Oğuz Kartal
Don Kişot’tan bu yana metin- yazar ilişkisi özellikle kurmaca dünyanın yaşamın çoğul öykülerine yüzünü çevirmesiyle birlikte çok daha çetini, zorlu süreçleri aktaran bir hikaye anlatıcısına dönüştürmüştür romancıyı. Yazarı metniyle, metni yazarıyla okumak kadar dönemi, insanlığın yaşam öykülerini benzer kurmaca metinler izinde okumak bugünün okuru için çok daha çarpıcı bir keşif yolculuğuna dönüşmüştür hatta. Hele de her gün kadın cinayetleri, ölümler, trajediler tarihinden kesitleri yaşayan bir coğrafyada kurmaca toplumsal gerçekliklerle yol arkadaşlığını çok da küçümseyemez elbette.
Roman neyi anlatır, bir romanın izinde okurun anlatıcının yüzyılları aşana ve oldukça toplumsal hesaplaşması sayabileceğimiz bir hesaplaşmanın yol arkadaşlığıyla yürüdüğünü varsayarsak kahramanın dönüşümü saymamız gereken roman pratiğinin tarih-zaman-mekan üçlemesinde okura başka bir yüzleşme olanağı yüklediği söylenebilir. 19. yüzyıl romanlarından bugüne bireyin toplumla ve toplumsal olanla belirgin bir çatışması, toplumların kültürel, politik kodlarıyla yazarın bir “aydın” olarak hesaplaşması doğal bir yansımaya dönüşmüştür çoğu kez.
Kurmaca gerçekliğin çoğu noktada bugünün beyaz yakalılığını farklı şekillerde gündeme getirdiğini düşünürsek Erinç Büyükaşık’ın Murat Ka’nın Çoğul Tarihi tam da beyaz yakalının bireysel trajedisini toplumsal kökleriyle, metropol ve taşra gerilimiyle birlikte irdeleyen bir roman. Gezi’den, toplumların kendi trajedilerine kayıtsızlığına, unutkanlıklarına dair birçok irdelemenin metnin izleğinde haylice yer bulduğu söylenebilir.
Bu bağlamda Erinç Büyükaşık’ın ilk romanı “Murat Ka’nın Çoğul Tarihi”, taşra, kent gerilimini yüklenirken güncel gerçeklikten haylice beslenen, kahramanın vicdanının peşi sıra ülkenin olağanlaşan cinayetler tarihine kadınlık-erkeklik rolleri ekseninde bakmaya çalışan bir roman. Kitaptan kimi alıntılarla bu düşüncemizi somutlayabiliriz kuşkusuz.
Vicdan
(Ünlüyle başlayan bir ek aldığında “A” uzun söylenir.)

ad.
1.kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğru- yu ve iyiyi yapma yükünü de yükleyen içsel güç.
Sahi yarın erkenden gitmeyeceğiz ikimiz de işe. Malum şu parktaki gösteriden dolayı iki ana yol da kapalı. Sabah meditasyon yapıyorum biliyor- sun Murat. Youtube!dan mantra dinleteceğim ikinize de beyler bir süre. Valla Murat sen de merak salsan keşke bu işlere. Hem geçmişi deşmeyi, geleceği beklemeyi bırakıp anı yaşarsın. Murat’ın eğlenesi geldi o an Eren!le. Demek ki namaza uyandıracaksın bizi uykunun en tatlı yerinde. Uğ- raşma benimle Murat. Ofis öğleden sonra açıla- cakmış nasıl olsa. Kal da sabah keyifle bir kah- valtı yapalım beraber. Belki işe geçmeden önce bizim Ceren ve Ayşe!ye uğrarım. Hani ofisteki bizim deli dolu kızlar var ya. Ofis müdürüne de diklendiler geçen şu ticketlar kesilecek dedikodu- sundan dolayı. Çadır atmışlar parka şu bizim mor kadınlarla birlikte. Ne dersiniz biz de mi götürsek çadırlarımızı.
Dışardan tencere tava sesleri yükseldi o sırada. Sloganlarını işitti üst cadde boyunca yürüyen kalabalığın.
“Sahi Esma!nın katilleri nerede?”
“Merhumu nasıl bilirdiniz?”
Esma odanın bir köşesinde belirdi o sırada. Puslu yüzü. Kafam dumanlı, yine abuk sabuk
görüntüler beliriveriyor akşam akşam gözümün önünde, diye söylendi. Esma, ben görünmez deği- lim, dedi Murat!a. Sesi oldukça kırgın, kırılgan, sokaktaki bağırışlara kulak verdi o da. Tencere tava sesleri eşlik ediyordu pencerelerden. Yükselen sloganlar evin duvarları arasında gezindi o sı- rada.
“Kadınlar burada, katiller nerede?”
Taşra, taşranın kentleşen görünümleri, beyaz yakalılığın yoksulluğu, “bireysel” ve “toplumsal“ vic- danın izinde kahramanın yüzlerce yıllık yolculuğu. Erinç Büyükaşık’ın ilk romanı “Murat Ka’nınÇoğul Tarihi” tam da bireyin kalabalıkların içindeki yalnızlığının çoğul bir sese dönüştüğünü, kah- ramanın aslında toplumsal bir vicdanın temsilcisi olduğunu ifade ediyor. Bir ilk roman olma özelliği
taşıyan “Murat Ka’nın Çoğul Tarihi”, bugünün penceresinden kahramanın geçmişini, çocukluğunu, taşralı hallerini ve elbette kentleşen “beyaz yakalılığını” da sorgulayan “modern bir anlatı” veya “yüzleşme romanı” bir anlamda. Bu yüzleşme temelde bugün “kadınlık”, “erkeklik” rolleri, taşranın çeper olma halinde “unutulmak” istenen “taciz, inanç sömürü, cemaat ve tarikatlar” tarihçesine göndermeler yapıyor kahramanlarından Esma’nın izinde. Susmuş, susturulmuş kalabalıkların geçmişleriyle yüzleşme halleri de sayabiliriz bu romanı bu anlamda.
Anlatım bağlamında modernist romanın peşi sıra kahramanın bilinçaltında gezinen romanda top- lumsal ve bireysel travmalarını her geçen gün büyüten kentsoylu bireyin yaşadığı coğrafyadaki bir- çok cehennemi yordama, anlama açmazları da kahramanların ardı sıra okurun karşısına çıkıveriyor. Yazarın öykü kitaplarında “ötekilik” halleri bu sefer kırılgan kahramanlarının da belki de suç ortak- ları savıyla hepimizin suç ortaklarına işaret ediyor.
Liman Yayınevi imzasıyla 2022’de yayımlanan bu ilk roman yazarın ‘Hep Uzak’, ‘Sınırlar Kapalı’ ve ‘Dehlizler ve Rüyalar’ adlı öykü kitaplarının ardından bu yıl içinde okurlara ulaşan yeni kitabı.