Selda AKTAŞ
1950 kuşağının dili en etkin ve farklı kullanan yazarlarından biridir Leyla Erbil. Varoluşçuluğun “özgür seçim” ve bu seçimin gerektirdiği “eylem” ilkelerini öykülerinde daha başarılı bir şekilde yansıttığı, karakterlerinin kendilerini öteki insanlara bağımlı hissetmekten kurtarmaya çalıştıkları ve yabancılaşmanın neden olduğu “saçmalık” durumunda bile “isyan” fikrinden kopmadıkları görülür.
Leyla Erbil karakterleri, ellerini kollarını bağlayan geleneksel inanışlarla mücadele eder. Erbil’in öykülerinde, kadın-erkek ilişkilerine, toplumsal baskılara ve önyargılara yönelik öfke ve isyan fikri, diğer öykücülere göre daha sert ifade edilmiştir.*
Karakterlerinin dini, ideolojiyi, dayatılan kadınlık biçimini, aileyi, babayı, kocayı reddetmesi, onlarla çatışma halinde olması gerekir. Leyla Erbil eserlerinde bu figürlerle mutlaka karşılaşırız. Psikanaliz, varoluşçuluk ve Marksizm ağırlığı metinlerinde hissedilen akımlardır. Kendi olma sorunsalı her anlatısında karşımıza çıkar.*
Eski Sevgili, toplam beş öyküden oluşmakta olup kitaba ismini veren öykü beşinci öyküdür. İlk baskısı 1977 yılında yapılmıştır. İçindeki öykülerin ikisi kısa, üçü uzundur.
-Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu
-Clinton Godson
-Biz İki Sosyalist Erkek Eleştirmen
-Bunak
-Eski Sevgili
Eski Sevgili adlı novella, yazarın ilk uzun öyküsüdür.
KONUŞMADAN GEÇEN BİR TREN YOLCULUĞU: “Bir kimse saçı sakalı ağırmadan yüz yaşına kadar yaşamak isterse cevizi tayyip, ak fülfül, kara fülfül, zencefil, sekakali lisan, asfuruhelife, kırlangıç otu, behmeniahmer otlarının her birinden bir miktar iyice dövdükten sonra peteğinden yeni alınmış balla macun yapıp sabah ve akşamaç karnına ceviz iriliğindeyemelidir,derdi Tekvin Ninem.” cümlesiyle açılır öykü. Bu hikâyede toplumun geleneksel bakış açısı Tekvin Nine karakteri ile verilir.
Yedi yaşındayken, ninesinin ilaçlar yapmak için kullandığı, kutsal saydığı tası fırlatması ve kovadan çıkan arının memesini sokması kadın anlatıcı tarafından lanetlenme olarak aktarılır. Sıklıkla Tekvin Nineye vurgu yapılır. Kahramanımız Doğu’ ya, Van’a, yolculuk yapmaktadır ve bu yolculuğun belli bir amacı yoktur.
“Doğu’ya gideceğim ben; Van Gölü kıyılarına, el güneşe siper edilerek bakıldığında göl mavisinin görülemeyeceği, su kokusunun erişilemeyeceği yerlere uyup sesine omuriliğin içindeki tükenmeyen, her sabah kendi kendisini yaratan, dipdiri uzlaşmazlığın.
Kadın anlatıcının düşünceleri dağınıktır. Yolculuk bir trende yapılır. Karşısında bir yolcu daha vardır ama sesi sadece birkaç defa duyulur.
“Hava pek güzel değil mi bayan? Gök sümbül mavisi sarı, şunlar okullara giden köylü çocukları, toprak da katı mı katı, buralarda ne mercimek yetişir, ne bakla, ne kantaron mürkü yakı yapmaya.”
Ancak anlatıcı bu yolculukta sürekli geçmişine gider. En belirgin hatırası ninesidir. Hikâye toplum yargılarını kırmaya ve kendini oluşturmaya çalışan eğitim almış, kitap okuyan, belli bir entelektüel birikimi olan genç kadın bakış açısıyla verilir. Karışık duygularla ve geçmişe dönük anlatımlarla başlayan öykü aynı şekilde tamamlanır ve bir sona ulaşır.
CLİNTON GODSON: İki kişinin diyaloglarından oluşan bir öyküdür. Bunamış Clinton Godson hakkında konuşurlar. Öykü ilginç bir diyalog içerir. İki kişi sürekli güler. Erkek Clinton hakkındaki bildiklerini anlatınca keyifler daha da artar.
“-Hiç kağıdı yok
-Kağıt mı?
