Çocuklar için yazmaya ilk adımı attıran sihirli kelime ne olabilir? Kimsenin davet etmediği sadece sizin seçtiğiniz, sizi esir alan harflerin büyüsüyle bir yolculuğa çıkarken çocuğa yakalanmak nasıl bir duygudur? Kendinizi dünya pisliklerinden arınma pratiği olarak gördüğünüz çocuk bakışını geliştirmek, ısrarla onlara yazmayı sürdürebilmek için çocuğa eğilmek neyle açıklanabilir? Sorular, soruları getiriyor işte…
Çocuk dilinin sınırsızlığında üstelik bilinmeyene doğru yapılan yazma disiplini içinde bitmeyen bir serüvene dahil olmak…
Bireysel yanıyla yaratıcı eyleme dönüşen yazma tutkusu birikim ve akılcı yöntemlerin eşliğinde çocuğun hayal evrenine ne kadar dokunabilir? Eğitmek, öğretmek ve tüm geleneksel değerlerin yol göstericisi olmak kesin kuralların olduğu bir çizgide yürümek çocuklara yazmak için yeterli midir?
Bugüne değin çocuklar için yazılmış onca anlatım biçimlerine karşın sizin farkınızı ortaya koyacağınız yeni arayışlar adı altındaki biçim ve içeriklerle yaratma eylemi cesaret ve özgünlükle bütünleşmiş bir edebiyatla mümkündür. Bu dil serüveni belki çoğu zaman bireyi toplum tarafından anlaşılamayan bir yalnızlığa sürüklese de kendini ifadenin dışavurumuyla her zaman mantık sınırlarıyla açıklanamayacak uzun soluklu bir çabanın da sonucudur. Bir yazarın, çocuğun düş dünyasına yetişebilmesi, kendi gerçekliğinden soyutlanarak kendini yazınsal olarak gerçekleştirmesiyle yani iyi bir ürün ortaya koymasıyla doğru orantılıdır. Hem de bunun daha önce yapılmış yüzlerce örneğinin olduğunu bilerek ve kabullenerek bu işe başlamasıyla da… Tam da bu noktada yazma cesareti hiç vakit kaybetmeden devreye girmelidir. Çünkü çocuğun dünyasına açılan kapının anahtarı kullanılan estetik dilin niteliğinde saklıdır. İşte yazmanın bireyselliği içinde dilin tüm olanaklarını bilerek ilerlemek, yeniden yaratıp dönüştürme meselesi olan çocuk edebiyatını da böylece kendi anlamını bulabileceği ve bir mecradan ses vereceği sınırsızlığa götürür. İnsanın suskunluğunu, çığlığını sınırlandırmadan yaşayabilmesi ona sonsuzluğu vaad eden edebiyatla mümkün. Hayatla didiştiğiniz her ne ise edebiyatın penceresinden bakmakla…
Bilge Karasu’nun söylemiyle “ Yazın yapıtı- bir daha söylüyorum şimdi- dünyaya, yaşama, dilin içinden bakmağa bir çağrıdır. Her pencere gibi de, belli bir açıdan, belli bir biçimde bakmağı önermektedir. Öneriler de, bildiğiniz gibi kabul edilebilir, reddedilebilir” demişliği gibi…
Hayatı yeniden şekillendirmeye soyunan yazarın birikimleri, gözlemleri, yaşantısı, okuma serüveni edebi metnini oluşturmada etkili unsurlardır. Çocuğu yeniden anlamlandırabilen, farklı bakış açılarıyla çocuk evrenindeki ayrıntılara gayret, sabır ve disiplin üçgeninde yepyeni bir söylem geliştiren yazar aynı zamanda kendine özgülüğün balkonundan bakarken yaratıcılığının da tadını çıkaracaktır. Çünkü kendine has bir anlatımın varlığı başarılı bir kurguya ve zihinsel yoğunlaşmaya gereksinim duyar. Unutulmamalıdır ki yaratım sürecinde çekilen tüm sancıları unutturacak olan sımsıcak, samimi, vefalılığın hakkını en güzel haliyle veren o minik ellerin kocaman kalplerinde gizlidir.
Çocukların yaşam alanlarını genişletebilme sorumluluğunu alabilmek, hissettikleri her duygu yoğunluğunu onlara yazarken yaşayabilmek, çocuklar için yazmaya yönlendiğiniz uyaranın kendiniz olduğunu unutmadan, bile isteye girdiğiniz bu yolda kararlılığınızı kırmadan ilerleyerek manevi hazların eşliğinde tüm bunları düşünürken ya da hiç düşünmeden oturur yazarsınız belki de “ Gerçek bir yazara ‘Niçin yazıyorsun?’ diye sormak, bir kuşa ‘Niçin ötüyorsun,’ bir güle ‘Niçin güzel kokuyorsun,’ ya da bir dalgaya ‘Kıyıya çarpınca neden kırılıyorsun’ sorularını sormaya benzer. Elbette yan dürtüler de vardır. Ama en çok da yazmadan edemeyeceğimiz için yazarız. Bu içten gelen bir zorunluluktur, karşı koymak istesek de bu zorlamayı duymadan edemeyiz” diyen Francis King’ e katılmamak olur mu?
Okurken yazmak, yazarken okumak hayatı, okurken görmek, duyumsamak uzun uzadıya düşünmek arayışıyla yapılan her yolculuğun bizlerde uyandırdığı izlerini sürerek, emek vererek devam etmek… Önünüze çıkacak olan her yolu deneyimlemek, kaybolmak ve her defasında yeniden kendinizi bulacak iç sesinizle yola revan olmak, yazmanın hiç bitmeyecek mucizesine tanıklık ederek edebiyata tutunmak adeta kölesi olmak yoksa başka neyle açıklanabilirdi bilmiyorum?