Frida deyince; bedenindeki acılarla başa çıkma yöntemi olarak yapmaya başladığı otoportreleriyle, çalkantılı aşkıyla ve kalın kaşlarıyla hafızalarımıza kazınan o başı çiçekli kadın değil de “93 Yazı” filmindeki kız çocuğu gelecek ilk olarak aklıma uzunca bir süre sanırım.

Carla Simón’un otobiyografik hikayesinden yola çıkan ilk uzun metraj denemesi 2017 yapımı 93 Yazı’nı (Estiu,1993) izlemem 2020 yazının pandemi dönemine denk geldi. İçimize dönmeye çokça fırsat bulduğumuz bu süreçte, filmin başrolündeki küçük Frida ile özel bir bağ kurduğumu hissettim.
Altı yaşlarında, babasını daha küçükken kaybetmiş ardından annesinin de ölümüyle doğup büyüdüğü yerden uzaklaştırılarak İspanya’da bir kasabaya, dayısı ve yengesinin evine yerleştirilen bir çocuğun, hayatındaki büyük değişime uyum sağlama çabasına tanıklık ettiğimiz bir film 93 Yazı. Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan “93 Yazı” En İyi İlk Film ödülünü aldı. Ülkemizde de 36. İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel ödülüne layık görüldü.
Filmin güçlü hikayesini, Frida’nın (Laia Artigas) hem gözüne hem yüreğine yerleştirilmiş bir kameradan izledim sanki..
Bazı sahnelerin uzunluğu, görsel olarak çok güçlü olduğundan ve yaşanan ağır duygu yükünü sindirmek için insana zaman verdiğinden belki, beni hiç rahatsız etmedi. Çoğu plan, verdiği his üzerine düşünmek için durdurulup bakılacak bir fotoğraf karesiydi bana göre.
Filmin başlarında en sevdiğim sahnelerden biri şöyleydi;
- Frida ve Anna, kasabadaki evin bahçesindeler. Frida’nın dayısı Esteve(David Verdaguer) ve yengesi Marga( Paula Robles) nın küçük kızları da onlara eşlik ediyor. Doğanın içinde kurulu bu mütevazı, sevgi dolu eve Frida’yı da kendi kızları kadar sevmeye, aileye dahil etmeye hazırlar Marga ve Esteve.
Çocuklar, bahçede biri iyice yıpranmış, iki yeşilli mavili şezlong üzerinde oturuyorlar. Bu sahneyi izlerken o yaştaki çocukların kurduğu evcilik oyunları geliyor aklımıza. Ön planda yerde oyuncak bebeklerini oturtmuşlar, biri saçsız bir et bebek diğeri uzun sarı saçlı. Bebekler de birbirine yüzleri dönük oturuyor Frida ve Anna gibi. Arka planda kasaba evinin taş duvarları, eve çıkan gelişigüzel yapılmış yine taş merdivenleri görüyoruz. Merdivenlerin hemen dibindeki toprak kısımda kendiliğinden bitivermiş akşam sefaları var. Henüz açmamışlar, muhtemelen sabahın kahvaltıdan sonraki en keyifli oyun saatleri. Havanın iyice sıcak olduğunu çocukların yarı çıplak olmalarından anlıyoruz. Anna’nın üzerinde kırmızı bir atlet var altında sadece beyaz bir iç çamaşırı. Ayağında mor sandaletler, belli ki beceremiyor bağlamayı onlarla uğraşıyor. Anna, Frida’dan iki üç yaş kadar küçük. Saman sarısı kulak hizasına gelen saçları, alnının üzerinde dümdüz kesilmiş kahkülleri, boncuk gözleri ile bakmaya doyulamayan şirin mi şirin bir kız.
Frida’nın altında çimen yeşili bir şort var üstünde hiçbir şey. Ayağına muhtemelen dayısına ait olan kovboy çizmelerini giymiş neredeyse dizine kadar geliyorlar. Boynuna da siyah kürkten bir boyunluk dolamış, o da Marga’nın olmalı. Kıvır kıvır koyu renk saçları boyunlukla bir bütünlük içinde. Dudakları kırmızı rujla boyanmış, gözünde güneş gözlüğü, var ama gözlerinin de yeşil farla kaşlarına kadar boyalı olduğunu biliyoruz bir önceki sahneden. Elinde sigara gibi tutup arada içine çekiyormuş gibi yaptığı bir ince dal tutuyor.
Şezlongda uzanırken aralarında geçen diyalogdan, annesinin son zamanlarını canlandırdığını anlıyoruz Frida’nın;
- Anne benimle oyun oynamak ister misin ?
- Gerçekten çok yorgunum. Dinlenmem lazım tatlım. Bütün kemiklerim ağrıyor.
- Bir kere daha sor.
- Anne benimle oyun oynamak ister misin?
- Uslu bir kız ol ve dinlenmeme izin ver.
- Anne benimle oyun oynamak ister misin?
- Güzelim, seni o kadar çok seviyorum ki sana asla hayır diyemem.
Uzandığı yerden kalkıp yüzünü okşuyor Anna’nın. Sonrasında oyunu Frida’nın yönettiği; birinin aşçı diğerinin müşteri olduğu bir oyuna başlıyorlar.
Film boyunca altı yaşındaki bu kız çocuğunun yeni hayatına alışma sürecini, büyümeye çalışmasını, yeni ailesini çok sevmesine, sevildiğini de hissetmesine rağmen daha fazlasını istemesine, kimi zaman kardeşi gibi sevdiği Anna’yı ona zarar verecek kadar kıskanmasına şahit oluyoruz. Sessiz duruşu, esrarengiz bakışları ardında, bu yaşında yüzleşmek zorunda kaldığı kayıplarının üstesinden geliyor gibi görünse de bir türlü normale dönemiyor Frida. Daha kendini ve dünyayı keşfetmeye bile fırsat bulamadan yepyeni bir dünyaya sürüklendiğinden belki…
Son sahne, seyirciye yaşattığı duygu seliyle en vurucularından..
Frida’nın kendi gerçeğinin ortaya çıkmasıydı bana göre;
Yatmaya hazırlanan Frida ve Anna bir örnek gecelikleri ile yatak üzerinde neşeyle zıplıyorlar. Marga odayı toparlarken Esteve de çocuklarla oyuna katılıyor. Gıdıklanıyor, zıplıyor dakikalarca kahkaha atıyorlar. Esteve , yeter artık yatın dese de , neşelerini yarıda kesmelerini istemediğinden sonuna kadar izin veriyor oynamalarına. Tam oyunun ortasında Frida’nın şu ana kadar olanlara öyle bir yanıtı var ki; Oh be ! dedim. Oh be Çocuk ne iyi yaptın! Senin şu yaptığını bir ömür yapamayanlar var biliyor musun?
Daha filmin başında annesinin ölümü üzerine “ Sen hiç ağlamayacak mısın Frida?” diyen arkadaşına bir yanıt oluyor son sahne. Frida’nın sonraki yaşamı için bir eşiği atladığını da hissediyoruz bir yandan.
Yönetmen : Carla Simón
Oyuncular : Laia Artigas, Paula Robles, Bruna Cusí, David Verdaguer, Fermi Reixach
Ülke : İspanya
Yapım : Valérie Delpierre
Vizyon Tarihi : 11 Şubat 2017
Haziran, 2020