Zerrin Saral, Aksisanat Portal için yazarlarla Öykü Zamanlığı‘nda bir araya geliyor. Öykü Zamanlığı‘nda Zerrin Saral bu defa Hatice Günday Şahman‘a soruyor:

Dünya hızla değişirken, sanatın izdüşümü, sanatçının sanatını ortaya koyma şekli de aynı hızla, değişime/dönüşüme uğruyor. Böylesi bir çağda, veri tabanını koruyan, yaratım sürecinize katkı sağlamış, tüm zamanların öyküsü/öykücüsü dediğiniz, öykü(-ler) ve öykücü(-ler) kimler? Bu tercihi, yazınınızda neye/nereye dayandırıyorsunuz?
Hatice Günday Şahman: Bilgi Çağı/Dijital Çağ / İletişim Çağı olarak adlandırılan çağımızda dünya pek çok yönden hızlı bir dönüşüm ve değişim içerisinde. Özellikle bilim ve teknoloji alanında kaydedilen ilerlemeler, yaşamımızı kaçınılmaz bir şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak, olumlu ya da olumsuz yönde etkiliyor, değiştiriyor. Küresel ölçekte üretim ve tüketim biçimlerindeki değişim, sınırları, toplumsal dinamikleri, kültürel yapıyı ve bunlarla bağlantılı olarak bireylerin gündelik yaşamını, ilişkilerini, davranışlarını, yaşama bakışlarını da değiştiriyor.
Birey-toplum-yaşam diyalektiği üzerinden şekillenen edebi bir metin ortaya çıkarmak istiyorsanız öncelikle bu dönüşümü gözlemlemek, anlamak, anlamlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Ama bu gerekliliği ben hız kavramıyla uyuşturamıyorum. Hızlı okumak, sürekli yazmak, peş peşe kitaplar çıkarmak benim tercih ettiğim belki de becerebildiğim bir şey değil. Okuduğum bir kitabın sonuna geldiğimde kitap bitmiş olmuyor benim için. Yazarın yaşamı, eserin yazıldığı dönemin özellikleri, eser hakkında yazılan değerlendirmeleri, varsa akademik yazıları da okumak ihtiyacı duyuyorum. Varsa sinema uyarlamasını izliyorum. Altını çizerek, notlar alarak yavaş yavaş okuyorum. Yazarken de yavaş yavaş yazıyorum. Öykü zihnimde belirince, parça parça notlar alsam da, oturup bir çırpıda yazamıyorum. Uzun bir süre zihnimde dolanıyor öykü. Dillendirmeden önce dinlendiriyorum. Öykünün yazıldıktan sonra bir demlenme süreci vardır. Bu demlenme süreci benim öykülerim için hem yazılmadan önce zihnimde hem de yazıldıktan sonra geçerli. Yazmak benim için bir imbikten geçirmek demek. Sözün özü okurken ve yazarken, yaşadığım çağ ile hız bağlamında bir kan uyuşmazlığım olduğu çok açık.
Sorunuzla bağlantılı olarak benim için tüm zamanların öyküleri/öykücüleri:
Alışılagelmiş anlatı tekniğini “Hallaç” gibi atan, özgün ve sivri kalemli Leyla Erbil’in Vapur’u,

Yazdıklarını, cümlelerini, kesip farklı şekillerde tekrar bir araya getirip sıra dışı öyküler yaratan Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’ı, Oğuz Atay’ın susarak anlatmayı öğreten Beyaz Mantolu Adam’ı,
Atmosfer kurmadaki yetkinlikleri, melankoliye düşmeden okura duyguyu geçirme ustalıkları, Havva’nın, Gazel’in, Hasan’ın, Melek’in sesleriyle her okuduğumda yüreğimin titrediği, Sabahattin Ali’nin Hanende Melek’i, Vüs’at O. Bener’in Havva’sı, Refik Halit Karay’ın Eskici’si,
Edebiyatın, bireyin ve toplumun ilk bakışta görünmeyen karanlık noktalarını ortaya koymanın en güzel örneklerinden biri olan, felsefi tespitler ve sorgulamaları metne ustaca yerleştiren, Ursula Le Guin’in Omelas’ı Bırakıp Gidenler’i,
Hem her cümlesi “Çünkü” ile başlayan, anlatım biçiminin sarsıcılığı, her çünkünün ardında görünmeyenleri okuru irkilterek gösteren, groteks nitelikler içeren Joyce Carol Oates’in Hafifletici Nedenler’i.
Yazma tutkusunu içimde diri tutan Charlotte Perkins Gilman’ın Sarı Duvar Kağıtları’nı,
Toplumsal eleştirinin bir köpeğin gözünden ironi aracılığıyla yapıldığı, her cümlesi ile sokaklarda “tiki tiki praf, tiki tiki praf” adımlarla yürüdüğünüz duygusunu yaşatan ritmi ile Haldun Taner’in Sancho’nun Sabah Yürüyüşü’nü,
Ferit Edgü’nün arı ve duru bir dil işçiliğiyle kaleme aldığı öyküleri, özellikle Hakkâri’de Bir Mevsim’i beni derinden etkileyen eserler arasında ilk aklıma gelenler. Düşündükçe, biraz belleğimi zorladıkça bu liste kuşkusuz daha da uzar.
Çocukluktan itibaren çok okuyan az yazan biri olarak pek çok değerli yazar yoldaşım, yol gösterenim oldu. Bilge Karasu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Tezer Özlü, Murathan Mungan, Gürsel Korat, Adalet Ağaoğlu, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Margaret Atwood gerek anlatım teknikleri gerekse insana, yaşama dair, çok katmanlı, çok yönlü eserlerinden beslendiğim yazarlar. Günümüz yabancı yazarlardan Daniel Kehlmann ve Etgar Keret’in kıvrak bir zekâyla kurguladıkları, ironik öykülerini de severek okuyorum.
Ayrıca, bugün hala belli kesimler tarafından tabu kabul edilen kadın cinselliğine dair, kadın erkek ilişkilerine dair yazdığım öyküleri, oto-sansür uygulamadan yazıyorsam, yukarda saydıklarıma ilave olarak, bu yolda önümü açan, özgür ve cesur kalemlerine hayranlık duyduğum (özellikle yazdıkları dönem göz önüne alındığında) Suat Derviş, Duygu Asena, Pınar Kür ve İnci Aral gibi çok değerli yazarlarımızı da anmak isterim.
Hatice Günday Şahman:
1969 Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü mezunu. Öykü, yazar söyleşileri ve kitap inceleme yazıları Dünyanın Öyküsü, Lacivert, Deliler Teknesi, Ekin Sanat, Karahindiba, Edebiyatist, Hece, Edebiyat Nöbeti ile internet üzerinden yayın yapan edebiyat dergilerinde yayınlandı. Kırmızı Etek isimli öykü kitabı Ayizi Yayınları (2017) tarafından yayınlandı. Ayrıca Telgrafın Tellerine Artık Kuşlar Konmuyor, Hayata Tutunma Öyküleri, Acilin Öyküsü, Son Gemi, Soma Ölüm Vardiyası-2 öykü seçkilerinde öyküleri yayınlandı.
Ödül:
5. Sarıyer Edebiyat Günleri Öykü yarışmasında, “Ahtapot” isimli öyküsü birinciliğe layık görüldü.