Burçin Maya Çankaya
Vüs’at O. Bener’in Siyah-Beyaz Öykü Kitabı Üzerine Değerlendirmeler
“Kaçınılmaz unutuluşun burgacından kim kurtarabilmiş yakasını?”[1] diye soruyor Bener “Bitli Şair” adlı öyküsünde.
Adı geçen öykünün de içinde bulunduğu 17 öyküden oluşan Siyah – Beyaz adlı öykü kitabı, yazarın 100. Doğum günü vesilesiyle diğer eserleriyle beraber Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı. Bu öyküleri okuduğumuza ve hâlen adını andığımıza göre kendisi bahsettiği burgacın içinden çıkabildiğini söyleyebileceğimiz nadir kişilerden biri.
Vüs’at O. Bener’in Siyah-Beyaz adı altında topladığı öyküleri, Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü’nü ve Sedat Simavi Vakfı Ödülü’nü kazanır, bu kitabındaki öyküler için Feridun Andaç “Ben’deki Ben’e Yolculuk” ifadesini kullanır. Bu ifade yazarın iç dünyası ile öyküleri arasındaki ilişkinin metne nasıl yansıdığını anlamak için güzel bir anahtar.[2] Öyküler boyunca ilerledikçe yazarın kurmaca ile gerçeklik dairelerinin sınırları değiyor birbirine, bazen içinde bazen dışında daireler içinde kayboluyoruz.
Öykülerin genelinde karamsar bir hava var. Bu durumun çağının sorunlarının bir kısmını yaşamış olmasının etkisiyle çağının sorunlarına uzak durmamasından, kurduğu öykü atmosferinde bulunduğu toplumun gerçeklerine de yer vermesinden kaynaklandığını söylemek mümkün.
Yaşananların etkisi umutsuzluk, kimi zaman hırçınlık gibi yansıyor metinlere. Geçmiş ve gelecek arasında bilincin uyanışıyla sayfalara dökülen kelimeler okuru yarayan, acıtıcı, gerçeklerle yüzleştiriyor. Kahramanlarının, içinden geçenlerle, davranışları arasındaki çelişki birçok öyküde görülebiliyor.
Öyküler üzerinden birkaç ayrıntı verecek olursak; kimi öyküler ithaflar ile başlıyor. Örneğin; kitaba adını veren Siyah Beyaz öyküsü Turgut Uyar a ithaf edilmiş, yine Cezaevi Günleri, Sümbül öyküleri de ithaf ile başlayan öyküler. Cezaevi Günleri, kitabın en uzun öyküsü, kimi öyküler ise çok kısa. “Bavul, İstanbulin Şarkı, Ergenekon öyküleri buna örnek verilebilir.
Öykülerde kahramanın kendisiyle, anlatıcıyla ve diğer karakterlerle tartışması ve sorgulama halinin devamlılığı yazarın olay örme biçiminde önemli bir yer tutuyor. Sorular ve cevaplar birçok öyküde karşımıza çıkıyor.
Bunun dilin ritmine sağladığı olumlu etkinin okura bir kolaylık sağladığını düşünüyorum. Bener, “dedim-dediler” ile okuyucuyu yormayan, konuşma cümlelerini takip eden betimlemelerini kısalı uzunlu cümlelerle kuran ama metindeki hızı kesmeyen bir öykücü. Devrik cümlelerin de buna katkısı tartışılmaz.
Bu metinlerde bilinçaltında geleneğin insanı yönlendirmeye çalışan ortak sesini duyuyoruz. Kimi zaman da dış seslerin üstüne yorumlar. “Çekildi sifon. Ayıp efendim bu saatte…”[3] Sadece konuşmanın kendisinden oluşan metinler de var.
Yüksek farkındalıkla sözün inceliklerini görerek edinilmiş bir ayrıntılar seçkisi içinden alıveriyor cümlelerini sanki Bener. Ayrıntılı ama asla gereksiz değil, tam yerinde etkili. Kimi zaman üç noktayla biten cümleleri, onların düşünsel bakımdan bir derinliğe sahip olmayan alelacele yazılmış olduğu yanılgısına düşmeden okumalı, bunun aksine bu ifadelerin yoğun, düşünülmüş, seçilerek yazıya dâhil edilmiş olduğunu gözden kaçırmamalı diye düşünüyorum.
Vüs’at O. Bener, öykü dünyamızın eşsiz yıldızlarından biri. Öykülerinde, okurun kendisine bırakılan alanları doldurmasını isteyen, kimi zaman can yakıcı denilebilecek acılıkta sözcükler ve cümlelerle okurunu zorlayan bir öykücü.
Tüm sadeliğiyle sözün kıvamında nasıl aktığını görmek istersek onun satırları arasında aradığımızı bulabiliriz.
Kaynakça:
Feridun ANDAÇ, Öyküyü Yazmak Öyküyü Düşünmek, İstanbul,2008 Vüs’at O. BENER, Siyah-Beyaz, Everest Yayınları, İstanbul,2022
[1]Bener, Vüs’at O., Siyah-Beyaz, Everest Yayınları, İstanbul,2022, s.86
[2] Andaç, Feridun, Öyküyü Yazmak Öyküyü Düşünmek, İstanbul,2008, s.273
[3] Bener, Vüs’at O., Siyah-Beyaz, Everest Yayınları, İstanbul,2022 s.28



1 Yorum
Mutlu ve beyaz günler bizlerle olsun.
Kalemin daim olsun Burçin Hocam…