Derya BALCI
Dünya malı dünyada kalır, insana bu dünyayı layık kılmak için gelişmek gerek inancında olan Füruzan’ın son öykü kitabı Akim Sevgilim destansı, lirik, coşkulu anlatımıyla dikkatleri çeken üç öyküden oluşmaktadır: Akim Sevgilim, Sesi Olmayan Türkü ve Varoşlarda.
“Lütfen, söylesenize teyzeciğim. Hayat hep ‘ne derler sonra’ diye mi yaşanır.”(Füruzan: 55)
Akim Sevgilim adlı öyküde modernist yaşamdan alaturka yaşama geçişte yaşananlar konu ediliyor. Gönül’ün büyük teyzesinin konağında başlayan ve yaşayan küçük teyzenin bahçıvan ile olan aşkı ile dönemin siyasi ve kültürel hayatı, inançları ve yaşayışları gözler önüne seriliyor. Mihriban teyzenin amcası Nimetullah Amca, bir Osmanlı askeridir. Batı hayranıdır; batının yeniliklerini ve anlayışını öven, takdir eden bir düşünce yapısına sahiptir. Yeni bir dönemin başladığını düşünür ve “Dünyayı insana layık kılmak için ilerlemek, medenileşmek elzemdir.” der. İnsanların ruhsal durumları, yapısı ile ülkenin ikliminin eşdeğer olduğunu düşünecek kadar filozof yönü vardır. Nimetullah Amcanın “Biz genç kalmayı bileydik, imparatorluk öyle kolay çözülmezdi.” sözü bu düşüncemizi kanıtlar niteliktedir. Aynı zamanda teyzenin kocası Namık Kemal şiirleri okuyarak askerlik hayatını sürdürmüştür. Voltaire, Genç Werther’in Acıları gibi yazar ve eserleri okuyan kitapsever, sanatçı dostu, sanata önem veren bir çevreye sahipler. Anlatıcımız Gönül çocukluğundan beri teyzesinin köşkünde yaşamaktadır, Osmanlı’ya ve aile büyüklerine dair geçmişi teyzesinden öğrenir. Aynı zamanda Gönül teyzesi ile bir evlilik, kadınlık, hanımefendi olma üzerine hesaplaşma içerisindedir. “Siz, erkeklerin ancak kadınları isteyebileceğini, erkek istediğinde arzusuna uygun sayılanı kadınların yapması icap ettiğini, söylerdiniz. Usluluğun, okşanmanın erkeğe yakışır olmadığını öğrenmiştim, öğretmişlerdi. Beğenmek onların, beğenilmek bizim işimizdi. Haz onların hakkı, beklemek, utanmak, kabul etmek bizim vazifemizdi.” (Füruzan:29) gönül küçük teyzesi ile bahçıvanın aşklarını yaşarken onların tek şahidi olur. O güne kadar büyük teyzesi Mihriban’dan öğrenmiş olduğu öğretileri alt üst olur. Aşkı doya doya, gönüllerinin istediği gibi yaşayan Akim ve küçük teyzesinin yasak aşkının ortaya çıkması ve Akim’in köşkten ayrılması ile Gönül geçmişe gidiyor. Bu yasak aşk ile Gönül tutkunun, sevginin, aşkın ne olduğunu öğreniyor. Büyük teyze Mihriban, köşkte yaşayan herkes üzerinde tahakküm kurarak yaşantısına devam ediyor. Gönül sürekli teyzesine itirazlarda bulunuyor ve her defasında ona “Söylesenize, onca malı mülkü parayı biriktirip ardından ölünür mü?” ( Füruzan:54) ve “Yoksa siz öldünüz müydü ben büyümeden? Ah, elbette hayır, onca malı mülkü parayı, kıymet varsayılanları biriktirip biriktirip ardından ölünür mü?” (Füruzan:42) diyerek onun aşktan anlamadığını, dünya malına kıymet verdiğini dile getiriyor.
Sesi olmayan Türkü adlı öyküde Varnalıların ay parçası kızı ile Dul Çakır’ın Yandım Ömer’in oğlu Yandım Duran’ın büyülü aşkı ve kayboluşları konu edilmektedir. Vrnalıların şehre gelip yerleşmeleri, halkın onları yaban olarak görmesi ve zengin oldukları için onlara özenmesiyle öykü başlıyor. “Bu kalabalık, köylüler, kasabalılar, büyük kentliler, ara kentliler, dış yabancılar, küçük yerin düzeniyle atanmış kişiler ve oraya her yaz ilk gelenler, hepsi birden bir şeye dikkat etmeden geçemiyorlardı. Bazı sabahlar deniz yönünden yaklaşan bota…”(Füruzan:66) Bot ile gelen Varnalılardır, herkes bu varlıklı insanlara dikkat kesilmektedir. Varnalılar bu topraklara gelmişler, yerleşmişler ve toprak satın alarak daha da varlıklı hale gelmişlerdir. Ayak işlerinde de yerli halkı kullanmışlardır. Bot ile gelen Varnalıların bir de kızları vardır ve doğum gününde sessizce, kimseye görünmeden ortadan kaybolur. Garip olan Duran’ın da ortadan kaybolmasıdır. Sesi olmayan türküye destan tadında anlatımın olduğu, kalabalık içinde sessizce kaybolmanın öyküsü diyebiliriz.
“Kız gökteki aysa, oğlumuz derya içre balıktı.”(Füruzan:101)
…
Varoşlarda adlı tam anlamıyla fakirliğin, yokluğun öyküsü niteliğindedir. Küçük bir çocuğun gözünden yoksulluk ve yoksul bir baba anlatılmaktadır. Kahramanımız olan çocuk, uyuklama durumunda düşlere dalıyor. Çevreden gelen ağır kokular arasında yaşamaktan koku alma yetisini kaybetmeye başlıyor. O an satırlarda şöyle anlatılıyor: “Sık yıkanamayan bir kadının onu bağrına bastığında tüm gövdesini yalayıp geçen terle karışmış ucuz bir menekşe esansının kokusunu. Taze bir ekmek bölündüğünde salınan has un kokusunu. Damağının duvarlarını ılık ılık sıvayarak yutağına inen doyumsuz bir süt kokusunu. Bir ağıldan yükselen taze tezek kokusunu. Uyandığında bunların tümü anında, bedeninin derinliklerine çekilip siliniyordu.”. (Füruzan:124) Yoksul baba bir gün, “Adam ilk kez bu denli bir karanlığın kapladığı tepelerine hala dönmemişti.”(Füruzan:129) yaşadıkları kovuğa dönmez. Ve çocuk bunu hisseder, karanlığın içinde dalgalanmaya başlar.
Füruzan öyküleri; kadınların, suskunların, konuşmak isteyip de konuşamayan, derdi olan insanların çığlıklarıdır. Sessiz bir şarkıdır, avaz avaz söylenen bir destandır aynı zamanda bütün öyküleri. Söylenilmeyeni, yaşanmayanı değil de içimizdeki insanların yaşadıklarını anlatmıştır. Füruzan’ın öykü kahramanları, Füruzan’ın kadın kahramanları, yanımızda, yanı başımızda durmaktadır.
Bizi bize anlatan Füruzan’a bu güzel öyküleri için sonsuz teşekkürler… Füruzan, Akim Sevgilim, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2023, İstanbul.