Hilal Varol
Siz hiç bir ağaç olmak istediniz mi? Ben istedim: sıradan bir incir ağacı…
Yazar, 1974 Kıbrıs’ıyla 2010 Londra’sı arasında bir köprü kurarak kurguladığı romanında birçok evrensel konu üzerinde düşünmeye itmiş okuru.
Kıbrıs Harekatı esnasında Ada’da yaşayan bir Türk genci olsaydınız ne hissederdiniz ya da bir Rum genci olsaydınız neler düşünürdünüz, peki ya bir incir ağacı, sıradan bir incir ağacı olsaydınız? 2010’lara geldiğinizde, o günlerden ve oralardan çok uzakta, Londra’ da yaşayan bir genç olsaydınız ve verilen bir ödevle, hayatınıza dair bildiklerinizin değil bilmediklerinizin ne çok olduğunu keşfetseydiniz?
Elif Şafak; bir Türk genci olan Defne ile Rum bir genç olan Kostas’ın Kıbrıs Harekatı döneminde filizlenen aşklarına; bu aşka şahitlik eden Mutlu İnci Tavernası’nın muhteşem atmosferine çekiyor bizleri. Papağan Chico ile sohbet edip incir ağacına dokunuyor parmaklarımız… Yusuf ile Yorgo’nun aşkıyla mutluluk taşan tavernaya Defne ve Kostas’ın aşkı da konuk oluyor.
Kıbrıs Harekatı, tüm bu mutlu atmosferin sonu oluyor. Ölümler, ayrılıklar, yıkımlar…
İstemediği halde dayısının yanına gönderilen Kostas,bu sayede hayatta kalma şansı bulsa da geride bir sırla bıraktığı Defne’yi istemediği kararlar almaya zorluyor. Kendi hayatta kalma şansı başka kayıplara sebep oluyor.
Yusuf ile Yorgo, taverna ve Chico artık yok. Ama her şeyin şahidi incir direnmeye devam ediyor.
Yıllar sonra kavuşan Kostas ve Defne, kendileriyle birlikte inciri de İngiltere’ye götürüyor. Böylece olayları Kostas, incir ve Kostas ile Defne’nin kızları Ada’nın ağzından dinliyoruz.
“Ben bir Ficus carica’yım, yani meyveleri yenebilen, sıradan bir incir…” olarak kendisini tanıtan incirimiz, bu tanımlamanın aksine ne kadar sıra dışı bir hayat sürdüğünü bize her satırda kanıtlıyor.
Defne’nin erken kaybı ve kaybın üstünden geçen yaklaşık bir senelik süreçte kendi hayatlarının içinde kaybolan Ada ve Kostas; onları ziyarete gelen, Defne’nin ablası Meryem’in, Ada’nın ödevi için sorduğu sorulara verdiği yanıtlarla kendilerini bulmalarına yardım ediyor.
Tüm savaşlara, yıkıma, acıya, ölümlere, kaybolmuşluklara rağmen; sevgi bir yolunu buluyor. Yeniden filiz veriyor, yeşeriyor. Yaşlı Kıbrıslı kadınlar “Asla unutmayasın! Mezara kadar her şeyi hatırlayasın!” diye beddua ederlermiş. Bu beddua bize kadar ulaşmış mıdır dersiniz? Çünkü incir ağacından dinlediklerimizi unutmamız kolay olmayacak.