Ayşe Özgür Aydoğan / Özgür Sinema
Hayat
İnsanlar kendi üzerlerinde etkili olan dış nedenleri bilmezler. Cahildirler bu konuda. Onun için eylemlerinde tümü ile özgür oldukları illüzyonuna kapılırlar. Galiba biraz da bu nedenle kadere kader denecektir. Spinoza
Yedi yıl aradan sonra Zeki Demirkubuz, yine bir kadın ve bir erkeğin ilişkisini odağına alarak “Hayat” filmi ile karşımıza çıkıyor. Film bir yandan bize, Masumiyet ve Kader ikilemesini anımsatırken; bir taraftan da ilk defa toplumla uyum sağlamaya ve yazgısını kabullenmeye meyilli karakterleriyle Masumiyet ve Kader’den farklılaşıyor.
Kadın karakter Hicran (Miray Daner), Sinop’un Boyabat ilçesinde anne ve babasıyla yaşamaktadır. Babası genç kızı Rıza (Burak Dadak) adında genç bir adamla evlendirmeye karar verir. Genç kadına bir defa bile evlenmek isteyip istemediği sorulmamıştır. Hicran bu evliliğe kendini tamamen yabancı hissetmektedir. Evden kaçarak soluğu İstanbul’da alan Hicran, bir kapıdan çıkıp başka hayatlara açılan kapılardan geçerek kendi özgür iradesi ile mutluluğu bulacağı kapıyı, aslında kendini aramaya başlar.
Kızını anında evlatlıktan reddeden baba oldukça sert bir karakter, anne ise pasif ve çaresiz bir ev kadınıdır. Beğenilmediği için reddedildiğini düşünen Rıza ise yumuşak huylu, sıradan hayatı ile barışık genç bir adamdır ve kendisi gibi anlayışlı, ılımlı ve şefkatli bir adam olan dedesiyle yaşamaktadır; çünkü anne ve babası o çok küçükken ölmüştür.
Rıza başlangıçta reddedildiği gerçeği ile başa çıkıyor gibi görünse de zamanla yaşadığı durumu takıntı haline getirir. Hicran’ı bulup, muhakkak onunla konuşmalıdır. Dedesi ile birlikte kendilerine ait olan ekmek fırınında çalışırken ya da arkadaşlarıyla arabada oturup anlamsız konuşmaları dinlerken gördüğümüz Rıza’nın aslında sıkıcı bir hayatı vardır, başka türlü bir hayat arzusu veya ideali de yoktur.
Rıza, bir sabah rüyasında Hicran’ı görür, genç kadın ona gelmiştir. Rıza, ne içersin diye sorar, Hicran bir bardak su ister. Rıza suyu doldururken dalar gider ve su bardaktan taşar; genç adam o esnada uyanır. Rıza artık kararını vermiştir ve Hicran’ın peşinden İstanbul’a gider. Şimdi her yerde Hicran’ı aramaktadır, nerede arayacağını bilmediği için karakola kadar gider, orada Yılmaz (Doğu Demirkol) ile tanışır. Yılmaz engelli bir kadın satıcısıdır. Hicran’ı hiç tanımadığını ancak görürse Rıza’ya haber vereceğini söyler ki bu doğru değildir. Hali hazırda, Hicran ve Hicran’ı başka erkeklere satan Ferit ile aynı evi paylaşmaktadır. Ferit’in Yılmaz ile kavga etmesi üzerine Yılmaz Rıza’yı bulur ve Hicran’ın yerini söyler. Yılmaz biraz komik, biraz acınası karakteriyle filme renk katıyor.
Hicran, Rıza’nın algısında masum ve çaresiz bir kadındır; genç kadını zorla evlendirmeye kalkmışlardır. Rıza bu durumun sorumlusu olarak kendini görür. Hicran’ı kurtarması gerektiğine inanan genç adam, bir kafede kavga ederken gördüğü Hicran ve Ferit’in yanına giderek bir anda silahını çıkartır ve Ferit’i vurur. Rıza, cezaevine girerken, Hicran evine döner.
