Genç Sinemacı Çallar: “Sahnedeki Otuz Saniye Ömür Gibi Geliyor”
Onurhan Çallar, genç yaşına 2 ödül sığdırdı. 20. KISA-CA Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali kapsamındaki Deneysel Film kategorisinde birinci ve 17. Uluslararası Kar Film Festivali’nde ise Deneysel Dalda ise üçüncü olan Çallar, “Cebimizdeki üç beş kuruş parayı birleştirip Catastrophe tişörtü bastırdık ve iki gün boyunca üzerimizden çıkarmadık. O sahneye çıkmak, sahnedeyken gözünüze vuran ışık yüzünden izleyicileri görememek…. Karanlıktan gelen alkış sesleri… Patlayan flaşlar… Sahnedeki otuz saniye size bir ömür gibi geliyor. Harika bir his” diyor.
Sinemacı Onurhan Çallar’a kulak verelim.

“Hayallerimi takip edip sinema sektörüne girmek mi? Yoksa masa başında oturup sayfalarca çeviri yapmak mı? Düşünmem çok zaman almadı, sinemaya yöneldim.”
Tuğçe Yerdelen: Sinema ile nasıl tanıştınız?
Onurhan Çallar: Bisikletle beraber tattığım “özgürlük” kavramının benim için ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Masa başında oturup sayfalar dolusu metin çevirisi yapmak bana cazip gelmiyordu. Düşüncelerimi özgürce ifade edeceğim bir mecra arıyordum. Hayata nasıl bir çerçeveden baktığımı diğer insanlara da göstermek istiyordum. 2018 yılında DGS ile Karadeniz Teknik Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı kazandım. Yine aynı yıl YKS ile Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümünü de kazandım. İşte burada bir tercih yapmam gerekiyordu. Hayallerimi takip edip sinema sektörüne girmek mi? Yoksa masa başında oturup sayfalarca çeviri yapmak mı? Düşünmem çok zaman almadı, sinemaya yöneldim.
Tuğçe Yerdelen: Genç yaşta başlayan sinema macerasında hiç zorlandınız mı?
Onurhan Çallar: Elbette! Özellikle Covid’19 pandemisinde… Hepimizin eve hapsolduğu bu dönemde sürekli üretim yapmak istiyordum. Benim için manevi değeri çok yüksek olan bisikletimi satmak zorunda kaldım. Elde ettiğim parayla evimin bir odasını stüdyoya çevirdim. Stüdyo derken, profesyonel anlamda değil tabi ki… Stüdyomun duvarları kartondan, destek bağlantıları ise tahta süpürge sapındandı. Mutfaklarda kullanılan spot lambalarını dolgu ışık olarak kullandım. Kendime karton mukavvalardan iki tane softbox yaptım. Pişirme kağıdı kullanarak filtre oluşturdum. Terziden aldığım en ucuz kumaşla da stüdyonun kartondan duvarlarını kapladım. 13 m2 alanda üretimime başladım. İşte Catastrophe adlı filmim de bu stüdyoda doğdu.

