BÜLENT TÜSEN
Aslıhan Tüylüoğlu, 2003 yılında başladığı şiir serüveninde, yedinci durağa Kaçkınpatı adlı şiir kitabıyla ulaştı. Şiir inceleme ve röportaj dallarında da ödül alan dosyalarını kitaplaştıran şair, Şiir üzerine düşünce üretmenin de olanaklarını araştırıyor her fırsatta. Her kitabında, belirli temaları gereksindiği biçim ve biçemle işleyen Tüylüoğlu’nun 2017’de Atila İlhan Ödülü alan kitabı “Gölge Günah ve Kedi” ile 2021 yılında çıkarttığı “Günlerle Bozmak” kitaplarını odağa alarak, şiir ve hayat hakkında söyleştik.
Bülent Tüsen: Öncelikle kitap adlarınız dikkat çekiyor. Balkon Yalnızları, Yokuş Çıkan Su, Bir kadın Masalı, Kuşların Akşamı, Gölge Günah ve Kedi, Günlerle Bozmak ve Kaçkınpatı… Nermi Uygur: “Kitaplaşan edebiyat yapıtlarında öze ilişkin bir şey başlık. Birkaç sözcük deyip geçmeyin azıcık deşmeye görsün insan şaşırıp kalıyor dallı budaklı anlamın karşısında” der ve devam eder; “Anlam özelliği bakımından kitapla belli bir biçimde kaynaşmıştır başlık, hem kitabın içindekiler gibi kitaptan bir parçadır o, hem de bu içtekilerle aynı düzeyde değildir. Kitabın neredeyse tümü içte olduğuna göre, kitabın ötesindedir sanki başlık. (…) Başlığın anlam ayrıcalığı kitabın içinde, kestirmeden dendikte, kitapla dile gelenleri dile getirmesidir.”3
Aslıhan Tüylüoğlu: Evet anımsattığın, Nermi Uygur’un “Güneşle” adlı deneme kitabındaki, kitap başlıkları üzerine yazdığı denemeyi çok önemsiyorum. Bana kalırsa, bu yazıyı her yazar okumalıdır. Ben daha önceleri bir okur olarak da başlıkla yazı arasındaki ilişkiyi önemli bulurdum. Yazarken de bunu gözetiyorum. Okura bir üst başlıkta sunulur tüm şiirler. Okur takıldığı yerde bu ada bakıp yolunu çizebilir, anlamaya çalıştığı metni, doğru anlamlandırdığını başlığa bakarak karar verebilir. Şiir hele düzyazı gibi kendini ele vermez, her sözcük çok kıymetlidir, Şiir başlıkları, bölüm başlıkları ve onların en üstünde yer alan kitap başlığı, onun için, metne girmek bakımından anahtar değerindedir. Tabii yazarın da bunu baştan kurması, kurgulaması gerekir. Aynı zamanda, kitap kapağında yer alan bu isim, yazılan metin hakkında merak ve okuma isteği de uyandırmalıdır. Konu şiirse daha da gereklidir bu. Gizemin kapısıdır başlık. Hem gizemli bir dünyaya davet eder hem de o gizemi anlamaya çalışırken okurun yolculuğunda izlediği yolu aydınlatır. Şiir kitabındaki her im kıymetlidir değil ki sözcükler değil ki başlıklar önemli olmasın. Elimden geldiğince bu konuda titizleniyorum. Hem şiir başlıklarında hem bölüm başlıklarında hem de kitap adlarında tesadüfen, rastlantısal bir yol değil bilinçli olarak seçim yapmışımdır. Anlama dâhil ama anlamdan ötesini verecek şekilde kullanmışımdır başlıkları. Başardığımı umuyorum.
Bülent Tüsen: “Günlerle Bozmak”, adına bu bağlamda bakalım mı? Neden konuldu bu isim?
