Gönül Ocak
……………………………………………………… Sevdiğim yaz geldi yine
Karıncalar ve sineklerle çıktık yeryüzüne
Barbunla lüferle marulla zeytinle
Uzaklarda kaldı nisanları basan sis, bun, yağmur
Karadeniz’de bir mavi, çocuklar sevinsin diye
Şairler sevinsin diye sevdiğim, yaz geldi yine
Gülten Akın/Yaz
İlkbaharın gelmesiyle uyanan, renklenen doğa, yazla birlikte tüm cömertliğiyle önümüze serilir. Bol güneş, bol aydınlık ve sokağa, kıyılara taşan insanlar. Bol meyve sebzeler, kabuklanan cevizler, bademler. Her şeyin bereketlendiği, insanların birbirine daha çok dokunabildiği, yanyanalığın daha çok yaşandığı, çeşitli sanatsal etkinliklerin, festivallerin, şenliklerin yapıldığı, insan ruhuna iyi gelen mevsimdir yaz. Yani, genelde böyledir ama bazen de o bol ışıklı, aydınlık mevsim, bir anda çıkan alevlerin kara dumanların altında kalır, karanlığa gömülür. Gülten Akın’ın şiirindeki gibi doğa, şairlerin sevinmesi için yaz’ı gönderirken beri yandan kötülükten, vahşetten, kıyımdan beslenen insanlar, o şairleri, kötülüğün hazzını yaşaya yaşaya, iliklerinde duya duya yakar. Karanlığa gömülürüz. 2 Temmuz 1993.
İnsan olduğum için utanıyorum. Öyle bir utanma ki vicdanım acıdan kıvranıyor, kurtulamıyorum. Daha kaç mevsim utanmaya devam edeceğim bilmiyorum. Freud’a göre acıların temelde üç kaynağı varmış. Bunlar, doğanın üstün gücü, bedenimizin zayıflığı ve insanların aile, devlet ve toplum içinde birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen ayarlamaların yetersizliği. Doğanın gücü ve insan bedenin zayıflığını kabullenmek kolay da, öbürü, yani en önemlisi devlet, toplum ve birey ilişkisindeki adaletsizliği kabullenmek kolay mı? Belleğimize yerleşen korkunç travmaları toplumumuzun atlatması nasıl mümkün olur? Ne yapılmalıydı?
Toplumların yaşamında bazı amaçlara hizmet eden kutlamalar vardır ve bu aynı zamanda pek çok işlevi de içinde barındırır. İnsanları bir araya getirmek için yapılan festivaller de bayramlar gibi insanların, toplumların birlik beraberliğini oluşturmak, kaynaşmalarını sağlamak, karşılıklı sevgi ve saygının meydana gelmesini temin etmek ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesini sağlamak için fırsat sunan bir ortam yaratır. Böylece sosyal bağlılığı ve kaynaşmayı sağlarken bireylerin geçmişten getirdiği birikimlerini geleceğe aktaracak bellek oluşumuna katkıda bulunur. Bellek geçmişle gelecek arasında kurulan köprü. Zihinselden çok, bireyin kişisel olarak hatırladığı anılarının yanında, toplumların yaşamlarında önemli yeri olan sosyal, ekonomik ya da kültürel olayların kolektif bir biçimde yeniden inşa edilmesiyle de ortaya çıkar.
İşte Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri de bu kapsamda, pek çok şair, sanatçı ve fikir insanının bir araya geldiği festivallerden biriydi. Ama insanın insana dokunması birilerini rahatsız edince şenlik acıya dönüştü. Otuz beş canı, cayır cayır yaktılar. Salih Bolat’ın bu konuda yazdığı değerlendirmesi iyi bir özet bence. “Acının kültürüyle biçimlenmiş bir hayat yaşıyoruz. Behçet Aysan’ın dediği gibi: “Yaşıyoruz işte, yok başka cehennem”, “2 Temmuz” artık yalnızca bir tarih değil, birçok “şey”dir. Örneğin, insanlığın bir kısmının kendine ihanet ettiği bir dönemin adıdır. Kötülüğün, karanlığın ve acının şifresidir. Bir insanlık ayıbından, bir toplumsal vicdansızlıktan, kalleşlikten, cehaletten, karanlık fikirlerin toplamından oluşan bir yumağın çağrışımıdır. Bütün bu uğursuz çağrışımların yoğunlaşmış anlamıdır…”
Belleğin hatırlayarak bir şeyleri yeniden inşa etmesi yanında unutma sürecini de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü insan beyni gördüğü, yaşadığı birçok şeyi unutmaya meyillidir, unutur. Hele de travmatik olana katlanmak için, unutmayı tercih eder belki de. Ama 2 Temmuz ve benzerlerinin unutulmaması gerekir. Festivaller, şenlikler, anmalar, ritüeller bu yüzden vardır. Kötü yönetilen sistemin başındakilerin işine gelmese, istemese de yeniden insan olabilmemize, birbirimizi anlayıp dokunmamıza ihtiyaç vardır. Ben de yanan otuz beş canın adını hatırlamak, hatırlatmak için bu köşeye taşımak istedim.
Muhibe Akarsu (35 yaşında, misafir), Muhlis Akarsu (45 yaşında, sanatçı), Gülender Akça (25 yaşında, sanatçı), Metin Altıok (52 yaşında, şair, yazar), Ahmet Alan (22 yaşında, sanatçı), Mehmet Atay (25 yaşında, gazeteci), Sehergül Ateş (30 yaşında, sanatçı), Behçet Aysan (44 yaşında, şair), Erdal Ayrancı (35 yaşında, yönetmen), Asım Bezirci (66 yaşında araştırmacı, yazar), Belkıs Çakır (18 yaşında, sanatçı), Serpil Canik (19 yaşında, sanatçı), Muammer Çiçek (26 yaşında, aktör), Nesimi Çimen (67 yaşında, şair, sanatçı), Carina Cuanna (23 yaşında, Hollandalı gazeteci), Serkan Doğan (19 yaşında, sanatçı), Hasret Gültekin (23 yaşında şair, sanatçı), Murat Gündüz (22 yaşında, sanatçı), Gülsüm Karababa (22 yaşında, sanatçı), Uğur Kaynar (37 yaşında, şair), Asaf Koçak (35 yaşında, karikatürist), Koray Kaya (12 yaşında, çocuk), Menekşe Kaya (17 yaşında, sanatçı), Handan Metin (20 yaşında, sanatçı), Sait Metin (23 yaşında, sanatçı), Huriye Özkan (22 yaşında, sanatçı), Yeşim Özkan (20 yaşında, sanatçı), Ahmet Öztürk (21 yaşında, otel görevlisi), Ahmet Özyurt (21 yaşında, sanatçı), Nurcan Şahin (18 yaşında, sanatçı), Özlem Şahin (17 yaşında, sanatçı), Asuman Sivri (16 yaşında, sanatçı), Yasemin Sivri (19 yaşında, sanatçı), Edibe Sulari (40 yaşında, sanatçı), İnci Türk (22 yaşında, sanatçı), Kenan Yılmaz (21 yaşında, otel görevlisi). BİANET