Son dönemde şiir üzerine yapılan tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Geldiğimiz nokta ilginç bir seviye. Daha çok sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalar dergilere pek yansımıyor. Dijital yayıncılığın giderek güçlenmesi, basılı dergilerin takip edilmesinin zorlaşması bu duruma geçilmesini hızlandırdı. Bu durumun başka sebepleri de var elbette. Ama şimdilik sosyolojik bir tartışmaya girmeden meselelere bir göz atmak istiyorum.
Ödüllerle İlgili Gevezelik
Şairlere verilen ödüller son dönemde daha da tartışılır oldu. Nedeni ise ödüllerin verildiği şairlerin veya şair sayılanların konumu, ilişkileri ve yeterlilikleri. Ben ödül almayı hiç yadırgamadım. Mesele yazdıklarınızla mı yoksa aldığınız ödüllerle mi var olduğunuzdur. Yazdıklarına hiçbir kıymet verilmeyen isimlerin, hatırı sayılır bir ödülü aldıktan sonra getirildiği noktaya bakılması gerekiyor. Kimlerin softasında yer almaya başlamış, hangi yayınevinden kitapları çıkmaya başlamış, nereye editör olmuş gibi birçok nokta değerlendirilmelidir. Bununla da bitmiyor. Edindiği yere, zorla şair yaptığı arkadaşlarını topluyor. Olmayan sesini duyurmak için her yerde görünen şairler, sesleri kısılmasın diye etrafında yine olmayan seslerini duyurmaya çalışanları toplar oldu. Tam bir şeyh ve müritlik ilişkisi. Şair şeyh olsa mürit olacak şair de çok olur. Ciddiyet yok, düşünce yok. Bolca kişiselleştirme, alay… Şiir ortamı son dönemde çok fazla kişisel ilişkilere ve arkadaşlığa döndü. Kişisel ilişkiler eleştirel körlüğü getirdi. Tam bir şiirsel körlük. Şeyh müridini işaret ediyor, mürit şeyhine teşekkür edip övüyor, kankalar zaten kendi kendilerinin müridi. “Bu arkadaş şöyle şair, böyle şair, büyük şair edası taşıyor…” Neden sorusunu soran olmadığı gibi cevap arayan da yok. Devam edin, belki kitabınızı yayımlar. Vıcık vıcık ilişkiler, birbirlerini övmeye mahkûm sanat kariyeri peşindeki ergen tipler. Kişisel ilişkiler içinde önemli görünüyor herkes, fakat değerli olmanızı sanatınızın gücü sağlayacaktır…
Yunus Nadi ödülünün ağırlığını söylememe gerek yok. Önemli bir ödül. Lakin son dönemde diğer birçok ödül gibi sıradanlaştı. Ödülün tarihsel sürecine bakıldığı zaman bu durum görülecektir. Ödül jürisinde kadrolu jüriler, şiirle bağını çoktan koparmış bugünün şiirinden uzak kalmış isimler görülecektir. Güçlü yayınevlerinin; şiirin edebi değeri yerine siyasi görüş, arkadaşlık ilişkileri gibi durumları temel alıp yayımladığı dosyalar, ödül jürilerini etkiliyor mu merak ediyorum. Ha bu yayınevinden yayımlandıysa mutlak güzeldir, görüşü var mıdır? Merak ediyoruz. Ödülleri iki şair arasında paylaştırmak veya ödüle değer kitap bulamamak adet haline geldi. Ödülü verdikten sonra gerekçeler bulunması çok kolay. Ödülü Tuğrul Tanyol’a veya Güray Öz’e tek başına verememenin nasıl bir açıklaması var? Hangi edebi ölçütler iki şairin kitabını eşitliyor? Tek bir ödülü iki benzemez şaire vermenin açıklaması nedir? Sorular cevapsız kalıyor. Zaten jüriler karar verirken bu soruları kendine sorsa bu tartışmaların çoğu olmaz. İnsan ister istemez bir hinlik vardır diye düşünüyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca adına ödül verildi bir dönem. Ödül şartnamesinde tek şaire verilir, paylaştırılmaz maddesine rağmen iki şair arasında paylaştırıldı birkaç kez. Sonra da verilmedi zaten. O dönem ben, para ödülü 15 bin olunca tek şaire gitmesin -büyük para zira- diye iki şaire pay ettiler demiştim. Sürekli yan yana olan isimlere ödüller verilince, soru işaretleri ve ödüle olan güven azalıyor. Ödüllerle şair olanlara, ödül almak için şiir yazanlara, ödül avcılarına, ödüllerin ajandasını tutanlara diyecek sözümüz yok.