Tuğçe Yerdelen: 20. KISA-CA Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali kapsamındaki Deneysel Film kategorisinde birinci ve 17. Uluslararası Kar Film Festivali’nde ise Deneysel Dalda ise üçüncü olmak, nasıl bir duygu? Yarışma sürecinde yaşadıklarını anlatır mısınız?
Onurhan Çallar: Öğrencilik sürem boyunca ekip arkadaşlarıma sürekli “mezun olmadan bir ödül alsam yeter” diyordum. İlk olarak 17. Uluslararası Kar Film Festivalinde üçüncü olduğumu öğrenince ekip arkadaşlarımla birlikte o gece sevinçten hiç uyumadık. Sevincimizi telefon rehberimizdeki hemen hemen herkesle paylaştık. O gece evimizin içi müşteri hizmetleri gibiydi diyebilirim… Sevincimizi üzerimizden atıp hayatın olağan akışına döndük derken Konya’dan birincilik haberi geldi. Cebimizdeki üç beş kuruş parayı birleştirip Catastrophe tişörtü bastırdık ve iki gün boyunca üzerimizden çıkarmadık. O sahneye çıkmak, sahnedeyken gözünüze vuran ışık yüzünden izleyicileri görememek…. Karanlıktan gelen alkış sesleri… Patlayan flaşlar… Sahnedeki otuz saniye size bir ömür gibi geliyor. Harika bir his!
“Sanat kavramı, kişinin dünyayı nasıl anlamlandırdığı ile ilgilidir. Sinema bize yönetmenin gözünden hayatı nasıl anlamlandırdığını göstermektedir.”
Tuğçe Yerdelen: Sinema için “Yedinci Sanat” deniyor, peki neden?
Onurhan Çallar: Sanat kavramı, kişinin dünyayı nasıl anlamlandırdığı ile ilgilidir. Sinema bize yönetmenin gözünden hayatı nasıl anlamlandırdığını göstermektedir. Yönetmen, çerçevesini oluştururken diğer sanat dallarında olduğu gibi estetik kaygı taşımaktadır. Üretilen film şahsa aittir, biriciktir, tektir. Sinemayı yedinci sanat yapan özelliği, bünyesinde diğer sanat dallarını barındırması, evrenselliği, insanları etkileme gücünün yüksek olması ve en önemlisi görsel-işitsel öğeler barındırmasıdır.
Tuğçe Yerdelen: Sinema ile edebiyat birbirinden beslenir mi? Özellikle senaryo sürecinde edebiyat, sinemaya ne sunuyor?
Onurhan Çallar: Evet, beslenir. Edebi bir eserin kendine has olay örgüsü, karakterleri, dönemi bulunmaktadır. Edebi eserler giriş gelişme ve sonuçtan oluşmaktadır. Yani başı ve sonu vardır. Sinemada da bu serim, düğüm ve çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Edebi eserler filme çekilirken senaryo aşamasındaki zorluklar büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır. Çünkü ortada hazır bir şablon bulunmaktadır. Olay örgüsü, karakterler, mekanlar ve en önemlisi filmin gidişatı kitapla paralellik göstereceği için senaryo aşamasında zaman kaybı yaşanmadan, küçük dokunuşlar yapılarak üretim aşamasına geçilmesi mümkün olmaktadır.
“Düne kadar tek bir filmi izlemek için salon salon gezdiğimiz sinemanın, çağın hızına oldukça rahat adapte olduğunu görmekteyiz. Çok uzun bir süre de farklı manevralarla bu adaptasyonu sürdüreceğini düşünmekteyim.”
Tuğçe Yerdelen: Oldukça hızlı bir çağ yaşıyoruz, sinema bu çağa ayak uydurabiliyor mu?
Onurhan Çallar: Önceden insanlar belirli bir ücret ödeyerek sinema salonlarına giderlerdi. Bir filmi izlemenin tek yolu buydu. Günümüzde sinemanın evlerimize kadar girdiğini görmekteyiz. Netflix, Exxen, Blu TV gibi film platformları cüzi bir miktar karşılığında sinemayı evimize taşımaktadır. İzleyici, istediği saatte istediği filmi istediği kadar izlemektedir. Kaçırdığı ya da incelemek istediği bir sahne olursa geri sarma imkânı bile bulunmaktadır. Düne kadar tek bir filmi izlemek için salon salon gezdiğimiz sinemanın, çağın hızına oldukça rahat adapte olduğunu görmekteyiz. Çok uzun bir süre de farklı manevralarla bu adaptasyonu sürdüreceğini düşünmekteyim.

Onurhan Çallar kimdir?
14 Aralık 1996 yılında Iğdır’da doğdum. İlkokul ve lise öğrenimimi Iğdır’da tamamladıktan sonra 2015 yılında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Uygulamalı İngilizce ve Çevirmenlik Programını kazandım. Zonguldak’ta öğrenim gördüğüm süre zarfında bisiklet serüvenim de profesyonel anlamda başladı. Farklı coğrafyalarda pedalladıktan, farklı insanlarla tanıştıktan ve farklı kültürleri gördükten sonra “özgürlük” kavramının benim için ne kadar önemli olduğunu anladım. Bisiklet kariyerim boyunca toplamda 15.000 km yol yaptım. Aynı zamanda 22 şehir, Yunanistan ve Bulgaristan olmak üzere 2 de ülke gezdim.
1 Yorum
Rotası özgürlük olan birinin başaramayacağı hiç bir şey yoktur…
Emeğine, kalemine ve ağzına sağlık.