Hicran’ı asla affetmeyen ve belki de hiç affetmeyecek olan babası, genç kadını bir güzel döverek karşılar. Annesinin, babasının elinden zorla kurtardığı Hicran artık günlerini televizyon izleyerek ve telefon ekranına bakarak geçirmektedir. Demirkubuz sinemasında; özellikle, Masumiyet filminde de bol bol televizyon izlerken gördüğümüz karakterler gibi burada da Hicran ve annesini sıklıkla dizi ya da film izlerken görüyoruz. Bir gün, Hicran ve annesi yine televizyon izlerken Demirkubuz’un Kader filminden bir sahneye denk geliyor; Bekir ile Uğur’un trajik hikâyesinin ilk perdesini konu alan Kader’de, Bekir’in evlenip normal bir hayat sürme teklifini kabul etmektense hayatını pavyon köşelerinde geçirmeyi tercih eden Uğur, Bekir’in “Kötülük ama bu istediğin” çıkışı üzerine “O zaman kötülük istiyorum” diye yanıt verdiği sahne. Yönetmen bu sahneyle de Hayat filmini Kader ve Masumiyet filmleriyle birbirine bağlıyor. Ancak Hicran’ın hikâyesi, Uğur’un hikâyesinden farklı bir yöne ilerliyor.
Yeni bir kapı, yeni bir hayat
Çevresindeki küçük topluluğun kurallarına uyum sağlamaya karar veren Hicran, komşularının tavsiyesiyle 50 yaşında emekli öğretmen Orhan ile bir mantık evliliği yapar. Orhan, şiddete karşı, uyum sağlamaya elverişli bir adamdır. Hicran’ı yemeklere götürür, anlamaya ve iletişim kurmaya çalışır ama Hicran elbette bu ilişkiyi içselleştirmez. Orhan’ın arzu ettiği aşkı, sevgiyi ve vermesi gereken tepkileri vermez. Hali hazırda hayatla ilgili pek çok çelişkisi olan tutarsız bir yarı aydındır Orhan. Orhan sürekli konuşmakta, genç kadına bir şeyler anlatmaya çalışmaktadır ama konuşmaları o kadar çelişkili ve boştur ki, Hicran adamın anlattıklarından hiçbir şey anlamaz; zaten anlama çabası da yoktur. Nihayetinde Hicran’ın hayatında açılan bu kapı da kapanır. Genç kadın, dejavu yaşar gibi kendini yeniden annesinin dizinin dibinde bulur.
Son kapı, yeni bir umut
Rutin bir şekilde günler akıp giderken Hicran bir rüya görür; Rıza ona gelmiştir. Hicran, ne içersin diye sorar; Rıza su ister. Hicran suyu doldururken dalar gider… Su bardaktan taşar, genç kadın birden uyanır. Yıllar önce Rıza’nın gördüğü rüyanın aynısıdır bu, ama roller değişmiştir. Hicran için ilk başta reddettiği Rıza, artık beklenen, özlenendir. Rıza’nın ve Hicran’ın farklı zamanlarda aynı rüyayı görmesi yönetmenin filme kattığı kaderci bakış açısının işareti gibi. Aynı Masumiyet ve Kader ikilemesinde Uğur ve Bekir’in asla birbirlerinden kopamadığı gibi, bu filmde de Hicran ve Rıza’nın eninde sonunda birlikte olacaklardır.
Bir biçimde Demirkubuz, döngüsel bir zamansallık, bir kum saati çevrimi yaratarak iki ayrı öyküyü, kaderi (yani hayata bakışlarının yarattığı yaşanmışlıkları) farklı iki yolu birbirine çıkarıp birleştirmekte, yeni bir başlangıç eşiğine taşımaktadır. Hicran, en baştan beri kendisi için âdeta sokak sokak çizilmiş haritayı andıran bir hayata direnerek, yolunu kendince çizeceği özgürlüğü, denizi seçip kaçmış, tepeden inme bir yazgıyı reddetmişti. Çünkü onu kendisi, içeriden yontarak yaratmalıydı, Rıza’nın düşünü gördüğü nokta, bu yaratmanın tepe noktasını aslında göstermektedir. Ormanda dakikalarca ağladığı an, Hicran için, çıktığı gelecek yolculuğunun duvara dayanıp, geçmişe dönüşün başlayacağı bir miladı simgeler. Şimdi nihayet, rüyayla birlikte, kendinden emin ve Rıza’ya razıdır çünkü onu kendisi kendi kararıyla seçmektedir. Demirkubuz filmi, bir tünel karanlığı içinde noktalar, hikâyenin bundan sonrasına ilişkin merakı hafızalarda diri tutmaya dönük sanatçı girişimidir bu. Belki de döngü devam edecek ve reddiyeye dönük özgürlükçü bilinci, Hicran’a, Rıza’yı da terk etmesi gerektiğini bir noktada fısıldayacak. Kim bilir? Biz, karakterlerin öyküsünü bilmemiz gerektiği kadarını bilerek o tünel karanlığında bırakıyoruz. Sonrası, sanatın bileceği iş!
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Senarist: Zeki Demirkubuz
Süre: 3 s 13 dk
Oyuncular: Miray Daner, Burak Dakak, Cem Davran


