
Satırbaşı’nın yeni konuğu Gülçin Sahilli. Özgün Ergen, Gülçin Sahilli ile yeni kitabı Masumiyet Cambazı hakkında konuşurken iki şair bir coğrafyada kadın olmanın sosyolojik karşılıklarına da değindi…
Özgün Ergen:Mavi Esme Boran, Gülkedisi, Yağmur Sayma Makinesi kitaplarınızdan sonra Masumiyet Cambazı yayımlandı. Özellikle son kitabınız Masumiyet Cambazı, Haramlık Kapısı şiirinizde geçen dizede olduğu gibi “eşik, ne güzel kelime, her neye ait olursa/sınırda” bir eşikte olma halini hissettiriyor. Kitapta bir yandan gülümseyen, muzip, rol yapmadan hayatta kalabilen çocukluğu, bir yandan da eşitsizliklere, haksızlıklara öfkeli, biraz da topluma kırgın bir kadının gelgitlerini çok yoğun bir şekilde hisseden bir şair gördüm. Şiire bakışınız da -Masumiyet Cambazı’ndan önceki kitaplarınıza göre- bir değişim söz konusu oldu mu? Hakikaten bu kitap bir eşik midir?

Gülçin Sahilli: Önceki kitaplarımda toplumsal olaylar yer alırken, Masumiyet Cambazı’nda o genellik daraldı ve kadın sorunlarına odaklandım. Kadın gözyaşları ülkemiz sularında öyle büyük bir alan kaplıyor ki bu kadar keskin acıları gün be gün görüp, hissettikçe başka konularda yazmadı kalemim.
Eşiklerde durunca ise ben eşiğin ötesindeki buzdan şatoya yıllar önce yerleştim. Çünkü dandizm ana fonlu sevgiler zamanesinde şiirlerde gördüğünüz muzip kız çocuğunu korumam gerekiyordu. Artık ne yaşamda ne de yazdıklarımda had arsızı, çat kapı, misafire yer yok. Ancak zili çalıp kaçan çocuklara kadar kalan iyimserliğim.
Özgün Ergen: Masumiyet Cambazı, son yıllarda yaşadığımız kadın cinayetlerine, iyi halden serbest kalmalara, erkek egemen toplum ve düşünce yapısına karşı büyük bir öfkeyi ve derin bir duyarlılığı barındıran bir kitap. “Bir, iki/üç olur, sayılmaz/ Traşını olur, kravatını döner/Dünyayı cebine doldurup gider/ İyi halden kaldığı yerden devam eder” dizelerinde olduğu gibi bu tepki hem apaçık, hem de ironiyle harmanlanmış. Dile hâkim bir şair görüyoruz. Bu konularda kitabilikten kaçınmak, doğallıktan uzaklaşmamanın bir yolu da ironiyi kullanmak diyebilir miyiz? Ve hayattan nasıl beslenir Gülçin Sahilli?
Gülçin Sahilli: Gülerken ağzını eliyle kapatan kadınlar coğrafyasında başka türlü şiirler yazmak zor. Kadınsanız daha da zor. İroniye gelince bu antonim dünyada kabını çatlatmayan kalemi eline almasın. Zaten eser miktarda sevmenin kaldığı kent koşturmacasında alüminyum folyodan daha gerçek parlaklıklara ihtiyacımız var. İşte sarkastik dönemeçler tam da bu ruh kısılmalarında kalbimizi serinletiyor. Sonuca kısa yoldan ulaşırsak da Gülçin Sahilli, şiirinin avlusunda diken yetiştirmeyi seviyor.
Özgün Ergen: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde yazan ve yazdıklarıyla var olmaya çalışırken haksızlığa uğrayan kadınlara neler söylemek istersiniz?

Gülçin Sahilli: Önce kendime söylerim, gelinler anlar. Şiirinizde önce kendinizi sonra hemcinslerinizi kollayın. Karşı taraf fiziksel olarak güçlü olduğu için güçlü değil. Birlik oldukları için güçlüler.
Bir edebiyat öğretmeni olarak çocuklarla yaptığım yazı atölyelerinde kız öğrenciler her zaman daha yaratıcı ve başarılılar. Sonra araya zaman, sorumluluklar ve baskılar girip bir de karşı taraf halaya başlayınca büyümüş kızlar hep bir adım geride kalıyorlar.
Hele bir de onlarca kusur bulan eleştirel amcalar, kendi türlerine gelince “yakışır paşama bu dizeler”, “devam et”, “var ol”, “öyle derinsin”, “böyle zekisin” süslemeleriyle peynir tenekelerini tıngırdatınca başlıyor adem bayramları.
Şiire dik durun kızlar! Kollayın dizelerinizi!