı filmiydi ve ne enteresan ki eylemciler filmi izlememişlerdi. Mustafa Akkad olayın ardından şöyle bir yorumda bulunmuştu;
”Bu olay bizim kültürel zayıflığımızın, bilinç düzeyimizin ne acıklı bir durumda olduğunu gösteriyor.” Ardından AfroAmerikalılar bir kampanya başlattı. Kampanya filmin gösterimden çekilmesi, aksi taktirde gösterimde bulunan sinemaların yakılacağı tehdidini içeriyordu.
*Mustafa Akkad kampanyanın lideri ile görüşerek filmi izlemelerini, eğer dine bir saldırı varsa gösterimden kendi talebi ile alacağı teklifinde bulundu. Fakat teklifi kabul görmedi. Afroamerikalılar, filmi yahudilerin örgütlü bir saldırısı olarak görüyordu.
*İlginç olan mesele, filme tepki gösteren kim varsa; filmi izlememişti! Bu Akkad’ın da belirttiği gibi, bir bilinç düzeyi meselesidir. Hakkında bilgi sahibi olmadığımız konularda fikir ve duruş sahibi olmamız, okumadığımız kitabı yazarından dolayı yakışımız;
*İzlemediğimiz filmi konusundan dolayı reddedişimiz, dinlemeden yorum sahibi oluşumuz… Bu bilinç eksikliği yeni bir eksiklik değil. Bu yüzyıllar önce atılmış yanlış tohumların filizidir ve bu filizin dallarını budayarak bu anlayış ile mücadele edemezsiniz.
*Fakat bu sırada enteresan bir şey oldu ve İran lideri Humey’ni filmin gösterimine izin verdi. Filmin İslam dünyasında yaygınlaşması, bu izin ile mümkün oldu.
*Film gösterime girdikten sonra, İslam dünyası filmi kendi manifestosu ilan etti. Film ile iman tazelendiğini düşünenler bile oldu.
*9 Kasım 2005.Akkad, Ürdün’ün başkenti Amman’da bir düğüne katılır. Cihatçı bir terör örgütü, Akkad’ın da bulunduğu Grand Hyatt oteline bombalı saldırı düzenler. Kızı olay yerinde, Akkad ise 2 gün sonra yaşamını yitirir.
*Ömrünü, İslam’ın devrimci yorumunu içeren bir filme adamış olan Akkad, yaşamını cihatçı bir terör örgütünün elinde kaybeder. Akkad, sanki bir umut ışığıydı ve bu ışık ne yazık ki kendini adadığı yolda söndü.