-tek bir kağıt parçası bile bulamadılar üzerinde
-kağıtsız bir adam ha? Ha hahahaha
-kağıtsız bir adam ha? Ha hahaha”
Clinton’un bunadığı, tarlaya giderek oturduğu gülerek anlatılır. Anlatımlar aslında uydurmadır.
BİZ İKİ SOSYALİST ERKEK ELEŞTİRMEN: Tacettin sosyalist bir eleştirmendir. Anlatıcı da sosyalisttir ama ona göre daha silik bir adamdır. Tacettin hayatın içinde olan, oyunun kurallarını çoktan öğrenmiş, aklı ve gücüyle övünen aksiyon insanıdır. Anlatıcı onu eleştirse dahi gücünü çoktan kabul etmiştir. Tacettin anlatıcıya şunları söyler.
“Biz istesek odundan bile yazar çıkarırız. odundan! Kardeşim istesek ‘her mahalleye’ bir yazar ha! Eleştirmensin gücünü bil. Yazarı da okuru da biz yaratırız. Unutma. Alçakgönüllü olmayacaksın, bak bana; tuttuğunu tutacaksın, paçayı kaptırdın mı yandın demektir. Alçakgönüllü bir eleştirmenin mesleği sarsıntılı demektir. Tuttuğunda da bira bir şeyler olacak ama, büsbütün kof çıkmayacak.
Anlatıcının, Tacettin hakkındaki görüşleri onu tanımamız için yeterlidir.
“belki de benden üstün yanı, içinde yaşadığı mekanizmayı benden iyi yerine oturtmasından geliyordu. Kendi sosyalistti, ama sosyalist olmayan bir toplumda yaşadığını biliyordu; almayacağı kadar da dürüst olmak istemiyordu. Düşe kapılmıyordu yani.”
Tacettin’in kadın yazar ve eleştirmenlere karşı da olumsuz bir davranış ve yaklaşımı vardır. Sevmediğini tutmaz hatta yerin dibine sokardı. Öykü kadın yazarların nasıl görüldüğünün somut bir anlatımıdır.
BUNAK: Öykü yedi bölümden oluşur. Her bölüm rüya ile başlar. Yıllar önce ölen yüzbaşının bunak eşinin zihninden geçenler anlatılır. Yaşlı kadının bütün konuşmalarında Anadolu’da yaşayan kürt kökenli, eğitim görmemiş insanlara bir eleştiri vardır. Kendini onlardan üstün görür. Kadın “Anadolu’nun tüm aç ayıları üşüştü vatanımıza” diyecek kadar öfkeli ve tepkilidir.
Öyküde farklı kültürlere atıf vardır. Türklerin dışındaki milletler bilgisiz olarak değerlendirilir. Kürt meselesini merkeze alan Erbil’in en politik anlatılarından biridir. Eşit ve adaletli olmayan toplumsal gerçekler Erbil gözüyle aktarılır. Güçlünün zayıfa yaptığı ayrımcılık ve zulüm temel meseledir.
Bilinçakışı tekniğini en fazla kullanan 1950 kuşağı yazarlarından Leyla Erbil bu öyküde de teknikten ve çağrışımlardan faydalanır. Her öykünün başında aktarılan rüyalar anlatıyı daha karmaşık hale getirir. Öykü, gerçekle düş arasında gidip gelir.
ESKİ SEVGLİ: Kitaba isimini veren öykü, Leyla Erbil’in ilk novellasıdır. İki bölümden oluşur. Asıl kişi Nigar’dır. Kırklı yaşlarında annesiyle yaşayan dul bir kadındır. Bankadan emekli olmuştur. Sosyalizme sempatisi olan Nigar kurulu düzene uyumsuzdur. Uyumsuzluğu başarı olarak gören Nigar, bankada çalışırken müdürünün yolsuzluğunu ortaya çıkardığı için genç yaşta emekli edilir.
Yaşamıyla ilgili bazı çelişkiler yaşar ve bu onu fazlasıyla rahatsız eder. Emekli maaşıyla aldığı altınları günü gününe takip eder hem de piyasaya bağlı olmaktan huzursuz olur. Bazen bir anarşist olmak ister bazen de konforlu yaşamından vazgeçemez. Annesiyle yaşamaktan keyifsizdir ama buna da bir çare bulamaz.
Leyla Erbil’in kadın karakterleri bir anne figürü tarafından gözetleme ve baskıya maruz bırakılmışlardır. Nigar’ın annesi küçükken “Allah baba görür” diye korkuturdu, giderek “Baban görürse kızar” demeye başladı, sonunda da “Konu komşu ne der sonra” demeye başladı.” Erbil eserlerinde bu baskı hissettirilmiştir.
