Aksisanat Portal’ın yeni bölümü Satırbaşı’nın İlk Konuğu şair Nevruz Uğur. Nevruz Uğur’la eleştiri üstüne konuştuk…
Aksisanat: Bir klişe haline dönüşen “Her türlü eleştiriye açığım,” sözü hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Nevruz Uğur: Bu bayat, bu klişe söz genelde tüm sanatçıların, özelde şairlerin yeri geldiğinde duyulan – okunan dış sesidir. Duyulamayan, duyurmadığı, okunamayan iç sesi ise “Hayır! Hiçbir eleştiriye açık değilim ve beni eleştirenlerden nefret ederim.” diyenidir. Dünün arşivleri, şimdinin yazınsal arenası dergilerde, kitaplarda ve internet ortamındaki eleştiri hareketleri yüzünden kalp kırıklıklarıyla doludur. Şairler, özellikle ve ne acıdır ki eleştiri – deneme – incelemeyi de görev ve sorumluluk edinmiş şairler, kendilerine yöneltilen en basit eleştiride inciniyor ve yakışıksız tepkiler veriyorlar. Özellikle internet ve dergiler ortamında sık sık yaşanan bu olumsuzluklardan herhangi bir kurgusal, fakat gerçekliği her zaman, sık sık olan bir örnek verelim: Daha tanışmamışsınız bile. Bir biçimde herhangi bir kitabıyla tanışmışsınız ve içinden birkaç şiirinden söz ederek onurlandırmışsınız. Neden ve nasıl yaptıysanız, bu değerbilirliğinize öyle bir övgüyle karşılık verir ki kendinizi biliyorsanız yüzünüz kızarır, artık ona göre sizden büyük şair yoktur, özelden övgüler düzer, paylaşımlarına katılır, size hakkınızda yazacağı yazılar olduğunu söyler. Bunları açık alanda yapamaz nedense. Hâlbuki yazışma ileti kutunuzda, arşivinizde durur aylarca, yıllarca… Başka bir günde başka bir düzlemde, bir yerlerde bir yazısına veya dizesine takılır iyi niyetle, hatta geri dönüp de duyduğunuz çelişkileri açıklama fırsatı verdiğiniz dürtme – uyarma niteliğindeki yorumunuza bile katlanamaz ve anında kendini inkâr ederek dün dedikleriyle birlikte size, şiirlerinize, tüm emek sürecinize, hatta kişiliğinize saldırır; sizi tümden her şeyinizle beğenmediğini – sevmediğini söyleyecek denli de saygısızlaşır. Bu şairdir, eleştirmendir, araştırmacıdır, bu insandır; dahası bir kişilik, sözde bir birey, bir özyapı örneğidir. Bu örnekleri değişik olaylarla değişik kişiler üstünden özellikle şair ve eleştiriye katlanma yeteneği açısından çoğaltabilirsiniz. Hele internet kullanıcısıysanız çeşitli düzlemlerde bu kişiliklerle sık sık karşılaşabilirsiniz.
ŞAİRDE ELEŞTİRİYE KARŞI DEĞERBİLİRLİK başlığını atarken bu tiksinç özyapıdaki kişilikleri yazmadan geçmek istesem de geçemedim. Üzgünüm ki çok var bunlardan ve şiirleri, hırs ve hastalıkları kadar kötü değil; ama varlar. Bu kişilikteki şair bireyler şiirlerinin değerlendirilmesini, eleştiriyle değil övgü ve alkışta görebilenlerdir. Sanatsal yaratılarını eleştirenlerin hangi estetik ölçü ve seçenekle beslendiğini ve kendi yapıtına- şiirine nasıl yansıdığını duymak, görmek bile istemiyorlar, bu umurlarında da değil. Bu türden sanatçı – şair bireyler şiirle ilgili onca kuram, kavram ve kargaşa içinde kendilerine içeriden bakacak bir pencere, bir göz açmaya vakit bulamamışlar; korkunç bir özgüven yüksekliğinden en ufak bir özdenetime yanaşamamış ve geldikleri yerlerde de özeleştiriden korkar, kaçar olmuşlar; naçar olmuşlardır; üstün zekâlarını, iyicil algılarını, onca sevileceklerini kalın – katı egolarına kilitlemişlerdir. Onları tüm yazın düzlemlerinde birbirini ölçüsüzce parlatırken görürsünüz. Dillendirmek zor ama, sanki onca bilgiyi, birikimi insanlık için, sanatsal güzellik için, yaşam için değil de birilerine yaranmak için edinmişler. Bu kişilik durumu tüm sanat tarihi süresince olmazsa olmaz bir kuralmış gibi ne yazık ki hep olagelmiştir. Ahlak, etik ve estetik birbirini her durumda desteklemiyor, beslemiyor; eleştiriye karşı, eleştirene karşı değerbilirlik sanata saygıdır oysa.