AHMET YILDIZ’DAN ALÇAKLIK ÖYKÜLERİ
Bâki Asiltürk
Ahmet Yıldız 1980’lerin ortalarından beri, insana dair ne varsa öykülerinde işlemeyi ilke edinmiş yazarlarımızdan. Dergicilik serüveni yüzünden zaman zaman öyküyü ihmal etse de gerek ilk kitabı Üçlü Kavşak’la (1988) gerekse de Kadın ve Boğa (1999), Genç Kyros’un Yazgısı (2002), Nizamülmülk’ün Öldürülüşü (2014) adlı yapıtları ile türün dikkate değer örneklerini ortaya koymuştur. Şimdi, Alçaklık Öyküleri(Boyalıkuş Yay., Ankara 2018) ile öykücülüğünün yeni verimlerini biz okurların dikkatine sunuyor.
Kuşağı içinde farklı bir yazarlık serüveni gösteren Ahmet Yıldız, 2000’lerde yazarlığında yeni bir yola girmiş görünüyor. 2000’ler eşiğinde kaleme aldığı öykülerde tarihsel-mitolojik kaynaklara yakından bakmaya başladı, modern bir öykücü gözüyle kaynakları değerlendirmeyi ilke edindi.Hemen hatırlatmalı ki Alçaklık Öyküleri’ndenönceki iki kitabı da (Genç Kyros’un Yazgısı, Nizamülmülk’ün Öldürülüşü) dışarıdan ve içeriden malzemeye bakışla benzeri bir yapılanmanın ürünüydü.On öyküden oluşan Alçaklık Öyküleri yazarın bu yaklaşımının yeni ve gerçekten ilginç örnekleriyle şekilleniyor.
Kitabın ilk öyküsü olan “General ve Karısı”nda çok eski, yüzyıllar önceye dayanan bir aldatma-aldatılma olayını işliyor yazar. Konstantinopolis’in ünlü generali Belisarios’un, karısı Antonina tarafından aldatılma hikâyesinde odak noktayı Antonina’nın genç Theosodios’aolan tutkulu bağlılığı ve bunun yol açtığı felaketler oluşturuyor: “Olaylara karışmakla suçlanarak sürgün ya da ölümle cezalandırılmış politikacıların ve soyluların af dilemeye gelen karılarının karşısına, yarı çıplak çıktığı söylentileri dolaştı Konstantinopolis evlerinde. Theosodios’a tutkusunu, hizmetçiler dahil çevrede bilmeyen kalmamıştı. Herkes ne olup bittiğini görüyor ancak ağzını açamıyordu. Kadın, şehvetin tutsağı olmuştu.” (s. 19) Antonina, tutkularına esir olmuş, kocasını ve hatta bütün toplumu karşısına almış aykırı bir kadın portresi çizer tarihin karanlıklarında. Ahmet Yıldız, bu gerçek kimliği alıp yeni bir gözle öyküleştiriyor ve bunu yaparken de kendi bakış açısını satırlar arasına sıkıştırıyor.
Kitabın ilginç öykülerinden biri olan “Çocuk Haçlılar”da tarihsel gerçeklere dayalı bir başka anlatı karşımıza çıkıyor. XIII. yy. başlarındaki Ortaçağ Avrupasında kilise tarafından estirilen “Kudüs’ün yeniden ele geçirilmesi” rüzgârı sadece yetişkinleri değil çocukları da etkilemiş ve iki değişik zamanda “çocuk haçlı seferi” düzenlenmiştir. İkisi de başarısızlıkla sonuçlanan bu seferlerde on binlerce çocuk açlık, sefalet, hastalık nedeniyle yollarda telef olmuştur. Ahmet Yıldız, tarihin karanlıklarında kalmış bu olayı zaman zaman bilgiye, zaman zaman da kurguya dayalı şekilde anlatıyor. Diyaloglarla beslenen anlatıda özellikle çocukların bu yola nasıl sevk edildiklerini gösteren “alçaklık” saptamaları ilgiyle okunuyor. Çocuk dünyasının saflığı ve bu saflığın yetişkinler tarafından kötüye kullanılışı maalesef günümüz dünyasının da kanayan yaralarından.Gün geçmiyor ki bir çocukların kaçırılışına, öldürülüşüne dair haberler almayalım. Öyküyü, bu noktayı göz ardı etmeden okumak gerektiği düşüncesindeyim. Çocuklar hep masum ve onların bu masumiyeti hep suistimal ediliyor.
Ahmet Yıldız, ilginç kurgular da deniyor anlatılarda. Sözgelimi “İmparatoriçesiz İmparator” başlıklı öyküyü üst kurmaca tekniği üzerine bina ettiği görülüyor. Öykünün aktüel zamanında tarih konulu bir çalıştaya katılan anlatıcı, bir dostuyla uzun sohbetler yapıyor ve alt metni meydana getiren olaylar zinciri bu sohbetlere yedirilmiş olarak sunuluyor. Öyküde asıl ele alınan, son Bizans imparatoru Konstantinos Palaiologos’un müzmin bekârlığı konusudur ama yazar bu konuyu aktüel zamanda iki akademisyenin evlilik-bekârlık tartışmaları içerisinden görünür kılıyor. Bir yandan iki dostun sohbetleri devam ediyor bir yandan da bu sohbet içinde Konstantinos’un hazin macerası dile getiriliyor. Benzeri bir kurguyu “Viyana’daİhanet”te de görüyoruz. Bu öykünün aktüel zamanında da üç arkadaş bir bekâr evinde toplanıp bira içerek maç izlemeye başlarlar. Arada da sohbet ederler. Sohbette söz,dönüp dolaşıp Viyana Muhasarasına gelir ve o muhasarada Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın uğradığı ihanet anlatılır. Yazar, öykü sonunda tekrar aktüel zamana döner ve üç arkadaş arasındaki tarihsel tartışmanın gündelik hayattaki izlerine değinir.
Öykülerin içeriklerinden daha fazla söz etmeyeyim ve diğer öyküleri okurun merakına bırakayım. Onlar da en az bu sözünü ettiklerim kadar ilginç, okumaya değer içeriklere sahip.Genel olarak insanın ne kadar alçaklaşabileceği sorusunun tarihsel yanıtlarını arar görünse de aslında insanoğlunun bazı temel dürtülerini gözler önüne seriyor yazar. Aşk, ihanet, iktidar çerçevesinde alçaklığın öyküsel tarihi gibi duruyor kitap. Elbette işlenen konuların ilginçliği de önemli ama bana kalırsa kitabın en önemli özelliği, bakış açısında ve yazarın zekâsında, zihniyetinde yatıyor. Malum; postmodern roman kaleme alan pek çok yazarımız romanın orasına burasına birkaç hanım sultan, eski bir cinayet, sarayda yaşanmış bir aşk-cinsellik epizodu koymayı marifet sanıyor. Mazlemenin insani tarafını ya dikkate almıyor ya da bu yeteneğe sahip değil. Ahmet Yıldız ise Alçaklık Öyküleri ile modern bir yazarın tarihsel kaynaklardan nasıl yararlanabileceğinin, neleri dikkate alması gerektiğininyanıtını da veriyor. Zevkle okunacak, üzerinde düşünülecek, yalın anlatımıyla çarpıcılığı yakalayan öyküler bunlar.
———————————
Ahmet Yıldız, Alçaklık Öyküleri, Boyalıkuş Yay., Ankara 2018