Ödüle değer bir kitap veya dosya bulamayan jüriler de var. Jüricilik mi oynuyorlar acaba. Bir iki hafta veyahut bir ay kadar bir sürede kırktan fazla dosyayı kim nasıl hakkıyla değerlendirecek? Bir şiir kitabını hakkıyla okuyup edebi değerini ortaya koymak kolay mıdır? Bir günlük, iki saatlik iş midir? Değildir. Katılanlardan ödül verilecek bir dosya-kitap yoksa o ödülün kendisi değer görmemiştir. Geçmişte ödül verilen eserlere bakıldığında mesele karmaşıklaşıyor. Ödüle katılan şairlerin konumu, ilişkilerine göre mi verilmiş yoksa eserinin değerine göre mi? Katılan eserlerle ilgili gerekli açıklama yapılması gerekmez mi? Şunu sormamız yerinde olacaktır: ödüle seçici kurul üyelerinin edebi olarak değer biçeceği bir eser gönderilmediği için kurul üyelerinin ödülden çekilmeleri gerekmez mi? Seçici kurulunda olduğunuz ödüle size göre, layık olacak bir eser gönderilmemişse, estetik ölçütleri farklı olan jürilere ihtiyaç olduğunu düşünmek gerek. Jüri üyelerinin kendine şunu da sorması gerekir; “Acaba biz görememiş olabilir miyiz?” Eserlerden bazılarının edebi değerini ölçecek bilgiye siz sahip olmamış olabilir misiniz? Bu soruların her birini değerlendirmek gerekecektir. Ödülü verme gerekçesini yazmak da kolaydır, ödül vermediğinizi açıklamak daha da kolaydır.
Palyaçolukla İlgili Gevezelik
Sanat palyaçoları, şöhret avcıları gündemde olmayı başarabilir, önemli de görülebilir. Ama değerli olmayı başaramayacaktır. Önemli olmak başka değerli olmak başka. Önemli olma hissi bir çevrede olmayı zorunlu kıldı gibi. Eee kişisel ilişkilerle önemli görüldüğünüz ortamda yaptığınız işin değerli veya değersiz olduğunun söylenmesi pek mümkün olmuyor. Arkadaşlıklar şiirsel körlüğü getirdi. Ezber haline gelen bir şiir bilinci gelişti. Saçma olana ilgi artmış görünüyor. Şiir zamanla değerli olanlar dışındakileri eleyecektir.
Poetika Üzerine Gevezelik
Şiir üzerine düşünmek, yazmak ciddi iştir. Şiir yazmak başka şiir üzerine yazmak başka. Yazmanın ve düşünmenin yöntemi var. Bu durum makamınıza, unvanınıza bağlı değil. Çalışmanızın sonuna karar verdiğiniz zaman, başlangıcı kılıfına uydurursunuz. Bu bilindik tavırdır. Ama entelektüel zihin böyle çalışmaz. Şiirde çok şey değişti. Baudelaire şöyle yazdı, bu böyle yazdı diyen varsa yazmayı bıraksın sadece okusun. Şu öyle yazdı bugün yazan yok. Sen ne yazıyorsun, bir bak. Hem şiirinle hem de poetik metinlerinle kırk yıllık ezberden farklı ne yazdın? Edebiyatın lise bilgisiyle yazıcılık oynayanları ciddiye alacak halimiz yok. O şairin soyadı böyle değildi, şunun adı budur, akşam yemeğinde bunları yerdi vs. Kibriniz, cehaletinizi örtmüyor. Yazdığınız hiçtir, düşünmeyi zaten bilmiyorsunuz. Kendi varlığıyla veya akademik olarak ciddiye alınmayınca şairliğe soyunanlar, hakikatten rol çalamaz.