İlknur Atalkın
08.10.20

Mekânlar ve Yüzler (2017) (Visages and Villages / Faces Places) Fransız sinemacı ve fotoğrafçı “Yeni dalga akımının büyükannesi” diye anılan Agnès Varda ile JR takma adıyla bilinen Fransız fotoğrafçı, muralist, sokak sanatçısının ortaklaşa imza attığı bir belgesel.
Aralarındaki ellibeş yaş farka rağmen birlikte çalışmalarının uyumu, eğlenceli ve kimi zaman düşündüren diyalogları filmi sıradan bir belgeselden çok daha öteye taşıyor.
Önceki yıllarda çektiği belgesellerde yaşanmışlıkların ve mekanların birbiriyle ilişkisini defalarca vurgulamış olan Varda’ya, sokakların dünyanın en iyi sanat galerisi olduğunu savunan, geçtiği her yerde sadece kendinden değil orada yaşayan insanlardan iz bırakan JR eşlik ediyor.

İçi bir fotoğraf kabini ve büyük formatlı bir yazıcıyla donatılmış JR’ın minibüsüyle yola çıkıyor ikili bu proje için. Fransa’nın küçük kasabalarına yaptıkları seyahat boyunca kırsal bölgenin, modern yaşamın ekonomik, siyasi ve sosyal güçleri tarafından nasıl tehdit edildiğine işaret ediyorlar karşılaştıkları mekanlar ve insanlarla.
İnsanların dev boyuttaki portrelerini ait oldukları mekanların duvarlarına yapıştırarak, sokaklarda sergileyerek hem fotoğrafları çekilenleri hem de bizi hayrete düşürerek ve düşündürerek dile getiriyorlar yaşadığımız dünyaya dair meselelerini.

İlk durak eski bir kömür madeni kasabası. Madencilik endüstrisi ile birlikte kasabadan kaybolan yaşam biçimlerini anlatan kasabalı Jeanine’in kendi portresini yakında yıkılacak olan evin duvarında görmesiyle yaşadığı duygusal an içinize dokunuyor…
Sadece tarihsel ve kamusal kişilere has bilinen bir ölçekte basılıp duvarda kendini görmesiyle gözleri doluyor, ne söyleyeceğini bilemiyor Jeanine. Hem onu hem de yaşadığı mekana ömrünü adayan tüm insanları onurlandırıyor sanki Varda ve JR.

Diğer bir durakta, kendisi kavga etmelerini önlemek için olduğunu savunsa da aslında daha fazla üretim alabilmek için uysallaştırmak amacıyla keçilerin bebekliklerinde boynuzlarını yakan teknolojik yöntemlerle çalışan bir mandıra çiftçisi var. Ve hemen yanında hayvanlara saygı duyan, keçilerin serbestçe dolaşmasına izin veren ve onları elle sağan diğer bir çiftçi. Bu çiftçinin felsefesini kutlayan Varda ve JR, yerel bir fabrikanın duvarına boynuzlu bir keçinin portresini yapıştırıyorlar bu kez.

Değinmeden edemeyeceğim bir başkası da liman işçilerinin eşlerinin konu edildiği duraktı. Hep ön planda olan başarılı işçiler yerine eşlerini bulup getiriyor Varda. Erkeklerini sevmenin onlara destek olmanın yanında kendileri de evin dışında başarılı işler yapan üç kadının dev portreleri basılıyor konteynerların üzerine ve tam kalbine denk gelen kısımda boşluk bırakılıyor. Kadınları o boşluğa oturtup “ Kendi kalbine saklanan kadınlar” diyerek tekrar fotoğralarını çekiyor Varda.
Canım Varda!
Daha birçok durak var hepsini buraya sığdıramadığım. Film boyunca JR’ın gizlenen gözleri ile Varda’nın yaşlanan gözleri üzerinden bakıyoruz insanın mekanla, mekanın insanla ilişkisine, yaşlanmaya, genç olmaya, insan haklarına, hayvan haklarına, erkekliğe, kadınlığa, dostluğa, dünyamıza ve kendimize.
İlknur Atalkın 08.10.20