“Eski Sevgli” öyküsü 12 Mart döneminin yoğun hissedildiği öykülerden biridir.
Nigar’ın hayatı evdeki anneyle, meyhanedeki “bacı” sıfatıyla, geçmişteki sevgili Salih’e duyulan özlemle sürüp gitmektedir. Leyla Erbil’in karakterleri kendi iç dünyalarıyla fazlasıyla meşguldür. Nergis de bu karakterlerden biridir.
Tanrıyla alaylı konuşması bile durumu görülürse iki yüzlülüğü belli olmasın diyeydi. Bu huyundan bir türlü vazgeçememişti Nigar. Ne yaparsa yapsın, birileri onu sürekli gözetliyormuşçasına denetlerdi kendini.
“Küçükken düşlerinde zalimlerle boğuşur dururdu: Maslak yolunda kadın kaçıranların izine düşer, çocukların ırzına geçenlere pusu kurar, paralarla kaçan banka veznecisini kovalardı. Giderek işlerin öyle olmadığını anladı. Asıl kötülüklerin nasıl örtbast edildiğini öğrendi. Düşmanlar sayıyla ölçülecek gibi değildi, öldürmekle de baş edilmiyordu. Salih’i o sıralar tanıdı… Sağ elinin işaret parmağının tırnağını sökmüşlerdi, saçlarının arasına doğru akıp giden yara izi vardı. Çok şey öğrenmişti Salih’ten. Ah evlenmeliydim onunla. Şimdi devrimciler arasında da saygın bir yerim olurdu. Tutmuş annesini dinlemiş, Bülent’e kapılmıştı. Boyuna, posuna, yakışıklılığına, sarı saçlarına aldanmıştı. Hoşlanıyor, hoşlanmaktan da öte onun kadını olmak istiyordu. Nigar evlenince anladı onun gerçek yüzünü. Öyle uzun süre birine sömürtmezdi kendini. İşte kendinde en sevdiği yanlardan biri buydu. Yanlışlığı gördüğü yerden dönüverirdi, hiç acımadan! Döndü de, ama artık Salih’i çağıracak gücü de yeniden başlayacak gönlü de yoktu. Kendini yenilmiş duyuyordu.
Nigar’ın müdavimi olduğu meyhaneler, sosyalist aydınların buluşma alanıdır. Meyhaneler, onlar için egemen düzene katlanabilmek için bilinçlerini gömdükleri birer “mezar” daha sonra ise bir direniş alanıdır. Tam olarak içlerinde olmayı başaramamanın verdiği boşluktan da memnun değildir. Değiştirecek gücü kendinde bulamaz.*
Nigar, kendini tanımak yerine, sosyalist örgütlerde kabul görüp kurtarılmayı ister. Mutluluğu ve huzuru dış unsurlara bağlayan Nigar, kendini yeteri kadar tanımadığı için meyhanede tanıyıp sığındığı Suret’i dayanıksız, korkak, melankolik görür. Ancak kendinin böyle olduğunu bilmez. Nigar kendini tamamlayamamış, ruhsal derinliğe ulaşamamış biridir. Kendine ait bir alan geliştirmek yerine mevcut durumu muhafaza etmeyi seçmiştir. İçinde bulunduğu muhit, birlikte yaşamayı seçtiği annesi kırklı yaşlarını süren Nigar’ın özerk yaşam oluşturmasını engellemiştir. Nigar için meyhaneler hem kurulu düzene isyan hem de oturup küflenme yeridir. Alkolik değildir. Ne tam bir kabul görmüş ne de dışlanmıştır.
Eski Sevgili, yetersiz bir kendilik durumunun yansımasıdır. İnsan kendini bilmek ve onu yönetmek zorundadır. Eğer böyle bir yönelme durumu yoksa içinde bulunduğu her şey onu şekillendirir. Onun kendinden kaçışının elbette nedenleri vardır. Emekli bir aşçı olan anne Naile hanım etkenlerden biridir. Dul olduğu için ahlaklı, bilinmek ve kabul görmek çabası vardır. Nigar annesini akıllı ama aynı zamanda iki yüzlü bulur. İkinci ve asıl önemli neden kendi varlık durumunu hayata geçirememesidir. Bütün atılımlarına rağmen büyük bir çaresizlik örneği sergiler. Bulunduğu konfor alanından keyfine bakan, gerçeklerle karşılaşmak istemeyen bir karakterdir.
Bütün olarak bakıldığında bu novella kendilik duygusunu başaramamış Nigar karakterinin kaçış durumudur.
*Jale Özata Dirlikyapan
*Nurdan Gürbilek
*Oğuz Öcal


