Özgür Sürek
Kuşkusuz roman türünün batı edebiyatında güçlü bir sosyolojik ve tarihsel kökeni var, nice büyük yazar insanlık tarihine İngiliz, Fransız, İtalyan ve Alman dillerinde yazarak katkıda bulundular. Batı edebiyatı bugün de ikonik yazarlar üretmeye devam ediyor. Ian McEwan Çağdaş İngiliz romanı için çok önemli bir isim. Ülkemizde Yapı Kredi Yayınları çevirileriyle okuyucularla buluşma şansı bulan McEwan’ın en çok Sevilen eserleri arasında Cumartesi ve Yabancı Kucak önde gelenleri. 1948 Aldershot doğumlu olan yazar Man Booker’ın da olduğu birçok ödülün sahibi.
1981 yılında basılan Yabancı Kucak romanı, 1990 yılında Harold Pinter senaryosuyla sinemaya da uyarlanmış. Roman güzel üslubuyla ilk dakikadan itibaren okuyucunun ilgisini yakalıyor. Colin ve Mary’nin Venedik tatilini, orada tanıştıkları esrarengiz çift Robert Caroline ile ilişkileri üzerinde şekillenen konu bizi birçok şeyi sorgulamaya davet ediyor: Cinayet, sadizm, şiddet. Klasik bir İngiliz çift olan Colin ve Mary yeni edindikleri dostları Robert ve Caroline arasındaki ilişki daha da karmaşık bir hal alır ve Robert’ın patolojik düzeydeki sadizm merakı, cinsel fantezilerinin bir aracı haline gelir. Sonunda öldürülen Colin, Mary’nin yapayalnız kalışı roman boyunca başarılı yazar tarafından ilmek ilmek örülür.
Tutkusu azalan ilişkilerini Venedik’te tamir etmeye çalışan Mary ve Colin çifti bir gün Venedik kanallarında yollarını kaybederler ve Robert ile tanışırlar. Robert onları barına davet eder ve evine de götürmeyi teklif eder, orada onları engelli eşi Caroline ile tanıştırır. Bu buluşmalar bir süre daha devam eder, yakın bir dostluğa evrilir ve sonunda Mary’nin içeceğine atılan ilaçla Mary bilincini kaybeder, onu her yerde arayan Colin eve ulaştığında artık çok geçtir, Mary konuşmakta zorlanmaktadır ve Colin gözleri önünde Robert tarafından öldürülür. Romanın konusu katar Harold Pinter’ı andıran üslubu ve tasvirleri de dikkat çekmektedir.
Çok katmanlı bir yapıya sahip roman aynı zamanda İngiliz çiftin rahat ve belki de iklim kaynaklı gevşek İtalyan bürokrasisi karşısındaki ”Öteki” olma durumu gibi. Romandaki iklim faktörü daha ilk bölümlerden itibaren bizi etkileyen bir motif. İngiliz çiftin Akdeniz iklimi karşısındaki adaptasyonu, o kültürü algılamadaki zorluğu dikkat çekiyor. Bir cinayet sonrası İtalyan polisinin rahat ve umursamaz tavrı ”Ciddi” İngiliz devletine alışkın olan Mary için tam bir hayal kırıklığı oluyor.
Roman post-modern özellikleri ile de dikkat çekiyor, Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm isimli romanına da metinlerarası gönderme buna bir örnek denebilir. Yine roman kahramanlarının ”önemli” isimler olmaması, sıradan insanların sıradan hayatlarından büyük bir hikaye çıkarmak da eserin post-modern yapısını güçlendiriyor. Caroline’in Robert’ın ataerkil baskısı altındaki çırpınışı ve Mary ile bu baskıdan kurtulmak adına herhangi bir ortaklık göstermeyişi de romanı feminist eleştiriye açıyor.
Belki de yazarın en önemli romanı Cumartesi. 2005 yılında okuyucu ile buluşan roman bir günde geçiyor. Kırk sekiz yaşındaki cerrah Henry Perowne’ın etrafında gelişen olay örgüsü ustalıkla işlenmiş. Başarılı bir avukat Rosalind evli olan Henry orta sınıf İngiliz yaşamını temsil ediyor. Bu rahat orta sınıf hayatı bir gün Baxter’ın Henry ile kavga etmesi sonucu yaşamlarına girmesiyle alt üst olur. Romanda Londra başlı başına bir karakter, tüm detaylarıyla çok güzel bir şekilde tasvir ediliyor. 9/11 sonrasındaki genel ruh hali, 2003 Körfez savaşı, Tony Blair hükümeti yine romanın dokusuna didaktizmden uzak, başarılı bir şekilde işlenmiş.
Aklı ve bilimi önceleyen Henry ile duyguları önceleyen şair kızı Daisy arasındaki zıtlık kuşkusuz romanın en güzel katmanlarından biri. Henry’in materyalist meseleler dışında hiçbir entelektüel ufku olmasa da oğlu Theo da iyi bir müzisyendir.
Son bölümde Baxter tekrar eve gelir ve bütün aileyi rehin alır. Bu ”korunaklı” orta sınıf yuva böyle olaylara hiç alışkın olmasa da aile için önemli bir sorgulama şansıdır bu. Olay sonunda Baxter hastanelik olur, aile kurtulur fakat hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır onlar için.
Köklü bir geleneği olan İngiliz romanı içinde Ian Mc Ewan önemli bir çağdaş yazar. Londra’dan selense de tüm büyük yazarlar gibi evrensel düzleme başarıyla ulaşabilmiş bir kalem.