Toplumsal bellek içerik olarak da önemlidir kavram olarak da. Öyle olmasa bu içeriğin silinmesi için ülkelerin bütçelerini aşan büyük yatırımlar yapılmaz, söz konusu yozlaşmanın içselleştirilmesi için iyice zamana yayılması düşünülmezdi.
Ortak hafızayı yok etmenin tek bir yolu yok. Ama ardı ardına uygulanması gereken parametreler var. En önemlisi sebep sonuç ilişkisini koparmak… Tarafların haklı ve haksız yanlarını görme eğilimini köreltmenin en iyi yolu olaylar üzerinden yapılacak okumalar üzerinden iki kutup oluşturup toplumu iki bakış açısına bölmek olduğuna göre elimizde tüm kategorilerde işleyen bir mekanizma bulunduğunu söyleyebiliriz. Buna dijital kafa diyoruz. Bu ifade Dijital hafıza gibi algılandığından olumlu bir şeyi çağrıştırıyor gibi görünebilir. Ancak “dijital kafa” farklı bir şey…
Bir dijital kodlama dili olarak bir ve sıfır modu bugünkü yaşamın tüm ayrıntılarını temsil ediyor aslına bakılırsa. Ancak insana uyarlandığında tüm hayatı iki seçenekli sanmak gibi bir algı ve sonuç yaratıyor. Önünü ve ardını bilmediğimiz olaylar hakkında bir şey öğrenme ihtiyacı duymadığımız gibi anlatmak isteyenleri öyle bir tavırla yıpratıyoruz ki sonunda kendi cehaletimiz ve bağnazlığımızda boğulmak üzere terk ediliyoruz.
Bir ülke kurulurken yaşanan olaylar sırasında her şey hakkaniyet ölçüsüyle uygulanamaz ve bu hangi tarafta yer aldığımıza göre değişmez. Bazen mağdur kişi sizinle aynı taraftadır. Mağdur sandığınız yanıltılmış olabilir. Haklı sandığınız bir kötülüğün piyonu olabilir. Bazen toptancı yaklaşımlarla karartılan hayatlar umurunuzda olmadığı için gerçekleri görmek sizin açınızdan bir şey ifade etmeyebilir. Bir olayın içyüzünü anlama ihtiyacı hissetmek için bir katliama kurban gitmek ya da silah altında bir emir eri olmak gerekmemeli. Resmi tarih diye bir kavram var. İdeoloji var, saptırma var, toptancı yaklaşım diye bir şey var. Militarizm var. Uzlaşma diye bir şey var. Her şey siyah ya da beyaz olabilir mi? Size resmi tarihi anlatanlar her şeyi olduğu gibi aktarıyor olabilir mi? Siz olsanız öyle mi yaparsınız? Elindeki yetkiyle toplumun faydasına olduğuna inandığı şekilde hareket eden biri aslında topluma neyin faydalı olduğunu bilemez, sadece tahmin edebilir ve ona göre kararlar alır.
Ama geniş gerçekler vardır ve genişledikçe gerçeğe daha fazla yaklaşılır. Tam olarak varılamasa bile… Nedir bu geniş gerçekler? Katliamın her türlüsü haksızdır, haksızlıktır, insanlık dışıdır. Devlete isyan etmek genelde beklenen sonuçları getirmez, haliyle yanlıştır, hak arama metodu değildir, orantısız bir mücadeledir sonuç olarak. Devlet olanaklarını keyfi kararlarla yönetmek haksızlıktır. Emir altındaki insanları aldıkları emri uyguladığı için suçlamak anlamsızdır. Hayatına kastetmiş insanlara karşı kendini savunanları suçlamak cahillik ve insanlık dışıdır. Bugün değerlendirme yaparken dünü bildiğini sanmak, tüm ayrıntıları bilmenin mümkün olamayacağını anlamayı reddetmek, kibirli savunmalar gerçekleştirmek, insandan değil de ideolojiden yana olmak, etnik düşünceyi kalkan yapmak haysiyet sorgusunu gerektirir. Günün koşullarında edilen itirazlar, sağlanamamış uzlaşı ve alınan kararlar önü ve ardı bakımından değerlendirilmedikçe kazanan iki kutba bölünmüş yapısal mekanizmayı yöneten ve bunun sonuçlarını bekleyen olacaktır. Savaş ve katliamlar “kim haklı” gibi bir soruyla değerlendirilemez. Yüzlerce meşru soru içinden hepimizi ilgilendiren bir soru sorulacaksa belki şu olabilir: Biz neden bizi öldürüp duruyoruz?
Ama bu soru da etik düşüncenin kuşattığı zihinlere ihtiyaç duyacaktır. Dijital zihin ve zihniyet bu soruyu sormayı da eline yüzüne bulaştırabilir.