Sağlam bir dil kazandırma bilinciyle çocuk ve çocukluk gibi kavramların geleneksellikten modernliğe geçişle birlikte günümüze gelene değin çokça tartışıldığı sürecin de karşılığıdır bir anlamda çocuk yazını. Doğu ve batı kültürlerin farklı çocuk anlayışları ortaya koymaları yanında her iki çocuk bakışı açısından da özel bir çocuk kültürünün olmayışı ortak yön olarak karşımıza çıkar. O nedenle Orta Çağ’da sözlü ve yazılı bir edebiyat kültürü de oldukça sınırlıdır. Sosyal tarihçi Aries’e göre “Orta Çağ’da çocuğu yetişkinden ayıran bilincin eksik olması nedeni ile çocukluğa özgü bir eğitim fikri de yoktu.” Yine bir başka deyişiyle “çocuk yok bir dünya ” düşüncesinin XII. yüzyıla kadar sürdüğünü ve bu yüzyılla birlikte gelişme gösterdiğini dile getiriyordu Aries. Rönesans döneminde çocuğun fark edilmesiyle şekillenecek çocuk modernleşmesinde en büyük etken okulların rolüydü. Aydınlanma dönemi sonrasında okul ve çocuk hakları kültürü çocuğu anlama ve tanıma gayreti içinde birey olarak özneliğini ilan ediyordu. Bu yeni dönemin yani yüzü geleceğe dönük yenilikçi çocuk edebiyatının işlevinde yazarların etkisi yadsınamazdı elbette. Sanatçı bakışını her zaman ön planda tutacak olan yazarların işlevi . Michael Ende’nin “İşaret parmağını sallayarak ahlak dersi vermeyen özgür bir oyun“ olmalıdır dediği çocuklarla yepyeni dünyalara açılan bir edebiyatın yetkinliği söz konusuydu artık. Bizde ise tıpkı diğer türlerde olduğu gibi çocuk özneye yönelme çeviri ile Tanzimat Dönemi’nde başlamıştır. Türkçeye uyarlanan çocuk klasikleri çocuk modernleşmesinin ilk örnekleri arasında Daniel Defoe, La Fontaine, Jonathan Swift ve Jules Verne gibi yazarların kitapları ön planda tutulmuştur. Eğitici ve öğreticiliğin ağır bastığı I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinden sonra hem didaktik kitapların hem de çocuk gerçekliğine dayalı yeni çocukluk çağı edebiyatının çocuğa görelik ilkesine uygun örneklerin yer alacağı Cumhuriyet Dönemi’ne daha yenilikçi bir geçiş söz konusu olmuştur. 1989 yılında gerçekleştirilen Çocuk Hakları Sözleşmesiyle çağdaş çocuk yazını yeni bir boyut kazanmıştır.
İşte tüm bu tarihsel süreç içerisinde çocuk edebiyatı yazarının sınırı nerede başlar ve nerede biter? Çocuk bakışından uzakta olmayan bir anlayışa sahip olma çocuğu nesne olmaktan kurtararak edebiyatın bütünlüğünden hareket ederek pedagojik dilden ziyade estetiğin ön planda tutulup geliştirildiği bir dil savından yola çıkan yazarların şekillendirdiği bir edebiyattan söz ediyoruz şimdilerde. Bunu biraz daha açmak için sevgili Mustafa Ruhi Şirin’in sözlerine dikkati çekelim. “Çocuk bakışı, dil, öykü, biçim, biçem /anlatım kadar hakiki ustalıkla ve içtenlikle gerçekleşebilir. Kısaca çocuk yazarlığı; çocuğu birey kabul eden, çocuğun doğallığını öyküye katan, öykü boyunca çocuk dürbünü ile bakan ve gören, öncelikle çocuk için yazdığını bilen sanatkârın gerçekleştirdiği hakiki bir ustalıktır.”
Evet çocuğun bu edebiyatı; estetik kazanımlı, görsellikle birlikte beslenen çok katmanlı da bir edebiyattır. O nedenle de çocuğun varlık evreninden bakıp onun gerçekliğinden hareket eden bir yazar hem yazılı ve görsel hem de pedagojik, estetik dildeki uyumla birlikte çocuğun içselleştirebileceği eserlerin izini sürer. Çocuklar için yazan bir yazar yaşından çok öte hayal yeteneğine sahip bir varlıkla karşı karşıya olduğunun bilincinde olmalıdır. Olgun yaşta bir eseri çocuğun ruhuna göre ayarlayabilme sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Öyle bir kanı var ki çocuk edebiyatı deyince uzun uzadıya bir araştırmaya, çalışmaya gerek olmayan bir yazma işi anlaşılıyor. Herkesin yapabileceği bir iş olarak değerlendiriliyor. Oysa gerek çocuk şiirleri, gerek çocuk hikâyeleri çok büyük bir maharet istiyor. Maksim Gorki’nin şu cümlesi işin çocuk oyuncağı olmadığını, küçümsenemeyeceğini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. “Yetişkinler için yazıldığı gibi çocuklar ve gençler için de yazmak gerek, yalnız daha iyisini.”
Bu duyarlılığın içinde, bilincinde, şuurunda olmak çocuk ruhunu kazanmadaki en önemli ödevdir. Kullanılan dili, anlatımı ve içeriği açısından belli bir titizliği öne çıkarmak yazarın birincil görevidir. Yapılacak örneklemelerin çocuğun dünyasının parçaları olmalı ve geçen zaman süresi dikkate alınarak konuların seçilmesi gibi sorumlulukları beraberinde getiren bu uğraşın kendine has bir edebiyata ihtiyacı vardır. Bundan ötürü bir şeyi çok iyi şekilde anlattığınızı düşünürsünüz ama çocuk sizin vermek istediğinizi anlayamayabilir. O nedenle çok iyi bir edebiyatçı olsanız da bu çocuklara yazabileceğiniz anlamına gelmez. Çocuk kitaplarda kendi yaşantısını bulmak, kitaptaki kahramanla özdeşim kurmak, konuların kendisine mutluluk, güven veren yanıyla tanışmak ister.
Çocuk edebiyatı belli bir kültürü gerekli kılar. Yazılanların kalıcılığı, eser olma vasıfları aranması da önemli bir husustur.
Çocuk yazarlarına yüklenen anlam da herkes için farklılıklar arz edebilir. Bu işi çocukları çok sevmekten, eğitimci olmaktan ya da çocuk sahibi olmaktan öte, bir yeteneği gerektiren, çocukla ilişkiyi bilen, dünyayı sezgi ve gözlem gücüyle ve çocuk bakışıyla algılayan, çocuk diliyle yaşadığı çağı yakalayabilen insanların yapması gerekliliğini vurgulamalıyım. Ve böyle yazarların çoğalması temennisiyle birlikte elbette…