Sosyal medyanın yaşamımıza girmesiyle kendini göstermeye başlayan ilginç alışkanlıkların bir bölümü yaşamımızın onulmaz sıkıntıları haline gelmeye başladı. Edebiyat ortamında da gözlenebilen “beğeni” kavramını bir silah gibi birbirine doğrultma durumunun bazı zamanlarda işletilmediğini görüp şaşırıyoruz. İnsanlar, yeni kitabı çıkmış yazarın sosyal medya paylaşımlarında ‘birbirini beğeniyle terbiye etme’ girişimlerine ara vererek cömertliklerini ortaya koyabiliyorlar.
Olağan paylaşımlarının takipçileri arasındaki bulduğu karşılığı ölçtüğü düşünülen beğeni ve yorum sayısının verdiği fikir, bazı durumlarda büyük değişkenlik gösterince haliyle kişinin de kafası karışıyor. Örneğin yeni çıkmış kitabını paylaşan bir yazarın beğeni ve yorum sayısının bir anda on katına çıkışını kitabın gördüğü ilgi olarak yorumlaması kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla bu değerlendirmenin özellikle nesnel karşılığını ölçerken yaşanabilecek bir hayal kırıklığı onarılması mümkün olmayan psikolojik yıkımlar bırakabiliyor.
Normal koşullar altında on – on beş beğeniyi geçmeyen bir insan kitabını paylaşınca iki yüz belki de daha fazla beğeni sayısına ulaşınca bunu okur tarafından onaylamak şeklinde algılaması kaçınılmaz. Ancak satış oranlarının beğeni tuşuna basılma oranıyla eşleşme şansı bulamıyor oluşu dengesi bozulmuş yazar görüntüsünün başlangıç noktası olarak karşımızda durabiliyor.
İnsanların normal koşullarda çok cimri davrandıkları ‘beğeni’ mekanizmasını aileye, hastalığa, ölüme ve benzeri hassas durumlara gösterilen özenin üretim ve yaratım süreçlerinde de bir teveccühe dönüşmesi kötü bir şey midir? Yani kişinin dengesi bozuluyor diye kitabı çıktığında beğenmemek, yorum bırakmamak daha mı doğru? Psikolojik saptama ve çözüm yolları arayışında olan bir metinde bu konuyla ilgili daha geniş yorumlar yapılabilir. Elbette bu yorumları daha yetkin insanların yapasında büyük fayda var. Ancak bir parçası olduğumuz edebiyat ortamının büyük savaşımlarında yara açan tarafta yer almamak da önemli bir ayrıntı olabilir.
Kitaba gelen yorumlara odaklanıyorum çoğu zaman. Çoğunlukla “okuru bol olsun” gibi bir ifadeye odaklanıyor insanlar. Yani onlar da yazar gibi kitabın çok okunmasından yanalar ve bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorlar. Başka yorumlar da var elbette. Ama genelleştirince hepsi aynı kapıya çıkıyor. İnsan beğeni tuşunu harekete geçirip yorumunu esirgemediği kitabın okuru bol olsun istiyor. Ama okuru olmadığı kitaba dua ve temenniyle destek olmaya niyetlenmesi, istemese de bazı yıkımları tetikleyebiliyor. Peki, sen değilsen o okur kim? O bol okurdan biri neden sen değilsin? O okur olma ihtimalin yoksa neden dükkânın önünde kalabalık yapıyorsun?
Böyle bir metni kaleme alma gerekçemiz kitabı almayı düşünmeyenlerin beğeni tuşuna müdahale etmek olamaz tabi ki. Kaldı ki bu durum herkesin dengesini de bozmuyor. Bazı durumlarda beğeni tuşunun ortaya koyduğu birim ölçütlerin iyileştirici etkisinden de söz edebilir bir başka görüş. Böyle bir görüşe de kimsenin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Ancak yüksek beğeni ölçütleri koymuş bir okur değilseniz ve okuma algınızı günlük yönelimler kolay etkiliyorsa, iradenizi sosyal medya, kitle iletişim araçları ve kulaktan dolma bilgiler yönlendiriyorsa elinizdeki gücü nasıl kullanmanız gerektiği konusunda konuşmamızın birtakım yararları dokunabilir.
Tüm alanlarda olduğu gibi yayıncılıkta da büyük sermaye gruplarının tekelleşme arzusu kötülük yapma sevdasından kaynaklanmıyor. Sermayenin kimseye kötülük yapıp kahkahasını köpürtme arzusu yok. Ama her şeyi daha çok para kazanmak için yaptıkları da ortada. Yıllar önce tüm dağıtım kanallarından kolaylıkla yararlanıp okur kitlesine ulaşabilen butik yayıncılık, gereğinden fazla yer işgal ettiği ve sermayeyi tatmin etmediği için türlü formüllerle oyun dışına itilmiş oldu. Yüksek dağıtım maliyetleri ve yüksek indirim taleplerinin tek derdi, sermayenin zamanını sadece çok satan işlere ayırmak istemesi. Böylece çok satmış bir kitabın satış rakamını iki katına çıkarmak için çalışacak zaman bulabileceklerdi. Tabi bu akıllı plan doğanın ve teknolojinin müdahaleleriyle yine aksamış olsa da süreç içinde para her engeli aşmaya devam ediyor. İnternetin devreye girmesiyle kendine yaşam alanı bulmaya çalışan butik yayıncılık bu alanda da baskılanarak bitirilmeye çalışılıyor haliyle. Sermaye gruplarına kapağı atmış yazarların sigarasını tüttürüp üstten üstten sırıtarak izledikleri bu eğlenceli manzara aşağıdakileri öfkelendirmekle kalmıyor, nefret iklimini de sürekli diri tutuyor. Ancak yaşamın olağan döngüsü içinde aşağıdakilerle yukarıdakiler zaman zaman yer değiştirdiğinden resmin kompozisyonu değişmese de başrol oyuncuları sıklıkla değişiyor.
Eğer siz de beğeni ölçütlerini niteliğe göre inceleyerek belirlemiş bir okur değilseniz ve okuma algınızı günlük yönelimler kolay etkiliyorsa, iradenizi sosyal medya, kitle iletişim araçları ve kulaktan dolma bilgiler yönlendiriyorsa beğeni butonundan esirgemediğiniz cömertliğinizin hiç olmazsa bir bölümünü nitelik algısına güvendiğiniz insanlar edinmeye ayırmanızda yarar olabilir. Edebiyat dergileri, şiir kitapları ve edebiyat mutfağına hayat veren yaratımın korunmak zorunda olan derinliği dua ve temenniyle ayakta duramaz. Okunacak kitabı kişisel olarak doğru analiz edemeyebilirsiniz, ortam çok bulanık. Ama bu konuda beğeni tuşunu yokladığınız insanla zaman zaman değerlendirin. Bütçenizde buna yer ayırdığınızı hissettirmeniz durumunda herkesin sorumluluk anlayışı yeniden biçimlenebilir.
Bugünün iyi şiiri, iyi öyküsü, iyi yazarı, şairi nitelikli kitaplar yayımlamak konusunda direnen yayıncıları ortalıkta anbean avazı çıktığı kadar bağıramıyor ne yazık ki. Hem bunun ayıp bir şey olduğunu düşündükleri, hem de zamanlarını buna ayırmak istemedikleri için. Kendiniz ve hep şikâyet ettiğiniz cehaletle, kötülükle, kifayetsizlikle, liyakat sorunuyla savaşım sürecine omuz vermek size de iyi gelebilir.