Derya AKAR BALCI
Orhan Kemal’in İnsanları
“İri taneli yağmur ortalığı sele vermişti. Ne trençkotlar, ne paltolar, ne de şemsiyeler… Buz gibi fırtınayla savrulan yağmur iliklere işliyor, insanlar yağmurdan kaçışıyorlardı. Ceplerinde paraları olanlar kahvelere, lokantalara; olmayanlar, yağmurun vurmadığı saçak altlarına sığınıyorlardı.”
Umudu ve iyimserliği kazanmamız için yol gösterici hikâyelerden oluşan Sarhoşlar adlı öykü kitabı, Orhan Kemal’in kaleminden bizlere en büyük mirastır. Esere adını veren Sarhoşlar adlı öyküde, dokuz çocuk babası Turgut Şen’in şaraphanede hiç tanımadığı tilki yapılı adama içki ısmarlamasıyla gelişen olaylar mizahi bir üslupla veriliyor. Adeta Karagöz-Hacivat diyaloglarını anımsatan öyküde sarhoş insanların düştüğü durum gözler önüne serilirken, eve ekmek parası götüremeyen insanların arkadaşlarına bonkör davranmaları, eli açık olmaları ustalıkla ironik üslupla işleniyor. Bazı dönemler yokluk insana her şeyi yaptırıyor derler ya işte öyle bir zamanı yaşayanların öyküsü Streptomycıne. Devlet kurumlarının imkânlarından faydalanabilmek için ölmekte olan oğlunun hastalığını kullanan bir anne; çaresizliğini kendi çıkarları için mi kullanıyor acaba dedirten anlar. İçinde bulunduğu toplumun yaşam şartlarını, kendi çıkarları için kullanmayı bilen insanların yaşadığı topraklarda kızlar para ile alınıp satılabiliyor. Kamyon kasasında sahipsiz, kimsesiz bir kızın direnişi; onuruna sahip çıkması kadar değerli ne olabilir? İnsanları satın alabileceğini düşünen haysiyetsiz insanların dünyasında onurunu koruyan bir genç kız. Yapılan fırsatçılığı “iyilik” olarak gören ve gösteren zihniyet, istediğini alamayınca bu davranışına karşı aldığı tepkiyi nankörlükle suçlayan sözler sarf etmekten de geri durmaz her daim. Yoksulluk, fukaralık bir yana cahillik diz boyu olan topraklarda Ayşe Hocalar var olmaya devam edecek her daim. Küçücük çocukların, kızların eğitim öğretim görmeden, çocukluklarını yaşayamadan “alim ulema” olmaya yönlendirilen insanlar. Elbette, çocukluklarını insanca yaşayan kişilerin yanında bırakarak boğazlanmaya götürülen bir kuzu gibi babasının peşinden giden, babasının sözünden çıkmayan çocukların oluşturacağı toplum endişe verici bir şekilde düşündürüyor insanı. Hürriyeti özlemek, planlarınızın alt üst olduğunda daha bir değerli olan hürriyet. Ben duygusunun hâkimiyetini kurmak isteyen insanların dünyasında hürriyetini isteyen bireyin çığlığını duyarız an be an. Ah bu yokluk, köpek etini celfin (tavuk) eti diye hasta kocasına amansız hastalıktan iyileşmesi için, şifa niyetine yedirmeye çalışan kadını çaresizliğe iten yokluk! Yokluk aynı zamanda cahilliği, hurafelerin yayılmasını, aslı astarı olmayan sözlerin doğru gibi algılanarak – doktorların tedavi yöntemleri bir kenara bırakılarak- çaresiz insanlar tarafından yaşam biçimi haline getirilmesi. İnsan kendine sormadan da edemiyor doğrusu bilimin neresindeyiz? Parkta belki de her yerde gölge insanların hayalleri, hayatları; gerçekleşmeyecek düşlere dalıp anı yaşamanın keyfini sürerler bir süre. Sonra, yaşamları eskisi gibi parkta devam eder fukaralık içinde. Gurbette, “Hey Allah’ım, nedir bu çektiğimiz? Biz de senin kulun değil miyiz?” diyen Berbat Şevket ile İstinyeli Tevfik’in günü kurtarmak için sürdükleri yaşam… En acısı İstinyeli Tevfik’in endişesi; gurbette ölmek! Büyükler ve Küçükler yaşama ve arkadaşlığı farklı gözlerle bakar nedense. Küçükler kendi aralarında zengin yoksul ayrımı yapmazken büyükler nedense bulaşıcı hastalıklıymış gibi