Don’t Look Up. Bilim-kurgu, komedi, dram.? Belki. Ancak bunlardan sadece bir tanesine yaslanmıyor. Hepsinden bir miktar alan apokaliptik bir film. Dolayısıyla Don’t Look Up’ dan sinemasal bir yenilik, anlatımda derinlik, sanatsal göz alıcılık beklemeyin. Çünkü böyle bir amacı yok. Film Kafkavari bir kurguyla sistemi eleştirmeden, tüm çıplaklığı ile göstermek istiyor. Bunu yaparken sinemanın bileşenleri olan; kurgu, ses, oyunculuk, mekan, belgesel, doğallık gibi unsurları bir araya getirmeyi başarıyor. Alt anlamıyla Pop-Art ikonu Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözüne bir selam gönderiyor duygusu uyandırıyor.

Film genç bir astronomun bir kuyruklu yıldız fark etmesiyle başlıyor. Daha sonra bunu deneyimli bir meslektaşıyla paylaşıyor. Tehlikeli bir durum olduğunu anladıklarında kuyruklu yıldızın rotasını hesaplıyorlar. Bu onlara büyük bir felaketin eşiğinde olduklarını gösteriyor. Çünkü ölçümleri, tüm insanları ve canlı türlerini yok edebilecek büyüklükteki kuyruklu yıldızın, Dünya’ya çarpacağını ortaya çıkarıyor; 6 ay 14 gün sonra.
Don’t Look Up bu andan itibaren ipliği pazara çıkmış kapitalizme, algısal bir illizyon yaratmak için Globalizm adı verilerek oluşturulan toplumsal kabulün sonuçları üzerine bir manifesto gibi ilerliyor. Bir yanıyla John Carpenter’ın The Liva(Yaşıyorlar-1988) filminde, John’un bulduğu gözlükle tüm tabelalardaki “Tüket, TV izle, itaat et, düzeni eleştirme” yazılarını ve paranın üzerindeki “Bu senin tanrındır” mesajını okumasıyla, izleyiciyi içinde bulunduğu Matrix ile yüzleştirmenin güncellenmesi gibi duruyor.
Aslında kuyruklu yıldız, dünyanın yakın gelecekte karşılaşacağı yıkıcı sorunları temsil eden bir metafor. İçinde bulunduğumuz Covit 19, iklim değişikliği, küresel ısınma, depremler gibi büyük tehdit olan sorunların metaforu. Ancak bunlar kadar vahim olan post-modern paylaşım savaşında yıkılan medeniyetler, kitlesel göçler, çocuk ölümlerinin yani yeni barbarlık çağının da metaforu. İnsanlık olarak sorunumuzun kendisi de tam olarak bu metafor vurgusunda saklı.
Açık bir şekilde üzerimize gelen büyük yıkımlara rağmen, neden bu kadar ilgisiz ve duyarsızız? Kendimize sormamız gereken bu soruyu, DiCaprio; “Dünyaya bir kuyruklu yıldız geliyor. Kendi gözlerimizle ve teleskopla bakarak gördük. Daha hangi kanıt lazım?” sözleriyle dile getiriyor. Algısal körlüğümüz içinde “Sorarım size biz nerede yanlış yaptık, tanrı aşkına birbirimizle nasıl iletişim kuracağız? Kendimize ne yaptık?” diye sorarak devam ediyor.
Film bunun nedeninin; hayatın sıradanlığına kapılmış olmamız, sosyal medyadaki vasatlıktan aldığımız zevk, magazin kültürüne tapınmamız olduğunu söylüyor. Ve diyor ki içinde olduğunuz bu realite, egonuzu ölümcül sorunları görmezlikten gelerek ötelemesine neden oluyor. Yaşamın merkezi olduğunuz zannıyla en hayati durumları, dışınızdaki geçici şeyler olarak görüyorsunuz. Ve ilave ediyor: Ciddi konuları içini boşaltarak, eğlencelik pop corn kültürün bir parçasına dönüştürmeye hazırsınız.
Filmdeki bu tespitler kuşkusuz doğru. Ancak aslında bunlar sonuçlar. Bu dramatik boşluğu sadece bireye yüklemek, bizi bütünü anlamaktan uzaklaştırır. Ayrıca sistemin ne üzerinden işleyip bireyi bu hale getirdiğini görmemizi gölgeler. Yönetmen “Adam Mckay” de diyalektik bir akılla sorumluların kim olduklarını ötelemiyor. İzleyicinin gözüne sokacak şekilde gösteriyor hem de. Dale Carnegie ve Jonathan Livington gibi “küçük adam” ters algısıyla, kurtuluşu bireysel çırpınışlara yükleyerek sisteme balans ayarı yapan yazarların yaptığını yapmıyor. Batı orijinli kapitalist sistemin kurumsal işleyişi üzerine kurulu politik yapılanmanın ne olduğunu, ABD başkanı üzerinden gösteriyor. Varlığını sermaye oluşturmak ve bunu çoğaltmak denklemi üzerine kuran kapitalistin kim olduğunu da Elin Musk ve Jeff Bezos karışımı bir karakter üzerinden, yani gerçek beyaz adam üzerinden aktarıyor.
Film dezenformasyon, algı yaratmak, ütopya, metalaşma, eylemsizlik, siyasi manipülasyon gibi etmenlerin, “Big Brother” için ne kadar kullanışlı olduklarını da vurgulamakta geri durmuyor.
Jenerikten sonraki final sahnesi, duygu ve düşünce dünyamıza çiviyi çakıyor. Ve film, bittikten sonra da belleğimizde oynamaya devam ediyor.
Don’t Look Up George Orwell’in Distopyanın baş yapıtı 1984 olmasa da didaktik olduğu kadar alagorik de olan ve izlenmesi gereken bir film.
İbrahim Ekrem Keleşoğlu
Yönetmen : Adam McKay
Senarist : Adam McKay
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Meryl Streep
Ülke : ABD
İlk gösterim tarihi: 5 Aralık 2021
1 Yorum
Günümüz duyarsizligini oldukça güzel dile getirmis