Müşerrih 5
Gültekin Emre’ye Şerh
Bir destan; aile soykütüğü. Albüm değil, varoluş epopesi. Su Yazısı’ndan (2007) sonraki uzun yolculuk. Merak edip duruyordum Bedirhan Toprak’ı, neden sustuğunu, bu suskunluktan doğacak yeni şiirlerini; elbette romanlarını da. Sonunda yekpare ‘gnossiennes’ şiiri uykuyla uyku arasında (YKY), 2017) çıkageldi. Özgün bir söyleyiş, çok anlamlı sözcük, hece bölmeli dize yapısıyla kendinden yola çıkıp yine kendine varışın serüveni bu yeni kitabı. Dünyaya gözlerini açtığı aile ortamının, akrabalardan oluşan o sıcak unutulmaz çember; yani ‘cennet’te, yani o “cennette/bir çocuk.” Doğmadan önce başlayan uzun mu uzun bir düşünme, oluşma, olgunlaşma serüveni: ‘gnosiennes’ Fransız piyanist, besteci, müzikte “mizahın babası” EricSatie’ninönemli bir yapıtı. Bazı bestelerine “Armut biçiminde bir parça” ya da “Dişi ağrıyan bir bülbül gibi” adlar vermiş. Tuhaflıklarıyla anılan, Dada hareketinin besteci gözdesinin bu yapıtı elinden tutmuş Bedirhan’ın. Parçalana parçalana, bölüne bölüne oluşturmuş varlığını. Her bölüm, kendine başka bir bölünmeyi, kırılmayı, varoluşu oraya koyuyor uzun uzun, nehirşinir. Dünyaya gelmeden önceki dünya, hayatın çerçevesini, doğasını tahmin ediyor ya da gözünün önüne getiriyor. Sonra, ailesinin varlığını yerli yerine oturtuyor bu dünyada; içinde varlığını sürdüreceği ortamın belirlenmesi. Kendi doğumuna doğru parçaları, bütünlmeye, birleştirmeye başlıyor.
Muhterem Kâri, Bay-Bayan Okurcuk, Dear Reader,
Lütfen hemen yılgınlığa kapılma; Enver Ercan, senin fehmeyleme gücünü artırmak için bu metni koymuş Varlık’ın sonuna. Önceki yazıları anlamışsındır, karanfilin sıkıysa bunu anla, demeye getiriyor. Bu fakir de el yordamıyla sana kılavuz olmaya çalışacak. Korkma bununun oktan kurtulması ihtimalini en aza indirgeyerek.
Önce amaca bakalım: Şairimiz bu tanıtım metnini niye yazmış? Her şeyden önce okurcuklarına Bedirhan Toprak’ın son kitabının özelliklerini anlatıp, onların bu kitaba teveccüh göstermelerini sağlamak. Gültekin Emre, metinde bu şiirin edebiyatımıza getirdiği yenilikleri açık açık yazmış. Bu yazıyı okuyan herkes doğru kitapçıya koşmuş, Bedirhan Toprak’ın kitabını sormuştur. Ben de öyle yaptım. Kitapçım iki elini yana açıp “Yok satıyor Hocam!” dedi.
- Emre kitabın “bir destan, bir aile soykütüğü” olduğunu söylüyor; yerinde bir teşhis. Ardından ‘varoluş epopesi’ diyerek ‘destan/epope’ kullanımıyla dilimizi zenginleştirmenin yanında Farsça ve Yunanca bildiğini de ortaya koymuş oluyor! Zaten Şehname de İran şahlarının soykütüğü değil mi? Şairimiz, ikisi arasında paralellik kurarak sadece paralel devlet olmadığını, paralel destan da olduğunu hatırlatıyor bize. Böylece memleketimizi ve şiir dünyamızı bir darbeden kurtarmış oluyor.
Emre, Bedirhan Toprak’ın neden sustuğunu merak etmiş. Bir telefonu olmayışının acısını yaşamış. Oysa bir telefonu olsaydı, hiç olmazsa bir mesaj çekerdi: Neden sustun arkadaş, kaynanan müdahale mi ediyor, Fırat Kalkanına mı katıldın?
