Esra Ünal Sağlık:
Göz İzi, yoluna Şair Betül Tarıman ile devam ediyor. Anıyı okurken hava çok soğuktu. İnsan okuduklarıyla da ısınırmış, bunu deneyimlemiş oldum. Bilenler bilir; yer, zaman, kişiler, olay ve anlatıcı beşlisi bir araya geldi mi güzel dakikaların serüveni başlar.
Betül Tarıman, “Güle Gece Yorumları” dosyasının kitaplaşma sürecini anlatırken bizi yıllar öncesinin Kastamonu’suna götürüyor. Şiirleri yayımlanmaya devam eden ve üçüncü şiir kitabı çıkmış genç bir şair kadın, aynı zamanda da toplum hizmeti gönüllüsü olarak çalışmalar yapıyor. Anadolu’da küçük bir kitabevi ve edebi söyleşilerin yapıldığı bir ortamı düşünün. Orada Öner Yağcı’yla karşılaşmasından sonra hayatında yepyeni başlangıçların ve heyecanların dönüm noktası belirmeye başlar. O genç ve şair kadın, Öner Yağcı’nın önerisi ile dosyasını Hilmi Yavuz’a gönderir. Sonuç mu? Yıllar sonra Betül Tarıman’ın gözünde güzel izler bırakan bir anıya dönüşür. Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filminde genç bir yazar adayı olan Sinan karakteri, uzun uğraşlardan sonra bastırdığı kitabını, satılması için bir kitabevine bırakır. Kitabevini ara ara yoklar ve tek kitabının bile satılmadığına tanık olur. Sinan, aynı kitabevinde eserlerini okuduğu ünlü bir yazarla karşılaşır ve yaşadığı hayal kırıklığının da etkisiyle o ünlü yazara ironik ve küçümseyici bir tavırla yüklenir. Merkez ve taşra edebiyatının çatışması üzerinden yapılan bu tartışmada ünlü ve usta yazar Sinan tarafından kıyasıya eleştirilir. Nuri Bilge Ceylan’ın satır aralarına yerleştirdiği fikirleriyle edebiyat ortamındaki samimiyetsizlik ve usta yazar egosu gibi konulara göndermeler olan bu filmde yaşanan travmatik ve trajik durumun tam aksine bir durum, Betül Tarıman’ın kaleme aldığı anısında enikonu hissedilir. Edebiyat ortamında birbirini desteklemek, şairlerin dostluğu, usta şairlerin genç şairleri takip etmesi ve onları desteklemesi gibi konu başlıkları her zaman edebiyatımızın gündeminde olmuştur. Kimi zaman ateşli polemiklere ortam hazırlamış kimi zaman genç şairler için “zar atma”ya kadar ulaşmıştır. Nurullah Ataç’ın zarını Turgut Uyar için atması sizin de zihninizde belirmiştir herhalde. Günümüzde bu tür iddialı hareketler pek görülmüyor. Olması güzel mi değil mi elbette tartışılır. Anıda, üzerinde durmak istediğim başka bir nokta da yaşça genç şairlerin şiirlerini deneyimli ve yaşça büyük şairlere gösterme isteği. Melih Cevdet Anday, her ne kadar “Yetenek onay beklemez, ozanların yaşı birdir.” demiş olsa da bu şiir gösterme işini bir onay alma meselesi olarak görmüyorum ben.
Şiir elbette yetenek gerektirir fakat çalışma, okuma ve işçilik için gereken her türlü donanımı da fazlasıyla gerektirir. Bunun içindir ki genç şair, deneyimli bir gözün bakışını da görmek ister. Sosyal medyanın olmadığı, ünlü şair ve yazarlarla tanışmanın çok zor olduğu o yıllarda şiirinin gücüne inanan Betül Tarıman’ın hayatına güzel dokunuşlarda bulunan Öner Yağcı ve Hilmi Yavuzlu bu anısını okurken “Acaba benim de böyle güzel tesadüflerim olur mu “ diye içimden geçmedi değil.
Bir Kitabın Hikâyesi – Betül Tarıman
Kastamonu’da bulunduğum yıllardı. Üçüncü şiir kitabım Kardan Harfler Hera Yayınları’ndan çıkmış edebiyat dergilerinde şiirlerimle görünüyor bir taraftan da Kastamonu’da, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi’nin Mahalleleri ve Muhtarlıkları Güçlendirme Projesi kapsamında gönüllü olarak çalışıyordum. Özkan Kitapevi söyleşi için daracık mekânında zamanzaman yazarları konuk ederdi. Öyle günlerden birinde Öner Yağcı ile karşılaşmıştım. Sanırım Kastamonu’ya ikinci gelişiydi. Sohbet sırasında şiir dosyamı bitirdiğimi, nereye göndereceğim konusunda kararsız kaldığımı söylemiştim. O da bana Hilmi Yavuz’un genç şairlerin dosyaları ile ilgilendiğini, dosyamı ona iletmemi önermişti. Aslına bakarsanız çok da ümidim yoktu ama şansımı denemek istiyordum. Böylelikle Güle Gece Yorumları adlı dosyamı kargoya verdim, beklemeye başladım. Kastamonu’da kışlar sert geçerdi. Bahar ayında bazen şiddetli yağmurların yağdığı da olurdu. Yağmurun şiddetli yağdığı zamanlarda elektrikler kesilir, dünya ile bağlantımız kopardı. O sıralarda Öğretmen Lisesi’nin lojmanında oturuyorduk. Yağmurun şiddetli yağdığı, gök gürültüsünün yeri göğü inlettiği günlerden biriydi. Dosyamı Hilmi Yavuz’a göndereli üç ay olmuş, hatta neredeyse umudumu kesmiştim. Bir ev telefonumuz vardı. Günlerden hangi gündü şimdi hatırlamıyorum, telefon ısrarlı bir şekilde çalmaya başladı. Koşturup telefonu açtım. Telefondaki ses, “Ben Hilmi Yavuz, Betül Tarıman’la görüşmek istiyorum.” diyordu. “Benim” dedim. O da bana şiirlerimi beğendiğini Can Yayınları’ndan dosyamın kitaplaşacağını söyledi. Çok mutlu olmuştum. Bir şeyler daha söylüyordu ki telefon kesildi. Nasıl da üzülmüştüm. Çünkü her yağmur yağdığında ya elektrikler gidiyor ya da telefon bağlantısı kesiliyordu. Sonra nasıl nereden buldum hatırlamıyorum onun Ankara’daki ofisinin telefon numarasını bir yerden buldum. Yarım kalan konuşmamızı böylelikle tamamlamış olduk. Ardından beni kitaplaşmamış dosyamla bir televizyon programına çağırdı. Program öncesi kendisi ile yirmi dakika kadar konuştuk. Bütün genç şairleri tanıyordu. Onun genç şairleri tanıyor olması beni sevindirmiş ve şaşırtmıştı. Bir süre sonra da kitabım Can Yayınları’ndan çıkarak okurla buluştu. Böylelikle Can Yayınları ile olan serüvenim başladı. Zaman geçiyor işte. Geriye dönüp baktığımda biriktirdiğim anılarla avunup duruyorum.