Dilenciliğin bu denli meşru görüldüğü ülkelerde kimse yoksulluktan intihar etmez. Ancak Türkiye’den peşi sıra intihar haberleri yayılıyor.
İki farklı şehirde yoksulluktan intihar edildiğini okuyan insanların üzüntüsü bir sayfadan öteye uzanamıyor. Çünkü biten para değil aslına bakılırsa. Biten yaşama gereksinimi ve umudu. Bu mücadeleyi vermenin anlamsız hali…
Hatay’ın Samandağ ilçesinde üç ay önce genç bir adam karısının ve çocuklarının gözü önünde öldürüldü. Kentte yoğun bir üzüntü hâkimdi. Ama bir daha bunu kimsenin denemeye cesaret edemeyeceğini gösteren şiddette bir infial oluşmadı. Üç ay sonra kocası gözü önünde dövülerek öldürülen kadın intihar etti. Herkes üzgün.
Devletin halka verecek parası yok. Muhalif haber bültenleri paranın müteahhitlere dağıtıldığını anlatıyor. Halk çok üzgün… Ödediği primlerin hak edilmiş geri dönüşlerini alamayan insanlar da çok üzgün. Herkes çok üzgün…
Bir kitap fuarında sattığı ayraçlar kadar kitap satamayan yayıncı ayraç yatırımına yönelme eğilimini yazarlık serüveninin varoluş gerekçeleriyle yarıştırıyor. Şahsen benim de bundan sonraki ilk eserim bir ayraç olabilir. Öldüğümde biyografimde “kendisinden geriye üç kitap, 15 ayraç kaldı” dedirtebilirim.
Sonra ayraca on lira vermek yerine on lirayı ayraç yapmış bir çocuk tebessümü belirdiğinde kendimi bunun kurgu olmadığına inandırmak istiyorum. Ama o paylaşımdaki ifade yok mu? “Fakiriz ama salak değiliz” diyor. Ya salaksak… kim bu hayatın fişini çekip yeniden takacak…