Kattuf

“acı çekmeden sevmeyi özledim.”
yüreğimin bilmem hangi teline değdiyse artık; kaç parçaya ayırdı beni, sayamadım bu cümle…
oturuyorum. yüzü yok bir kadın sağ kulağıma fısıldıyor: “acı çekmeden sevmeyi özledim…”
bir el, sol elimden tutuyor usulca; gidiyoruz..
bir pencere kenarı…
pencereden bakıyorum; yüzü silik, sesine aşina olduğum bir kız çocuğu..
“rüzgara karşı şiir okuyan kız bu” diyorum hemen. bir evin damında, yüzünü kel dağına çevirmiş, köpüklerinden afrodit’i doğuran denizinin kokusunu içine çeke çeke haykırıyor acısını, sevdasını…
izliyorum:
adonis’in mısraları ses oluyor sesine..
“seni seviyorum dedim
rüzgar bile duymadı sesimi
ne diye aklımdasın hala”
kalkıyorum yerimden, yüzü yok kadına bakıyorum:
“üçümüzün de acısı aynı renk…”
pencereden elimi uzatıyorum, rüzgara karşı şiir okuyan kız çocuğunu alıyorum, sol göğsüme bastırıyorum. göğüs kafesimden yüreğime akıyor.
yüzü yok kadın’a bakıyorum.
acının büyüttüğü sevgisi/sevgisinin büyüttüğü acısı yüzü oluyor aniden yüzü yok kadının…
yüzü, yüzüm oluyor..
adonis sayıklıyoruz ikimiz de aynı anda..
“seni seviyorum dedim
rüzgar bile duymadı sesimi
ne diye aklımdasın hala”
…
…
zaman mekan duruyor.
karşımda bir kadın, alabildiğine yabancı.
bir cümle, iki kelime.. “sevmeyi özledim” diyor; sesinin rengi yok…
adonis’e bakıyorum, susuyor…
…
…