Faruk Bal
İki binli yılların başıydı. Daha önce şiirlerim “İnsancıl” başta olmak üzere değişik dergilerde yayınlanmıştı. İsmini şimdi hatırlamadığım Samandağlı bir arkadaşla tanıştık. Bir iki görüşmemiz oldu. Antakya’da yeni bir edebiyat dergisi hazırlığı olduğunu söyledi bana. Bu vesileyle Amik dergisini çıkarma hazırlıkları içinde olan arkadaşlarla tanıştım. Derginin hazırlık çalışmalarına ben de katılmış oldum. Süren toplantılardan sonra Amik adıyla yeni bir edebiyat dergisi doğmuştu. Derginin çıkış sürecinde ben de elimden geldiğince katkılarda bulundum.
O yıllarda Yener Kitabevi Protestan Kilisesinin bitişiğiydi. Huyumdur. Yeni bir şehre taşındım mı; ilkin oranın kitapçılarını keşfederim. Oraya kitaplara bakmak, yeni dostlar edinmek için takılmaya başladım. Amik dergisinden Nevruz Uğur da oraya sık uğrayan insanlardan biriydi.
Amik dergisinde ürünleri çıkan ürünlerini merak ettiğim adlarla da tanışmak istiyordum. Murathan Çarboğa da bu adlardan biriydi. Sanırım kim olduğunu Nevruz Uğur’a sordum. Bir edebiyat öğretmeni olduğunu, burada yaşadığını, hafta sonları da Yener Kitabevinin kafesine uğradığını söyledi. Amik dergisi dışında edebiyatla uğraşan arkadaşları tanımak için ben de Yener’in kafesine takılmaya başladım. Tam olarak Murathan ile nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum. Sanırım Nevruz Uğur Murathan ve Karalama dergisini çıkaran ekiple tanıştırdı beni.
Hafta sonları Yener Kitabevinin kafesinde vakit geçiriyorduk daha çok. Karalama dergisinin hazırlıklarını yapıyorlardı o arkadaşlar da heyecanla. H. İbrahim Yıldız, Ferit Sürmeli, İbrahim Çiftçi, M. Ali Atahan, Murat Altunöz (adlarını unuttuklarım varsa beni bağışlasınlar) de bu ekibin içindeydi. Heyecanlı sürüyordu hazırlıklar. Ben her ne kadar Amik çevresinden olsam da, zaman zaman belki bana da fikirlerim soruluyordu.
Derken Yener Kitabevi Saray caddesine taşındı. Bu kez oraya takılmaya başladık. M. Ali Atahan bu arada Kitaplı Kahve adıyla bir dar sokakta yeni bir kafe açtı. Buluşmalarımız oraya kaydı. Güzel bir mekândı. Buluşmalar çoğu zaman burada oluyordu. Daha sonra M. Ali Kitaplı Kahve’yi kapatıp Hayyam Kitabevini devralınca buluşmalarımız orada sürdü.
M. Ali Atahan Hayyam’ı devredince, n’oldu bilmiyorum, bizler de kendi dünyalarımıza çekildik.
İleriki süreçlerde Amik dergisiyle Karalama dergisi birleşti. Sonra miadını doldurmuş olacak ki kapandı. Murat Altunöz, genç yaşta kaybettiğimiz Özcan Özgün ile Karalama’yı sürdürdü. Özcan birkaç sayı sonra Karalama’dan ayrıldı sanırım. Murat, dergiyi tek başına çıkarmaya başladı. Ben de Onur Aslan ve İ. Deniz Aslan ile birlikte Taflan dergisini çıkarıyordum o sıralar.
Bu buluşmaların değişmez insanlarından biriydi Murathan. Şair kimliği önde olsa da edebiyatın nerdeyse her dalıyla ilgili ürünleri verdi. Birçok ödül kazandı bu ürünleriyle. Bir roman yazdı Kadem adıyla. Ödüllü öykülerden oluşan bir öykü kitabı çıkardı.
Murat Altunöz daha sonra Dar Sokak adıyla yeni bir dergi çıkarmaya başladı. İleriki süreçte Biz de Taflan’ı kapatıp Amanos Yazıları adıyla, içinde Murat Altınöz, Özcan Özgün’ün olduğu yeni bir dergi çıkarmaya başladık. İki sayı çıkabilmişti o dergi de. Daha sonra Amanos Edebiyat dergisi çıkmaya başladı. Karalama’dan sonra; ürünleriyle bizi desteklese de dergi süreçlerine katılmadı Murathan. Amanos Edebiyat’ın ilk sayılarında kadroda olmasa da son sayılarında kadro içinde yer alamaya başladı. Ancak gerek kendisi, gerekse eşi Kezban Çarboğa dergi düzeltilerinde bize katkıda bulunuyordu.
Mekânlar dağılınca Murathan, ben, Ferit Sürmeli, Yaser Bereketoğlu, H. İbrahim Yıldız daha çok Harf Kitabevinin kafesinde buluşmaya başladık. Zaman zaman öğretmenevinin bahçesinde de otururduk. Yapacağımız çalışmalardan, çoluk çocuktan, hayat gailesinden konuşurduk.
En son buluşmamız yine Harf Kitabevinin kafesinde olmuştu. Yaser Bereketoğlu, Ferit Sürmeli, ben ve o birlikte oturmuştuk. Pandemi başlamamıştı daha.
Pandemi başladı. Ben emekliye ayrıldım. Evde kitaplarla zaman geçiriyordum. Pandemiden ne kadar sonra olduğunu anımsamıyorum; .Seçkin Zengin Facebook özelden yazdı bana. “Murathan hoca görünmüyor Facebookta. Bir şeyi mi var?” diye sordu. Ben de “Yazmaya dalmıştır.” dedim. O da bir şairlere yazılmış bir mektup kitabı hazırladığını, sadece Murathan’ın mektubunun kendisine ulaşmadığını söyledi. Arar, sana dönerim dedim Seçkin Zengin’e. Aradım Murathan’ı. Açmadı. Ben durumu izah eden bir mesaj çektim. İki üç saat sonra Murathan aradı beni bu kez. Yaklaşık bir ay önce kötü bir trafik kazası geçirdiğini söyledi. Kendi sağlık durumunu açıkladı. Pandemi var diye biz de evine gidemedik geçmiş olsun dileklerimiz için.
Daha sonra hiç görüşemedik Murathan’la. Ama telefonlaştık. Kendini toparlamaya çalışıyordu. Ölümünden bir hafta ya da on gün kadar önce konuştuk telefonla. Tekrar ameliyat olacağını söylüyordu.
O konuşmadan on gün sonra H. İbrahim Yıldız aradı beni. Sanırım bir de İbrahim Çiftçi. “Murathan’ı kaybettik.” diyorlardı. Haberimin olup olmadığını soruyorlardı. “Yok” dedim, “Şaka mı yapıyorsunuz? Bir hafta önce konuştum kendisiyle…”
Çok acı bir kayıptı benim için. Aylarca bu acının etkisinden kurtulamadım.
Ölüm adın kalleş olsun!