Mustafa Sezer
İnsanlar; bilhassa evlerinde bir tadilat veya daha yüzeysel bir değişime gideceğinde, ilk gözden çıkarılan mekândaki matbuat olur çoğunlukla. LCD televizyon, bilgisayar, beyaz ve beyaz olmayan eşya ( yıllardır onların da türlü renkte olanı var çünkü…) ile matbuat dışındaki hemen her şey bir biçimde yerini muhafaza ederken en azından; gazete-dergi-kitap üçlüsünün kendilerine düşman muamelesinde bulunulur gibi oradan uzaklaştırıldığını görüyoruz. Bunlar; şansları varsa yan odaya yahut evin balkonuyla bodrumuna, yoksa geri dönüşüme taşınıyor. Sanki çok okuyan bir toplummuşuz gibi; bir de bu ani sırt çevirme, edebiyat dergilerinin de içinde bulunduğu durumun sebeplerinden biri değil mi?
Bu bağlamda trajik-komik birçok örneklemeye yer vermek mümkün ama bu sayfanın konusu değil bu. Edebiyat, edebiyat dergileri; insana rağmen var! İnatla, ısrarla sürdürüyorlar varlıklarını. Mademki matbuatın hükmü bir yere kadar, “dijital ortam” denen bir şey var; işte “Trendeki Yabancı” bunlardan biri. Can Yayınları etiketiyle çıkan derginin bu yazıya konuk olan, altıncı sayısı. Güzel, son derece anlamlı bir de logosu var “Trendeki Yabancı”nın. Dergiye; internet ortamında olduğundan, son derece sembolik bir ücretle abone olabiliyorsunuz. Bence sembolik bu ücret? “Hafıza-i Beşer” başlıklı altıncı ve son sayıya şöyle göz attığımızda Selim Bektaş’ın (editör) ardından Remzi Karabulut, Ryunosuke Akutagawa, Batuhan Aşıktoprak ve Tochukwu Emmanuel Okafor ile devam eden; dilimize özenle çevrilmiş öyküler buluyoruz. Derginin diğer sayı başlıkları; Başlangıç, Şemsiye, Susamak, Çocuk Oyuncağı ve Yanlış Anahtar (Eylül, 2019) adını taşımakta.
Orlando’dan Veronika’ya evrilen ve Eskişehir/Odunpazarı’ndan bize ulaşan; Mustafa Furkan Öktem’le Nilgün Emre’nin insanüstü bir çabayla hayata bağlamaya çalıştığı dergi, şartlar ne kadar zor olursa olsun kaliteden taviz vermiyor gibi. Bunu hem baskıda, hem ambalajda; ayrıca dergiye alınan resimle şiir ve diğer yazılarda görmek mümkün. Son derece iyi niyetle hazırlanmış ikinci sayısı da elimizde Veronika’nın. Aşağı yukarı her sayıda aynı isimleri görüyoruz, gördük her iki dergide de. Neslihan Yalman, bu isimlerden biri. Yine sarsıcı bir şiirle bizi selamlıyor Neslihan; biz de onu…
Notos… Sondan üçüncü sayfasında genç öykücülere çağrısını tekrarlıyor dergi. Gerçekten de genç biri olsaydım yaş itibarı ile; Notos’un bu davetine seve seve icabet ederdim zira öyküde şaşmaz bir adres gibi duruyor dergi. Tıpkı Trendeki Yabancı gibi. Sekseninci sayıda Seçkin Selvi, Peter Bürger ve Charles E. May ön planda görünüyor ama öyle bir ordu var ki arkada (ön kapağın altında görebilirsiniz onları…); her birine ayrı ayrı önem vermek zorunda kalıyor insan. “Homeros’un Eserlerini Baştan Yazan Kadınlar” başlıklı yazısıyla Aslı İdil Kaynar da (80. sayı, sayfa 3) kesinlikle okunmalı!
Dokuzuncu sayısını Yıldız Kenter’e adamış Kıyı’da…Nilgün Marmara’dan bir şiir ve Ataol Behramoğlu’nun Aragon’a dair düşünceleriyle başlayan dergi; şiir ve düzyazılarla sürüp gidiyor. Sayfaları çevire çevire 32’ye geliyoruz. “Kutup Yıldızı O, Kaybolmaz!” diye tanımlanan ölümsüz insan “Aşk her yerde, her şeyde!” diyor. “İnsanlar oyuncu doğarlar, oyuncu ölürler!” diyor ve can alıcı noktayı koyuyor nihayetinde: “Mescit ya da cami yerine biraz da tiyatro açsınlar.”…(Kıyı’da. Dokuzuncu sayı, sayfa 32-35). Pembe kapağıyla son sayfasında Metin Altıok’un bir şiirini bizimle paylaşıyor dergi:
“Bazan oturduğum yerde/Kendi kendime dalıp giderim,/ Bulanık geçmişimle…”
“Uzak kentlerde sessiz bir ziyaretçi: Demir Özlü”…26. sayısı da elimize ulaşan Edebiyat Nöbeti’nin bu sayıdaki konuğu; 9 Eylül 1935 İstanbul doğumlu, öykü ve roman yazarı ama aynı zamanda Tezer Özlü’nün ağabeyi usta kalem. Süreyya Köle’nin editörlüğünde ve Süreyya Köle’yle M. Sadık Aslankara, Zerrin Saral, Nilgün Çelik, Meliha Yıldırım ve Hülya Soyşekerci’nin bu usta kaleme dair düşüncelerini okuyoruz sayfa 58-79 arasında. Zerrin Saral yazısına; Nietzsche’nin “Zerdüşt Böyle Buyurdu”sundan bir bölümle başlıyor ki, harika…René Char ve Lale Müldür şiirleriyle başlayan dergi; 1951 Konya/Tuzlukçu doğumlu İbrahim Sarı’nın iki tablosuyla sona ermekte…
Sanat/edebiyatla sağlıkla kalın!