Alper Ağdaşan
Çektim, üfledim. SI ölçü biriminde rahat bir altı altı metre gitti. Çektim bir daha. Aynı ölçü biriminde aşağı yukarı o kadar gitti. Bir başkası da çekse ve üflese en az bir o kadar giderdi. Tamam, mütevazılığı bıraktım. Nakarat. Zorlamadım. Beni. Herkes kadar bir insanın düşüncesiyle, bi’ başkasıyla. Aynı zamanda, cazip zamanda ve ani olarak ne kadar da olmaz ki. Olur olur. Suyun musluktan akan kaçamağı. Artarak devam ediyor. Ediyoruz. “6 months of love” çalıyor. Tesadüf değil. Yani. Doymak dediğin. Dur dur, kaçamak suyun altında kalan süre içinde bir mutluluk barındırıyor; merhaba. Kadehler eşlik ediyor. Merhaba. Belki (Benden öte benden bağımsız). Ta ki öze dönüş değsin. Değilsin de. Dilini terbiye etmeden önce hücrelerden başlayarak sonunda bir metrekarelik yere kadar eşlik eden bir insan olarak tarihe geçecek sözler bulmuş gibi hareket etmeli. Terbiyesizlik değil dediğim, bakıyorum. İçim gibi. Aynı kelimelere farklı malzeme ve dekor türlerinin kullanılması hâlinde sorumlu tutulamaz. Ben. Senin kadar, güzel. Senden bağımsız olarak. Çektim üfledim, SI ölçü biriminde rahat bir altı metre gitmedi. Çektim var daha. Bir daha. Aynı performansı göstermedi.
***
Kaç gündür banyo yapmıyorum. Suyu açıyorum, o beni izliyor, ben onu. Ben ona bakıyorum, o akıp gidiyor. Arada sıcak akıyor, arada soğuk algınlığı onunkisi. O da bana bakıyordur, ama akışkanlığın alışıklığında; kendini tekrarlıyor. Bakmak için görmek gerekmiyor, görmek için nereye baktığının bir önemi yok. Türkçe mealinde, akışkanın kaymaya karşı gösterdiği dirence viskosite derler (demişler). Direnç göstermiyorum. O kendine akıyor. O da direnç göstermiyor hani. Ukalalık değil benimkisi. Herkes, hepimiz, her şey kendine. Suya değmiyorum, o sıçramakla meşgul; akarken kendi özünü. O bana değmiyor, ben akışını bozan umut (ümit) olmak istemiyorum; mayamda yaşamın. Karşılaşmamız tesadüf değildi suyla; faydacı (pragmatist yahut andan faydalanan) olmak gerekirse. Gerekli değilmiş-im gibi davranıyorum. O da öyle diyordur, zihnimi okuyor. Aklım aynaya bakarken. Diğer çeşmeden akan suya gözüm ilişiyor. Su kaçamağı. Utandım. Suya ne sanki. Bana da öyle. Yok yok, suya haksızlık edemem. İşimi-zi çok kayganlaştırmışlığı var. O da bana hak verir, akmasına müsaade etmişliğim-iz var. Hayat, birbirinden istifade eden faydalı faydasız anlarla dolu. Paralel evrende terliyorum ve işiyorum; mesela. Akıtıyorum en az iki şekilde. Yarış değil tabii ki.
***
Beyaz bir sayfaya gölgeler yansıtıyorum, hiçbirinin herhangi birisiyle alakası yok. O kadar birbirinden bağımsız, alakasız ve habersiz. Işık tükendi, balkon konuşması. Konuşma tükendi, balkon ışığı. Devam ediyorum, ediyoruz. Uzun zamandır böyle gölge bilinçler takip etmemiştim. Nasıl hızlı, nasıl an’la iç içe geçmiş. Gölgeyi ışığı ve yansımalarını takip etmekte zorlanıyorum. Alkol burada göreceli ucuz, sadece. Ama ben değilim, bana göre. Sadece. Henüz tatmadım. Tadınca, göreceli sonlukta bir dans ediyorum. Tecrübe. Zamanın ve mekânın bir önemi yok bana göre. Sizin (senin) için önemi varsa, an’a dair, sorabilirsiniz tabii. Yüzünü kokluyorum. Kaşların oynuyor. Kaşlarına eşlik ediyorum, boynun kokuyor. H-ar damarı. “Cigarettes after sex” eşlik ediyor mu acaba diye merak ediyorum. Merak göreceli iyi. Eşlik ediyor ve dekor (hayal) türlerinin kullanılması hâlinde. Ne okuduğunu, neyi yaşabiliyor olduğunu hayal ediyorum. Meraka bırakıyorum. Benimle alakası kalmıyor artık, yok da. Neyse. Ben de dahil birçoğu, belki kimine göre herkes, merak ediyor ne hissettiğini. Herkes önemi, önemli değil. Madem dediğin öğrenilmiş çaresizlik; olmasın; sonra başkalarına fırsat vermektir. Ne yazdığımı hatırlamak için, zihin jimnastikleri yapmak adına, ne yazdığımı siliyorum. Ne katkı sunmadığımı anlıyorum, ilk. Anlamamamın hamlamasını yaşıyorum, peşi sıra. Zihin hamlamaması yaşamıyorum neyse ki; her ihtimale karşı karşıya gelecek olan zaten geliyor. İdmanlı zihnim. Karıncalanıyor. İnsan her hâliyle çıplaktır, görebildiğin kadarıyla. Kendine haksızlık ettin her seferinde. Bu zamana kadar şunu yapmak istiyorum demedin. Sınırların bilmem ne. Yaş alıyoruz, belki bir daha hiç denk gelemeyeceğiz. Çok oku, çok anla beni. Ne yazdığını merak ediyorum, ama experienced. Olmayacak. “Experienced” olacak şekilde okunur yaz. neyse’lerin soluğu çıkmıyor. Ama ben de neyse’lerle doluyum. Dilimin ucuna aklımda yoğurdugum bir an geliyor. Nasıl anlatsam diye düşünüyorum. “Presque vu” geliyor aklıma, anlarla birlikte. Ne düşünürseniz düşünün şair ağabeyler. Ablalar var iyi ki de. Kendi içinde ve imgesinde. Sihirli kelimeler ifade ediyorum, anlayanı mümkün ve bol. Eylül sonrası yeni bir mevsimin kurgusunu yapıyorum. Boşuna demedim huzuru (hadi bul); benim gözümden görüyorsun ayrıca. Unutmamak gibi bir durumum (Sorunum), hatırlamayanlar için “belki ben öyle anımsıyorum” söylemim var. Sorun değil durumum, bana göre. Yeni bir enstrümanın planlamasını yapıyorum kafamda. Duyulduğunda benzer sesleri çağrıştırabilecek, kendine has. Sakin, ipucu verecek kadar. Doğada olabilecek (Duyan duymayana çığırsın) ne kadar ses varsa birçoğunu yansıtabilecek bir makamın akordunda. Şaşırtabilecek kadar ayaksız, ayarsız. Parantez. Azıcık da olsa gözlem yap-ın, ama şükretmek için değil. Dünya üzerimde tepinirken, acıyan yanım yok. Benden sonra da eğilmeyiniz, saygıyla dahi…
1 Yorum
“yaşabiliyor” değildir herhâlde.