Aslıhan Tüylüoğlu: Peşinden bu sorunun geleceğini biliyordum. Kitaplarıma önceden ad koyduğum çok azdır. Dosyamı da bütün olarak değil şiir, şiir hazırlarım. Her şiiri diğerlerinden bağımsız olarak da kendi başına meramını anlatacak özgürlükte konumlandırmak amaç edindiğim bir şey. Ancak kitaplarda bütün şiirler birbiriyle söyleşirler. Bunu da göz ardı etmem. Bu söyleşiyi dinler ve adını koyarım, şiirleri yazdığım belli bir aşamada gelir bu. Bu isim de böyle oldu. Baktım günlerle çok uğraşıyorum. Baktım aşırıya da kaçtım. Okuyana bırakmadan ben koydum bunun adını. Kitapta çok farklı temalar işleniyor ama onun çatısı günlerle boğuşmaktı. Bu yüzden gün isimleri büyük yazılmıştır kitapta. Hemen hemen her şiirde günlerin adı geçmekte idi. Zaman hepimiz için bir sorun. Onu adlandırmazsak anlayamıyoruz. Ama sadece bir adlandırma bu, soyut bir şey. “Salı” bizden, insandan başka hiçbir varlık için anlamlı değil mesela. Bense her güne, yıllarla başka anlamlar da yüklemişim. Günlerin, rengi, huyu, simgelediği duygu ve anlamlar… Bunlar doğal olarak yansıdı. Ben de okura bırakmadım bu eleştiriyi, “Günlerle Bozmak” koydum adını. Ama aslında asıl sorun zamandı. Hep tekrar ediyormuş gibi yediye böldüğümüz haftalar. Haftalardan kurulu aylar ve aylardan oluşan yıllar. Zamana hakim olmak için, hakim olduğumuzu düşünmek için bulduğumuz bir yöntem bu. İnsanca bir şey. Hakim olamadığımızı olamayacağımızı aslında zamanın bizi, gövdemizi göz göre göre eskitişini anlamanın, anlatmanın bir yolu oysa. Değişimin bir ölçüsü olarak kullanıyoruz zaman adlandırmalarını. Bu değişim de hep aleyhimize. Atilla İlhan’ın o meşhur şiirinden bir dize; “Haftalar ellerime ufalanıyor” benim de günlerim ufalandı. Bunun insani bir sorun olduğunu düşünüyorum ve buna dikkat çektim aslında. Bir olguyu adlandırmak yani…
Bülent Tüsen: “Gölge Günah ve Kedi”ye gelmek istiyorum. Bu dosyanızla Attila İlhan Şiir ödülünü aldınız 2017’de, Kitap ödül şartnamesine uygun olarak Karşıyaka Belediyesi tarafından basıldı. Daha önce 2012 yılında Yokuş Çıkan Su ile de ilk ödülünüz olan Metin Eloğlu, ödülünü aldınız. Ödüllü kitapların bir önemi, bir yararı oluyor mu sizce şaire. Tanınması, okunması açısından bir fark yaratıyor mu? Şairine bir motivasyon kazandıryor mu? Bu konuda neler söylersiniz?
Aslıhan Tüylüoğlu: Gölge Günah ve Kedi, dört yüz dosya içinden, jürinin oy birliğiyle ödüle layık görüldü. Jüri Türk edebiyatında söz sahibi usta şairlerden oluşuyordu. (Ataol Behramoğlu, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Tuğrul Keskin) Bu elbette bir gurur kaynağı benim için. Bu ülkede gurur duymak, sevinç duymak ne mümkün. Bunu yazdım Günlerle Bozmak’ta “Her sevinç, karnından bıçaklanıyor burda!” dedim. Bu ödül için kıyamet koparıldı. Asılsız ithamlarda bulundular benim için. O dönem o kadar üzüldüm, kırıldım ki o ithamlardan medet umup benim emeğimi gömmeye çalışanlara, cevabımı yazarak vereceğime söz verdim kendime. O ithamlarda bulunanlar, jüriyi bile tehdit edenler şimdi yoklar. O zaman da yoklardı. Ben buradayım. Yazılarımla şiirlerimle yolumdayım. Beni üzen asıl şey, ithamların dedikodu ve karalamalardan, asılsız, ispatsız suçlamalardan ibaret olması. Aldığım ödüllerin gerek düzyazı gerek şiir, kitap olarak yayımlandıklarını ama kimsenin dönüp oradan bir eleştiri yapamadığını gördüm. Amaç da zaten haklı haksız ayırmak değil, çamur atıp izini bırakmak… Bu çamur bana yapışmaz beyler! Bu beni üzdü ama dediğim gibi “Bir lafa üzüleceksen, kimin ağzından çıktığına bak!” kendime ve başkalarına bunu tavsiye ediyorum. Ödüllü veya ödülsüz, şiir kendi yolunu bulur, şair de. Ben bir faydasını görmedim ödüllerin. Ama şu var ki yazmak pahalı bir iş. Kitap, dergi almak zorundasınız. Kazandığım paraları da buna harcadım. Bu aile bütçemi rahatlattı. Bu da önemli ne yazık ki.
