Tulga Tolun Şatır: Şiddet, hunharca saldırı hiçbir düşünceyi, hiçbir milleti, mezhep ya da dini yok edememiştir. Her zaman daha güçlenerek doğar. Yanan insanları içine almış alevlere ” Cehennem ateşi,” diye bağıranlar aslı bu dünyada, hatta içlerinde olan cehennemden kurtulamadan öleceklerdir. Sonrasında nereye gittiklerine dairse hiçbir fikrim yok. Düşünceleri için Sivas’ta canını verenleri hüzünle anıyorum.
Mustafa Ergin Kılıç: Ne kadar da sessizsiniz. Halen sessizsiniz. Bugün de çok sessiz kalacaksınız. Çıtınız çıkmayacak. Umursamayacaksınız. Kılınız kıpırdamayacak. Demek insan insanı yakınca kendi sessizliğinde böyle boğuluyor!
Onca cana kıydınız, onca aileyi yıktınız, onca insanı çaresiz ve yalnız bıraktınız. Ne kadar da sessizsiniz. Çaylar dere olmuş, dereler nehir. Delirmiş gibi akmıyorlar, delirmişler. Dağlar ayaklanmış; insanların arasına sokaklara, caddelere karışmış. Ben bir kaç dağ gördüm hiç kalmamış!
O günden bu güne insanların elleri, yüzleri, gözleri kırışmış. O günden bu güne bebekler genç kız, genç delikanlı olmuş. Siz sessizsiniz. Hala sessizliğinizi koruyorsunuz. Yıllarca yanlışı, yalanı, talanı, kanı, kini koruduğunuz gibi. Bunların çevresine barikatlar ördüğünüz gibi. Kimselere dokundurtmadığınız gibi!
Yahu, ya huuuuu, bütün ormanlar yanmış diyorum. Bütün ağaçlar yaralı. Hani helikopterleriniz, uçaklarınız vardı (dünyanın her yerine lüzumlu-lüzumsuz sabah akşam kaldırdığınız). Bu uçsuz bucaksız yangın için. Bir söndürme helikopteriniz, bir söndürme uçağınız kalkamadı mı ey devlet! Yanan mı? İnsandı, evet insanlardı.
Sahi neden hala bu kadar sessizsiniz?
Ses biziz, ses biziz, susmayacağız. Ateş düştüğü yeri yakmadı bu defa, bir ülke oldu yanan!
Fadıl Oktay: Her yılın 2 Temmuz’u bu ülkenin kimliği, dini veya mezhebi ne olursa olsun bütün sağduyulu insanları için bir kırık ve hüzünlü gündür.
1993 yılının 2 Temmuz’undaki o uğursuz ve yobaz kalabalığın kışkırtıldığı günde kendi gibi inanmayanlara yapılan baskı ve barbarlıklara ne yazık ki belki de en vahşilerinden bir yenisi daha eklenmiştir.
Sivas Madımak Otel’de yaşanan ve aralarında şair, yazar ve ozanların da bulunduğu 37 insanımızın ölmesine neden olan acımasız linç genç bir cumhuriyetin ruhunda da derin travmalar bıraktı.
Keşke olmasaydı. Keşke devlet zamanında müdahale edebilseydi. Keşke onları kurtaracak bir kahramanımız olaydı.
Aramızdan katledilerek ayrılmak zorunda bırakılan 37 can için Tanrı’dan rahmet ve yakınlarına bir kez daha sabırlar diliyorum.
Engin Turgut: Turnaları yakarsanız semah sizi çarpar. İnsanın aklını, özgür düşünceyi, gönülleri, kavakları yakarsanız, tarihin diyalektiği sizi çarpar.
İsmail Cem Doğru: Sivas katliamı yeryüzü ekseninde kurguyla doğal döngü arasında durduğumuz yeri bize en ayrıntılı haliyle gösteriyor. Cehaletin neden özenle korunduğunu, nasıl yayıldığını, belli periyotlarla nasıl yeniden ısıtılıp travmalara kapıların aralandığını bize en keskin halleriyle anlatıyor. Bu yüzden kişisel gelişip yalnızlaşmak yerine kitlesel gelişmemiz ve yeryüzünü çıkarı uğruna alev topuna dönüştürmekten çekinmeyenlere karşı güçlü bir cephe oluşturmamız gerekiyor. Sivas’ta yaşananlar için üzülmek yetmiyor. Her yıl 2 Temmuz’da o gün nerede ne yaptığını anlatan bir kuşak var. Bir de o günleri hatırlamayıp üzüntüyü yılda bir gün duyumsamaya çalışan bir başka kuşak. Oysa Sivas hadisesi, her insan için yaşamın geri kalan tüm süresini planlama gereksinimi yaratan en önemli parametre durumundadır. Yeryüzünden gericiliğin, yobazlığın ve yaşama hakkını yok sayan zihniyetin yok edilmesinden daha önemli bir amaç ve daha değerli bir mücadele olabilir mi?