Öyle ya, şairin susması gerektiğine ilişkin bir KHK yayımlanmadı! G. Emre, benim gibi meraklı turşucu olaydı, çaaat! diye çatlardı. Neyse ki Bedirhan kardeşi şiirin suskunlukla yaratıldığını biliyor ki, bunun ceremesi olarak ‘gnoisiennes’uyku ile uyku arasında ‘destan/epope’siyle çıkagelmiş. Bu büyük sürpriz, az kalsın Gültekin abisinin kalpten gitmesine sebep oluyormuş!
Neyse ki kitabı okuyunca ‘özgün bir söyleyiş, çok anlamlı sözcük, hece bölmeli dize” ile karşılaşmış da kendine gelmiş. Zaten öbür müteşairlerin şiiri hiçbir zaman ‘özgün’ olamamıştır. Hele çok anlamlılığı ilk kez Bedirhan Toprak yarattığı için, tevriye ile karşılaşan Emre az daha küçük dilini yutuyormuş. Hele ‘hece bölmeli dize’ meselesi, şiirde onu bir doruk kılıyor. Böylece Bedirhan Toprak, 2015 Kuşağı’na da yol gösteriyor: Heceyi böl, ama vatanı bölme!
Bence bu tip metinlerde şaire iyilik yapayım derken, onun özelini ifşa etmemek gerekir. “Doğmadan önce başlayan uzun mu uzun bir düşünme” diyerek şairin özelini anlatmak, başkalarının komplekse ( bilgisayar uyarıyor: bu sözcük yerine ‘karmaşık’ı kullan, diye. Siz istediğinizi alın!) kapılmasına sebep olur: “Adamdaki fıtrata bak, daha doğmadan düşünmeye başlıyor, biz bu yaşa geldik hâlâ düşünemiyoruz. Neyse ki bizim yerimize düşünen Reyiz’imiz var, tarikat şeyhimiz var!”
Gültekin Emre, düşünce üretimine çok saygılı olduğu için EricSatie’nin müzikte ‘mizahın babası’ tamlamasını tırnağa almış. Zahmet edip Vikipedia’ya sorduğu için Emre’ye ne kadar teşekkür etsek azdır. Ayrıca bestelerinin adını falan vermeseydi, biz nasıl sevebilecektik Bedirhan Toprak’ın şiirlerini?
Gültekin Emre’nin EricSatie’nin ‘Fransız’ olduğunu söylemesi, özünde modern Türk edebiyatını başımıza kimin, hangi ulusun sardığınıgöstermesi bakımından da ilginç! Bu Fransızlar olmasaydı, biz “Minareden at beni/İn aşağı tut beni” dizeleriyle ışık hızının ölçen ilk ulus olacaktık!
İlginç bir tespit de Erik Efendi’nin (Hidayete erdikten sonraki adı böyle olmuştur!) Bedirhan’ın elinden tutmasıdır. Erik’in yarattığı tusunami şu sonucu doğurmuş: Toprak, ‘parçalana parçalana, bölüne bölüne’ kırıla döküle, düşe kalka, sürüne sürüne ‘oluşturmuş kendi varlığını.” Bravo Toprak’a; bunu kendi küllerinden doğan kaknus başarabilir ancak!
Toprak’ın bir başarısı da doğar doğmaz dağılmış olan ailesini toplamış olmasıdır.
Rahmetli –kiloca da- çok böyyük bir liderimiz vardı. İki saat konuşur hiçbir şey söylemezdi. Emre’nin yazılarını okuyunca –nedense- o rahmetli geliyor aklıma.
Gültekin Emre tarafından kitabının böyle tanıtılmasını isteyenler lüften kuyruğa girsinler. W. B. Bayrıl, sana çay yok! Çün Almanca bilmiyon.
Bâki Hoca belki alınacak ama Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerek, kitap tanıtımında Altın Börülce için Gültekin Emre’yi aday gösteriyorum. Yolu açık, okuru bol olsun! (Face’ten öğrendim bu cümleyi!)