Bülent Tüsen: Gölge, Günah ve Kedi üç bölümden oluşuyor. Kitaplarınıza baktığımda, kitapla ya da bölümlerle aynı adı taşıyan şiirler de yazdığınızı görüyorum. Bir şekilde bu şiirler de anlamın yoluna döşenen taşlar o vakit. Günah dini bir kavram olarak hayatımızda, sizse bu yönüyle konuya bakmamışsınız ”Günah” şiirini size yazdıran neydi?
Aslıhan Tüylüoğlu: Günah (Türkçesi “yazık”) aslında bizi var eden şey. Yolumuzu belirleyen doğrularımızdan çok yanlışlarımız oluyor. Onlar kişiliğimize damga vurur ve bizi diğer insanlardan farklılaştırırlar. Ne kadar isteseniz de “günahsız” olamazsınız. Burada ben günahı dini referanslardan çok insani referanslara bağlıyorum. Dinde ise daha sembolik ama uygulamada biçimsel bir şey “günah”. Namaz kılmazsınız bu “Günah” açık ve net. Ama yalan söylersiniz, çalar çırparsınız, keseyi doldurur itibar görürsünüz. Bunun adı yok. Dini kaynaklarda insanoğlunu yeryüzüne çıkartan da bir günah buna “ilk günah” gözüyle bakılıyor bazı dinlerde. Ama benim şiirimde, günah işlemekten çok her şeyin suçunu kendinde bulduğu için kendini suçlu hisseden bir birey var. Çünkü kimse kendisini sorgulamıyor. Kendine suç, hata kondurmuyor. Sürekli başkalarına odaklanıyor olumsuzluklarda. “Günah yerçekimine benzer” diyor Victor Hugo. “Tek günah doğma günahıdır.” diyor, Samuel Beckett de. Ona doğduğumuz anda maruz kalırız. Şiirdeki özne insan olduğunun bilincinde olmakla yeryüzünde yaşanan tüm kötülüklerden sorumlu olduğunu duyumsuyor. Bu yüzden de “Bir ahla yaktım kendimi/ Sığmadı göye külüm/ Ne toprak örtebilir beni/ ne deniz yıkayabilir” diyerek, yeryüzünde yaşanan cehennemin odağındaki insanı konuşturuyor şiir öznesi aslında. Savaşlardan, yalanlardan, yıkımlardan, kirlenen sudan, havadan insan sorumludur. Hem de epeyce çoktur yeryüzüne karşı işlediği günah.
B.T: Gölge, Günah ve Kedi’den daha çok ayrıntıyı ele alalım istiyorum. “Baba” şiirinde, aradığımız babanın eksikliğini mi yaşıyoruz hep, çocukluğumuzdan geçmişe baktığımızda ülkemiz insanları olarak bizler?
A.T: Bizim toplumumuz bir otorite altında olmak ister. Demokrasiyi sindirememiştir. En okumuşunun zihninde bile dini- feodal toplumun izleri vardır. Devlet’ i baba olarak görür. Baba gücün sembolüdür. Çocuk kendini ona beğendirmek ister. Varlığı bu babaya bağlıdır. Aferin almak. Takdir edilmek. Cezalandırılmaktan korkmak. Aslında eksik olan şey sevgidir. Göçebe toplumun özgürlüklerinden yerleşik topluma geçilmesi gündelik hayatta özgürlüklerin de kısıtlanması demekti. Çok kan döküldü ama boyun eğildi. Ne dağlarda özgür, ne şehirlerde yerleşik olmayı başaramıyoruz, ikilem olarak taşıyoruz o ayrı. Kendimizi güç sahibine beğendirmek onun tarafından övülmek isteği bizi hep küçük bir çocuk olarak bırakır. Oysa toplumumuzda gereken şey sevgidir. Nasıl ki çocuğa küçüklüğünde baba sevgisi gösterilmeyince yaralı bir kişilik gelişirse, toplumda da sevgi ihtiyacı giderilemeyince büyük çocukların oluşturduğu, yetişkin olmanın sorumluluğunu alamayan, kendi geleceği üstünde söz sahibi olamayan, hep bir gücün otoritenin altında, gölgesinde yaşamak isteyen, ait olma güdüsü ile onun gücüne biat eden, gerçekte özgür olmanın getirdiği sorumluluk alma bilincinden yoksun ve kayıp bir toplum oluyoruz ve yaralı bireylerden oluşuyoruz.
B.T: “Adı Rüzgarlı Çocuk” şiiriniz Attila İlhan’ a bir şair selamı mı?
A.T: Biçim, biçem, konu ve üslup olarak bir ortaklık yok bence bu şiirle Attila İlhan arasında. Onunla benzerliğimiz bazen duyguların ağır ve abartılı bir şekilde yaşanmasıyla dile gelen vahşi imgeler olabilir. Bu imgeler sadece içinde bulundukları şiirin ormanında hayatta kalırlar.