zengin çocukların fakir, dilenmek zorunda kalan çocuklarla oynamasını istemezler. Hatice Akdur Vesaire devletin işleyişindeki, bürokrasideki aksaklıkları; gücü elinde tutanların egolarını kendilerinden küçük gördükleri insanlar üzerinde nasıl kullandıklarının bir göstergesi oluverir. Hatice Akdur derdine çare bulamaz ama iki doktor arasında git gel yaparak zamanını boşa harcar. Çare var mıdır, yoktur tabi ki; nükteli fıkra gibi bir durum… Abid Ağa ile Veli Ağa’nın acentanın önünde traktörlere bakması, çiftçinin ne halde olduğunu gösterir bizlere. Naylon hikayedir bunun adı da. Efendi Mansur, Güdük Hasan ve Tenekeci Sezai, inancın gölgesinde inançsızlıklarla süregiden yaşamlarında, eğlenceli bir moladır, nefestir av merakları. Batıl inançların her tarafımızı sardığı bir dönemin yansımasıdır bu av. “Bu zamanda basit bir odacı maaşıyla geçinmek kolay mı?” anlayışındaki toplumun ve bürokrasinin durumu, odacı, tüm çıplaklığı ile bizlere anlatıveriyor kendi ağzıyla. Karşısındaki müfettiştir o ayrı durum tabi; trajikomik olan durumlar geçmişten günümüze canlılığını korumuş her nedense! Burhan Bey-Asilzade der ki; hiç kimse isteyerek sefil olmaz. İnsanın ruhunda ve karakterinde taşıdığı asilzadelik ve çevreye düşünme duygusu onda ayrı hal alır sefil olsa bile. İçinde bulunduğunuz sosyal statü bunu değiştiremez yıllar geçse de. İnsanoğlu kanatsız bir kuştur. Yabancılık, gurbetlik, açlık dostluklara engel değildir. Yapılan iyilikler başa kakılacaksa hiç yapılmasın ama açlık da başa bela bir durumdur; yemenin adabını öğrettirir insanlara. Herkesin yaşamaya ve sevmeye hakkı vardır bu dünyada. Kör, kambur Süleyman da sevdaya düşebilir. Her istediğini uzanıp alıveren zengin çocuğu olmaktan bıkıp usanan delikanlının İstanbul’a gidip hayallerini gerçekleştirme isteğidir. Yaşamında bu dünyaya aç gözlerle de bakmak, yoksulluğu anlamak onun da hakkıdır. Parasızlık edebiyatı yapmak için paraya ihtiyaç duyan insanların içine düştükleri trajikomik durumların hikâyesidir. Gelecekte oğulları Mehmet’in sahip olacağı makam mevkinin hayaliyle yaşayan anne babanın sahip olduğu düşler dünyası. Garibanlık işte, dilekçe yazarken bile düşler içinde fakirliklerinin biteceğini umuyorlar. Bilimin neresindeyiz diye sorduğumuz sorunun hikâye edilişi delibozuk. Bütün dertleri unutturan, günlük yaşam mücadelesini bir kenara koyduran tek şey belki de müzik: “radyodan şifa dökülüyordu sanki.”. Yanmış sigaranın ilk kokusunu iliklerinde hissetmenin hazzını yaşayıp iliklerine kadar Kör Salih’in fukara düşmanlarının yaptıklarını başkasına yapmamasının hikâyesidir. Adalet, gökyüzünde kutup yıldızı olmamalıdır. Kör Salih, kendi yaşadıklarını başkası yaşasın istemez. İnsanların, insanlaşma fırsatını henüz bulamadıkları bir dünyada köpeklerin velinimet olarak görülmesi yaşamın cilvelerinden biri gözüyle bakılıyor. Yolsuz Rıza ve Çengel, fukaralıklarına aldırmadan içlerinde taşıdıkları dostluğun, vefakârlığın hikayesi. Berduşça bir yaşam. İnancın sorgulandığı öyküde işadamı olan fukaranın işadamı olma yolunda yaptıkları gözler önüne seriliyor.
Yokluk zamanlarının öyküleri bunlar.Usullacık birer öykü işte!
“Ahlak, Allah’tan değildir! Ağzından lokma düşmüş bir insan içinse, ne Allah ne de ahlak mühimdir!”
Orhan Kemal, Sarhoşlar, Everest Yayınları, 14. Baskı, Mayıs 2023.



2 yorum
iki sene evvel okudugum kitabı cok güzel özetlemişsiniz emginize saglık.çok tesekkürler.
✅️Büyük ustayı
✔️Sevgi,
✔️Saygı ve
✔️Hayranlıkla anıyorum.
Teşekkürler Sevgili Derya Akar Balci Öğretmenim…