B.T: “Neden” şiirinden hareketle çıkarım yaparsak, insanın nedeni neden midir?
A.T: Bu şiir “Kedi ve Merak” adlı son bölümde. Bu bölümde merak’ı dile getiren soru zarf ve zamirleri şiirin konusu yapılmıştır. “Neden” soru zarfı da bu bağlamda ele alındı. Hayata dair soruların çoğaltıldığı şiirler bunlar. İnsan soru sormadan öğrenemez. Ama iyi soru sormak da bilmeyi gerektirir ne yazık ki. İnsan bir neden midir? Nedendir. Hayatın nedeni. Tüm olumlu ve olumsuz eylemlerin nedeni. Bir aşıyı bulan, hayat kurtaran da insandır bir bomba ile binlerce insanı yok eden de. Biz neyin nedeniyiz? Ya da yaşamımız neye neden oluyor. Yaptığımız eylemlerde saklı olan sebepler nelerdir. Soru, sorularla çoğalır.
B.T: İrena İçin Lethe Duası barışa yakarı mı? Günümüz dünyasında yaşanan savaşlara bir şairin dilde haykırması mı?
A.T: “Lethe” Yunan mitolojisinde unutuş ırmağıdır. Dünyada ve cehennemde cezasını çeken acılar içinde olan insan Lethe’de yıkanarak acılarından arınır ve cennete gider. (bkz. İlahi Komedya, Dante.) İrene ise Barış Perisi. Mitolojide savaş tanrısı Ares’tir. Bir tanrıdır onun karşısındaki güç barış ise bir peridir. Savaş ve barış arasındaki güç farkı buradan da görülebilir. Savaşlar akıl almaz bir şekilde sürüyor yüzyıllardır. İnsanlık tarihi uzun savaşlar tarihidir. Savaşlar yönetenlere şan, şöhret getirirken halka açlık, kıtlık, ölüm getirir. Şu an Gazze’de de savaşı aşmış bir kıyıma dönüşmüş insanlık dramı yaşanıyor. Savaş tankı, topu, uçağı, gemisi ile olağanüstü araçlara sahip. Barış ise iyi dileklerden ibaret. Umuttan ibaret. İnsanlık savaşlarla aldığı yaraları Lethe’nin sularında unutup kinden çıkardan arınıp barışın egemen olduğu bir dünya kuramazsa dünya ile birlikte yok olacak. Bunu görmek ve anlamak lazım. Bizim de kalemimiz var barışı yazmak için. Bunu yazdım ben de. “Sana sözcükler verilmiş İrena / Son kez konuş onlarla”
B.T: Kara Büyü şiirine, karanlığın içinde aydınlığın ne olduğunu anlamamıza şairin dil üzerinden kurduğu köprü diyebilir miyiz? Neler düşündündüz şiiri yazarken?
A.T: Şiiri, aşkı, ayrılığı, doğayı, denizi, göçmenleri, yasakları, yalanları… Kuşatıldığımız hayatı düşündüm. Bu hayat benim için sözcüklerden ibaret, sanki sözcükler gerçeğin betimlenmesi değil kendisi. Tuhaf bir büyü var onlarda. Beni bu dünyada oyalayan bir büyü. Bir sözcükle uğraşırken saatler geçirebilirim. Bazen onlar yani dil olmasa yaşamın çekilemeyeceğini hiçbir tansık olmayacağını düşünürüm. Sözcüklerle uğraşmak yaşamı düzeltmek gibi. Tuhaf bir güç veriyor. Zaten onların doğumunda doğaya egemen olmak isteyen ilk insanın uğraşları yatıyor. Bir şey adlandırıldığında var oluyor. İlhan Berk “Adlandırılmayan şey yoktur” derken haklı bana kalırsa. Çünkü sözcüklerle var olan her şeyi düşünce dünyamıza sokup yeniden başka dünyalar var ediyoruz. Karanlıkta kalan her şey böylece görünür kılınıyor. Yazmak büyülü bir uğraş olarak içinde dünyayı değiştirecek tohumları taşıyor. İyi ki sözcükler var iyi ki şiir var.
1- Gölge Günah ve Kedi, Klaros Yayınları, 2. Baskı, temmuz 2023
2-Günlerle Bozmak, Yıldız Tozu, 1. Baskı, 2021
3- Nermi Uygur, Güneşle, YKY, 2. Baskı,Mar 2007, s.314